Uyanmıştım. Hiç bir şeyle. Ne alarm, ne bağırma, ne annem, ne korna, ne de bir sesle. Kendimce uyanmıştım... Ve işte bu yüzden okula geç kalmıştım!! Saat 9'du. İlk zil 8'de çalıyordu. Daha ilk günden, bismillah yaa! Yataktan fırladım ve üniformamı hızlıca giyip odalara baktım. Annem yoktu. Garip. Okul evden arabayla 10, bisikletle 15 dakika uzaktaydı. Bu da demektir ki üç ders kaçırdım! Tam beş dakika sonra kendimi deliler gibi bisiklet kullanırken buldum. Okula yetişmeye çalışıyordum. Üçüncü dersin bitmesine 10 dakika kalmıştı. Yani dördüncü derse yetişebilirdim. O kadar hızlıydım ki arabaları göremiyordum. Tam karşımdan siyah bir renk kütlesi geliyordu. On saniye içerisinde bunun bir araba olduğunu anladım ve 'whaa' gibi bir çığlık eşliğinde sağa kırarak kurtuldum. Öküz yaa ne duruyor ne kornaya basıyor. Okula yaklaşmıştım. Buradan görünüyor. Gittikçe büyüdü ve en sonunda gelmiştim. Bisikletten indiğimde ağzımı tamamen açmış bir şekilde salise başına nefes alıp verdiğimi fark ettim. Otuz saniye boyunca kendimi toparladım ve bisikleti yerleştirdim. Sınıfa koşar adımlarla ilerledim. Herkes dışarıdaydı.
Zil çaldı. Dördüncü ders başlamıştı. Herkesin arkasından sınıfa girdim. Sınıfın yarısını tanımıyordum. Tanıdıklarımdan Kutay, Derin ve Deniz ile aram en iyiydi. Geriye kalanlarla pek alıpverdiğimiz olmaz. Ve yeni gelenler ve nerdeyse adını bile bilmediğim şahsiyetler vardı. Etrafa bakındım. Tek boş bir yer vardı o da Kutay'ın yanıydı. Garipti çünkü geneldr en sona malların yanı boşa kalırdı. Kutay'ın yanına yerleştim ve "Naber." dedim. "İyi, sabahtan beri burayı tutmak için savaş verdim. Daha ilk günden yanıma malın tekinin gelmesini istemem doğrusu." Sınıf hocamızın dersiydi. İçeri girdi. Beni gördü ve ayağa kaldırıp kendimi tanıtmamı istedi. Ayağa kalktım. "Merhaba, benim adım Ela. Resim yapmayı çok severim. En sevdiğim ders matematik ve büyüğünce moda tasarımcısı olmak istiyorum." dedim ve yerime oturdum. Hocamız da "Merhaba Ela. Benim adım Esra. Türkçe hocanızım ve aynı zamanda sınıf hocanızım." "Yeni gelenlerden Utku ve Ezgi var. Tanışırsınız bir ara." Başımı salladım ve Utku'yu öğrencilerin arasında aradım. Bulunca bana bakmasını bekledim ve bana bakınca bir bakış attım ve Ezgi'yi aramaya başladım. Onu da buldum ve ona da bir bakış attım. Mişın kompilit. Sırada dersi dinlememek ve resim çizmek vardı. Defterimi çıkardım ve otuz dakika boyunca bir şeyler karaladım. Zil çaldığında bir patates, Taylor Swift, Unapologetic, flamingo ve bir muz çizmiştim. Tenefüs olunca öğrenci yığınının arasından Deniz'i buldum ve konuşmaya başladık. İkimizin de üç ayda hobileri değişmişti ve yakınlaşmıştı birbirine. Deniz'den hoşlanmaya başlamıştım. Belki de sonunda bir yakın arkadaşım olabilecekti. Sonradan Derin'i bulmak için yukarı doğru baktım ve bir topuz gördüm. O topuza doğru ilerledim ve Derin'i buldum. (topuzlu görl) Derin'e şuanlık kankalarını sordum ve Ezgi, Utku, Deniz, Kutay ve Kıvanç cevabını aldım. Aklıma takılan sorulardan biri 'Bir insan biriyle nasıl dört derste kanka olmayı başarabilir?' diğeri ise 'Kıvanç kim?'di. Utku o bakışımdan korkması lazım ki ona yaklaştığımda hafiften kaçtı. Ezgi'yi ise tenefüste bulamadım. Bir şey sorucam. Bir tenefüs nasıl bu kadar uzun olabilir? Her neyse. Kutay zaten sıra arkadaşım olduğu için konuşmalarımı tamamlamıştım. Yapmam gereken Utku ve Ezgi'ye yakınlaşmak ve Kıvanç'ın kim olduğunu öğrenmekti. Bunları düşünürken dilimin ne kadar kuru olduğunu fark ettim ve tam su içmeye yöneliyordum ki zil çaldı. NALET OLSUN OKUULL!
