Öncelikle 1 yıl sonra Wattpad'e geri döndüm. Bu kitabı devam ettirmek istedim. Büyük ihtimalle kimse okumayacak çünkü koskoca 1 yıl. Ama yine de yazacağım. Eğer bunu okuyorsanız, cidden çok teşekkür ederim. Yorumlarınızı bekliyorum...
***********************************
Bazı kararlar almıştım. Öncelikle Kıvanç ile bir süre ilgilenmemeyi planlıyordum. Utku'nun durumu iyileşmiyordu. Beni soruşmaya çağırmaktan vazgeçmişlerdi. Mantıklı bir karardı çünkü olanlardan başka bir şey anlatmayacaktım ve sokaktaki güvenlik kamerasına ulaşmışlardı. Deniz, Cücüş ile iyi anlaşıyordu. Derin ve Ezgi çok iyi arkadaş olmuştu. Bana da geriye Kutay kalıyordu.
Okula yürüyerek gittim. Bisikletim yok. Annem de almayacağını söyledi. Başta blöf sandım fakat 1 ay oldu. Galiba çok ciddi. Zilin çalmasına 10 dakika vardı. Bu 10 dakika "keşke 10 dk geç çıkıp uyusaydım" 10 dakikası. Kutay her zamanki gibi erkenden gelmişti. Utku 1 aylık rapor almıştı. Durumu ciddi ve vahimdi. Derin ve Ezgi yan yana oturmuş, dedikodu yapıyordu. Deniz el salladı. Kutay'ın yanından geçip Deniz'e doğru ilerledim. Selamlaştık. Söylediğine göre Cücüş çok usluymuş. Tabi canım, hep öyledir. Cücüş the uysal. "Bi ara size gelip gözlerimle görmem lazım. İnanmıyorum." Neden dermişcesine gözlerini kaşlarının altında dans ettirdi. "Ciddiyim, inanmıyorum." Kıkırdadım. O da güldü. Çok sahteydi. İnanmış gibi yaptım ve Kutay'ın yanına oflayarak oturdum. Zilin çalmasına 7 dakika vardı. "Ne yapıyorsun?" Ağzını büzdü. "Sanane!" E'yi bilerek inceltmişti. Önünde defteri açıktı. Defterinin her yerinde "Ela" yazıyordu. Görmemiş gibi yaptım, çünkü yapmam gerekiyordu. Gördüğümü anlarsa, bir şeyler demeye başlayacaktı. O da benim defterimde Kıvanç'ı çizdiğimi görmüş, öğrenmişti. Yoksa Kutay da bana mı? Zil çaldı.
Matematik hocası girmişti içeri. Dersin Türkçe olduğunu sanıyordum. Galiba yanlış güne bakmıştım. Matematik hocasının yüzünde garip bir ifade vardı. Hayır... Yanlış güne bakmamıştım. Ders Türkçe'ydi. Ama neden? Bu soruya cevap bulamadan hoca konuşmaya başladı: "Sınıf ve Türkçe hocanız Esra Hoca, okuldan ayrıldı. Yerine yeni bir Türkçe hocası gelecek fakat sınıf hocanız o olmayacak. Artık sınıf hocanız benim çocuklar." Sınıfta sesler yükselmişti. İnek ama güzel olan Melis ciyakladı. Haklıydı. 1 aydır Esra Hoca'ya yağcılık yapıyordu. 1 aylık emeği heba olmuştu. Ben olsam ben de ciyaklardım. Matematik hocası yükselen sesi bastırmak istercesine konuşmasına devam etti: "1 hafta boyunca Türkçe derslerinize ben gireceğim." Cümle bitmeden kulaklarımı tıkamıştım çünkü cümlenin sonunu anlamıştım ve sınıfımın gelmiş geçmiş en yüksek çığlığı oluşturacağını biliyordum. Ama hiçbir şey olmamıştı. Neden ki? Melis bir soru sordu: "Türkçe biliyor musunuz ki hocam?" Ne? Ne diyordu bu? Tabiki biliyor, o bir Türk. Hoca güldü. "Evet, biliyorum. Burası Türkiye. Ama o anlamda değil. Hem benim derslerimde matematik yapacağız. Hem Esra Hoca'nızın derslerinde matematik yapacağ..." İşte o çığlık. Çok ani olmuştu çünkü sınıfın hocanın ne dediğini anlamadığını anlamamıştım. Hayır diyen vardı. Neee diyen vardı. Olamaz da diyen vardı. 7-8 çeşit kelime ile çığlık atıyorlardı. O kadar yüksekti ki yan sınıftan biri geldi. Biri gelmedi, Kıvanç geldi. "Noluyor?" dedi. Melis ciyaklayarak olayı anlattı. Kıvanç da çığlık atmaya başlamıştı. Aman tanrım. Çok saçma bir okul...
