Güven

12.4K 411 52
                                    

Gökyüzü

"Biliyor musunuz, ben felsefe öğrencisiyim" dedi hastaneden çıkaren, kollarını vücut geliştirmeci pozunda gerip pazularını göstererek "Nietzsche demişti ki 'Beni öldüremeyen her şey beni daha güçlü yapar.' Artık ben de bunun gerçek olduğunu gördüm. Teşekkür ederim dostlarım."
Kuşkusuz geri gelecekti, kişisel hastalığının merhametine bağlı olarak bir yıl, belki de on yıl sonra. Bizler Hipokrat'ın dediği gibi, kendiliğinden iyileşene kadar Andrew'yu sadece oyalamışmıydık.

Ve birden elimden alınan kitapla Sude'ye kötü kötü baktım. Sanki o kitabı okuyabilmek için yeterince efor sarfetmiyormuşum gibi...
"Kitabın adında meymenet yok!" dedi parlak ciltli kitabın sert kapak sayfasını korneamla öpüşecek kadar mesafede tutarken.
"Ver şunu!" deyip elinden kaptım. Beynimi meşgul etmek için açtığım savaşta tek dostum oydu ve bu savaştan da yağmalama yapmadan dönemezdim. Kurduğum cümleye de bakılırsa beynim çoktan beyaz bayrak çekmişti. Omuz silkip kitabın kaldığım sayfasını arama uğraşına girdim. Gurur yapmayıp Gökyüzü'nün hediye ettiği kedili kitap ayracını tıpkı çikolata çöplerim gibi yastığımın altına sıkıştırmamış olsaydım şu anda beni oyalayacak son şey bu olurdu.
"Günaydın arkadaşlar!" dedi mavi gömleği üstüne bir kaç beden büyük gelmesine rağmen, siyah kemik gözlükleri ve pliseli eteğiyle şirin bulduğum Drama öğretmenimiz. Seçmeli ders seçme hakkımızda beni yarı yolda bırakan arkadaşlarımın yüzüne suçlayıcı bakışlarımla tek tek baktım. Umarım mutlusunuzdur diyordum içimden. Edebiyat öğretmeni olduğumda iyi bir diksiyonum olmadığı için eğitim vereceğim liseden atılacağım sahne gözümün önüne gelince önüme dönüp sayfa bulma işlemini olabildiğince hızlandırmaya çalıştım.
"Tiyatro neydi?" dediğinde kıkırdamadan edemedim. 'Sevgi neydi?' dermiş gibi. Sevgi emekti. Samet ona gitmişti. Onu babalığa seçmişti.
"Sen!" dedi gözlüklerinin üstünden bana bakarak. Söyle de biz de gülelim klişesine girmeyecekse tiyatroyu anlatan manas destanı niteliğinde bir kompozisyon yazabilirdim. Yeter ki düşmesin o kadar.
"Buyrun hocam!" Sıralar sıkışık olduğu için masadan destek alıp zar zor ayakta durmaya çalıştığımı fark edip 'ayakta durmana gerek yok' tarzında harflerinden bal akan bir cümle kursa minnettar kalırdım.
"Adın ne?" dediğinde cidden şaşırmıştım. Ben ne senaryolar kurmuştum kafamda oysa ve hepsi trajik bir sahneyle son buluyordu.
"Yağmur" dedim, boş derslerden nefret ediyorum dermiş gibi. Sonunda da yutkunmayı ihmal etmemiştim. Allah aşkına neden korkuyordum ki? Kısa bacaklarıyla bana tekmeler savuracağından falan mı? Saçmalık.
"Oturabilirsin" dedi bakışlarını başka yöne çevirerek. Kullanılmış hissettim ya da şey gibi, hani Kara Sevda izlerken birden bölüm sonu olduğunda ekranda kocaman vanessa yazısı belirir ve bir kere daha Austin'in sevgilisi olduğu korkunç gerçek yüzünüze Ustura Kemal'in tokatı gibi çarpar ya. Işte aynen öyle..