Kutay'a hayatını sordum ve bu aralar Arianna'ya taktığını ve Utku'yla kanka olduğu gibi şeyler anlattıktan sonra duraksadı. Fırsatı yakaladım ve "Kıvanç kim?"i pattlattım. Kutay ise garip bir bakış attı ve "Sen nereden tanıyorsun?" diye sordu. Boşver manasında bir şeyler söyledikten aonra cevabı almayı bekledim. Derin'in sitesindeki bir kankasıymış. Okula yeni gelmiş. Hemen bu çocuğu bulmalıyım. Ve Utku ve Ezgi... Her neyse. Ders taş gibi akıp geçti. Otuz dakika değilmiş de bir günü bu derse ayırmışlar hissi yaşadım. Tenefüs olunca ilk olarak Utku'ya gittim. "Merhaba Utku." dedim. "Meraba." dedi ve bir bakış attı. "Arkadaş olmak istiyorum." dedim ama biraz garip karşıladı. Spastik jojuk. Bunla daha fazla uğraşamıcam. Kıvanç'ın kim olduğunu öğrenmem lazımdı. Hemen diğer sınıfa geçtim ve oradan tanıdık birini aradım. Sanırsam adı Buse olan bir kızı yanıma çağırdım ve Kıvanç'ın kim olduğunu sordum. Yeni geldiğini ve futbolla ilgilendiğini söyledi ve birini gösterdi. Çok taştı. Biraz fazlasıyla. Yok yok baya taştı. Omg Derin nasıl böyle bir doğa harikasıyla sadece kanka kalabilirdi. Daha bir kaç saat önce adını bile bilmediğim birine aşık olmuştum. Beni ifark ettiğini anladığım anda oradan uzaklaştım. Ezgi'yi buldum. "Merhaba, arkadaş olalım mı?" dedim ama "Ses qes!" dedi. "Efendim?" "Ya snnbe slk!" Tövbe bismillah yaa. Zil çalmıştı. Elde var iki spatistik ve bir taş. Kıvanç, kağıt, makas oldum yani. Derste Kutay'la baya dedikodu yaptık ve havadan sudan konuştuk. Kutay'a kendimi yakın hissetmeye başlamıştım ama bunu söylemek için biraz erkendi. Sırada Deniz ve Derin'le yakınlaşmak ve Utku ve Ezgi'yle anlaşmak vardı. Hayat çok zor. NALET! NALET NALET!
Utku galiba ne kadaa taş ne kadaa iy bi insan olduğumu anladı ki yanıma gelip "Tamam, arkadaş olalım dedi." Geriye kaldı biri. Ezgi'yi aramaya koyuldum. Baya aradım ama en sonunda kızlar tuvaletinde buldum. Ağlıyordu. "Aman tanrım n'oldu?" dedim. "Kıvanç..." dedi ağlamaklı bir sesle hıçkıra hıçkıra. "Kıvanç... Beni terk etti." Yeniden ağlamaya başladı. Aslında o sırada parti verebilirdim ama Ezgi'nin gözüne girmeye ihtiyacım vardı. O yüzden "Aaa... Neden noldu?" gibi şeyler söyledim. Yıpranmış bir yüzle bana baktı ve sonra anlatacağını söyledi. Yüzünü yıkadım ve dışarı çıktık. Zil çaldı. Tam sınıfa girerken bana bir gülücük attı. Karşılık verdim. AHEY AHEY AHEYY! Bu iş de oldu! Ders matematikti. Ders boyunca Kutay bana bir şeyler söylemeye çalıştı ama takmadım. Diz iz matematuk. Ders boyunca sınıfın yarısı bir şeylerle oyalandı. Birazımız uyudu, birazımız ise dersi dinledi. Dersi dinleyenlerden biri de Utku'ydu. Bu çocuğu sevmeye başladım. Zil çaldı. Ezgi'nin yanına gittim ve ne yapacağını sordum. "Hiiç takılıcam öyle." dedi. Kalktı ve koridora doğru ilerlerken bana baktı ve ben de yanına gidip bir kolumu onun omzuna attım ve yürümeye başladık. Sonradan öğrendim ki Ezgi Utku'yu seviyormuş. Kıvanç'tan ayrıldığı için Utku'yu hoş bulmaya başlamış. Ve bilin bakalım buradaki çöpçatan kim? Utku'nun yanına gittim ve nasıl olduğunu