Eve geldim. Simsiyah çantamı bir yere fırlattım. Nereye olduğunu bilmiyorum. Sabah ararım... Fenty'e göz attım. Mutlu gibi gözüküyordu. Ama ağzında uzun beyaz bir ip vardı. Hayır ip değildi. iPhone şarjımdı. Poposuna şaplak attım ve şarjımı aldım. Çok şiddetli dişlenmişti. Bir cezayı hak ediyordu. Hayır, tabiki iPhone şarjımla kırbaçlamayacağım ama en azından havuçlarını bugünlük alabilirdim. Çok yorulmuştum. 5 ders Matematik yapmıştık. Zaten bir günde 10 ders var. Deniz'e gitmem gerekiyordu şuan ama halim yoktu. Uzandım. Göz kapaklarım ağırlaşıyordu. Gözükü kapadım ve uyuya kalmadım. Kalamadım. Olmadı. Dün erken yattığım içindir. Kalkıp üstümü değiştirdim. Deniz'e gideyim bare. "Anne ben Denizlere gidiyorum. Cücüş'e bakacağım. Utku'nun da durumu gittikçe kötüye gidiyormuş. Dua edeceğiz artık." Normalde hayır derdi fakat son cümlemle tavlamıştım annemi. Deniz'e yürüdüm. Çok yakındı evi zaten. Cücüş bir kıvrılmış uyuyordu. Deniz ile odasına gidip laptopu açtık. "kıvancyildirim.com"a girsene, dedim. Deniz çok yavaş yazıyordu. Yaklaşık 40 saniye sürmüştü girmesi. Girdiğimizde gözüme ilk çarpan şey büyük bir fotoğraf oldu. Ezgi ve Kıvanç'ın sarıldığı bir fotoğraf. Üstünde de "Barıştıq ;)" yazıyordu. K yerine Q yazmasına mı üzülsem, sonuna ;) koymasına mı üzülsem yoksa bizim bu mal çocuğu stalk'ladığımıza mı üzülsem bilemedim. Sinirlenmiştim. Deniz kıskandığımı düşünüyordu ama sinirlenmiştim. "Madem sinirlendin, peki neye sinirlendin? Sinirlenecek ne var ki? Kıvanç senin neyin oluyor da 'sinirlendin'?" diye sordu Deniz. Haklıydı. Sinirlenmemiştim. Kıskanmıştım...
***********************************
Uzun yazacaktım fakat 1 yıl arından ne kadar okunur, ne kadar yorum alır, ne kadar beğenilir bilemedim. O yüzden uzun yazıp boşa emek harcamak istemedim. Eğer okuduysanız ve devam etmemi isterseniz lütfen fav'layın ve yorum atın. Sizin fikirleriniz benim için önemli. Umarım fazla okunur.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nalet Olasıca Hayat
HumorSaftirik tarzı bir kitap. Ama daha az saçmalık, daha fazla macera ve yazarlık. Aynı zamanda kitapçıda rastladığınız serisi olmayan, keşke olsa dedirttiren kitaplardan. "Lanet" yerine "nalet" kelimesini kullanan karakterimiz Ela'nın hayatı, kendince...