sorduktan sonra hoşlandığı birileri olup olmadığını sordum ama yok dedi. Zalim dünyaa! Ezgi'ye geri giderken Deniz, Derin ve Kutay'ın kaynaştığını fark ettim. Benim için de iyi olur. Ezgi'ye geri gittim ve Utku'nun dediğini anlattım. Biraz hayalkırıklığına uğramış gibiydi ama umursama. Sonuçta ne demişler? "AYY DOONTT KEEYR!" devamında "Ay luv it" de var ama her neyse. Zil yeniden çalmıştı. Galiba teneffüs bir dakika falandı. Derse girdik çıktık. Öğlen yemeği vardı. Yemek sırasına girdik. Adeta hayvanları andırıyorduk ki zaten ingilizce hocası "AR YU ENİMIIILSS!" diye bağırdı. Bir adam varmış diğeri varamamış. Sensin enimıl. Aslında benim çünkü Kesha'yı severim. Of dediklerime bak. Yemekte salyangozlu makarna (en azından ben öyle sanıyorum), mantar çorbası (kesinlikle bu çorba hazırlanırken hiç bir Şirin'e zarar verilmemiştir), çiğ dilimlenmiş patates (bunun patates kızartması olması gerekiyor) ve oyun hamuru (puding) vardı. En azındna bu sefer sadece bir zehirlenme, üç kusma yaşandı. Gelişme kaydediyoruz. Öğle tenefüssünde toplandık ve kendimizden konuştuk. Utku'nun bir kedisi, Ezgi'nin bir köpeği benimse bir tavşanım var. Hiç birimizin kardeşi yok. Havadan sudan teneffüs bitti. Sonraki dersler akıcı ve hızlı geçti. Çıkışa beş dakika kalmıştı. Kutay'la konuşuyorduk. Aynı zamanda bir şeyler çiziyorduk. Birbirimizin kağıtlarını aldık ve değerlendirmeye başladık. Önce ben söyledim. "Bir patates, sosisli ailesi, Rihanna veee bir kokarca." hafifçe güldüm. O benimkini aldı. "Flamingo, Nicki Minaajj, minyon vee..." gözleri açılmıştı. Bana baktı ve 'vad dı fak' ifadesi takındı. "Kıvançç mıı?" Aman tanrım! Nalet! Nalet! Nalet! Kıvanç'ı çizdiğimin farkında bile değilim. Bunu Kutay'a açıklamak zorunda kalmıştım. "Amaaa Kıvanç'ın bir sevgilisi var zaten? Ezgi. Nasıl olcak o iş?" dedi. Tam "Aslıınn" diye başlarken zil çaldı ve kendimi hemen dışarı attım. Kutay'dan kaçmalıydım. Hemen koştum ve kaybolduğumu sanması için sağa sapıp bekledim. Bir dakika sonra yoldan Utku geçiyordu ve hemen yanına gidip kolumu onun omzuna attım ve çıkışa kadar takıldık. Sonra sanki ayrılcakmışız gibi görüşürüz dedik birbirimize ve birlikte yürümeye devam ettik. Bunu fark etmemiz otuz saniye almıştı ve sonra birbirimize bakıp mal mal güldük. Meğer evlerimiz aynı yoldaymış. İkimiz de bisikletle gelmiştik. Eve doğru gitmeye başladık ama yolda Utku'nun kedisini görmüştük ve daha yarıyolu geçeli çok az olnuştu. Burada ne işi vardı. Kenara çekip indik. Utku kedisinin arkasından gitmeye başladı ama sanki kedisi ondan kaçıyor gibiydi. Sonra kedisi cadde karşısına koştu ama Utku fark etmedi bile. Hem yayalar için hem de arabalar için kırmızı ışıktı ama ne Utku durdu, ne de o araba...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nalet Olasıca Hayat
فكاهةSaftirik tarzı bir kitap. Ama daha az saçmalık, daha fazla macera ve yazarlık. Aynı zamanda kitapçıda rastladığınız serisi olmayan, keşke olsa dedirttiren kitaplardan. "Lanet" yerine "nalet" kelimesini kullanan karakterimiz Ela'nın hayatı, kendince...