*****
"Ya o tostu verirsin ya da bu diyardan gidersin?" birden avuçlarıma geçen tostun sıcaklığı elimi yakıp kavururken sırıtarak Orhun'a baktım. Tostunu aldığım için bana kötü bakışlar atması gerekirken o sadece omuz silkmişti. Çünkü zengin olmak bunu gerektirir. Şu anda ne mi yapıyoruz? Çimenlerin üzerine oturup basketbol oynayanları izliyoruz. Tabi ben hariç, ben daha çok Kuzey'i izliyorum da diyebiliriz. Üzerlerindeki siyah formalarla iyi görünüyorlardı. Aslında ben buraya gelmeden önce Acemi Cadı tecrübelerime dayanarak turuncu parlak formalar beklemiştim ve bu düşünce yüzümü buruşturmama sebep olmuştu. Ama cebinde akrep olan okul müdürümüz beni şaşırttı. Kuzey'e biraz kızgındım aslında. Yanlarındaki bankta oturmuş 'etek Allah katı' olan kızların yanında formayı çıkartmak gibi bir gaflete düşmüştü ve işin kötü tarafı da hala öyleydi. Kızların Kuzey'in yüzüyle ilgilenmediklerine emindim. Şu anda bahçede biri beyin kanaması geçirse eminim onlar hala Kuzey'in karın kaslarına bakmaya devam ederlerdi. Böyle bir dikkat kesilme yok çünkü!
"Off be çocuğa bak!" dedi Gökyüzü parmağıyla okula giriş yapan esmer çoçuğu işaret ederek. Pek ilgimi çekmedi, Kuzey'e bakmaya devam ettim. Ve beklenen an geldi. Orhun, Gökyüzü'nün kafasına bir tane yapıştırdı.
"Ne bakıyorsun elin herifine?!" dedi Orhun. Ben ise hala Kuzey'e bakıyordum. Tabi ki yüzüne canım! Saçmalamayın..
"Çocuk yakışıklı!" dedi Gökyüzü. Allah'ım bu kızdaki yürek yemişlikten bir 250 gram da bana katsan! Araya girmezsem kavga çıkardı ve işin üzücü kısmı kavgalarından sonra derbeder olan Gökyüzü'ne moral vermek için şaklabanlık yapacak mecalim yoktu ya da 'amaaan o kaybeder' ana fikirli konuşmalara başlayacak kadar. Ki ben saray soytarılığını tercih ederdim, kelin merhemi olsa başına sürer. Bazen sırf özgüven eksikliği sebebiyle kambur durduğumu söylemiş miydim? Notre Dam'in Kamburu adlı eser benim için yazılmışçasına.. Küçük dağları ben yaratmamış olduğumdan olsa gerek.
"Enüştecük, bana su mu alsan!" dedim gözlerimi kırpıştırarak.
"Bu kıza dua et!" diyerek beni gösterdi Orhun ve kantine gitti. Gökyüzü hala o esmer çocuğu dikizlerken kafasına bir tane de ben geçirdim.

*****
"Seni seviyorum Gunivere!" dedi Artur, esmer ve çirkin kıza yaklaşarak. Bradley James'in bu kızda ne bulduğu merak konusu. Ve kız ile çocuk niyeti bozunca gözlerimi kapatan el yüzünden yüzümü buruşturdum.
"En güzel yeri yaa!" diye mızmızlandığımda Orhun ağzıma bir mısır tıkıştırdı. Rüşvet teklif ediyordu demek, benim adım Nazmi Yolyemez oğlum! Bana sökmez bu numaralar!
"Su da verirsen anlaşırız" dediğimde elime bir bardak uzattı. Sonra da gözümü açtı. Camalot ve kepçük Merlin ekranda belirdi. Salonu taradım gözlerimle, fena dağıtmıştık. Sonra gözlerim koltukta sarmaş dolaş oturan Gökyüzü ve Orhun'a takılınca gülümsemeden edemedim. Çok yakışıyorlardı.
"Gız, kola koy!" dedi Gökyüzü boş bardağı bana uzatırken. Içimdeki Fettah Can susmuyordu. Sırıtıp bardağı alıp mutfağa gittim. Buzdolabından kolayı çıkarıp masaya koydum, bir yandan da mırıldanıyordum. 'Başka bir şehirde karşılaşırmışız' Acaba kolaya buz atsam mı? Bence sormalıyım. Şimdi bir de Gökyüzü'nün narin bedeninin hasta oluşunu çekemem, çekemeyiz çünkü dünya buna hazır değil. Tam salona girecekken duyduğum konuşmalarla durdum.
"Biliyorum ama sen de onu anlamaya çalış" dedi Gökyüzü. Sanırım telefonla konuşuyordu.
"Bağırma Bozkurt, Yağmur'u ne kadar sevdiğini biliyorum. Ama-" sonra sustu.
"Seni istiyor" dedi Orhun'a. Sesi daha iyi duyabilmek için biraz daha yaklaştım.
"Bugün normal geçti işte de öğle arası basketbol maçında sürekli Kuzey'e baktı" telefondan gelen bağırış seslerini duyabilmek mümkündü.
"Abi, sakin ol. Halledeceğiz bir şekilde" Resmen en güvendiğim insanlar arkamdan iş çeviriyordu.
"Kapattı" dedi Orhun. Gökyüzü ofladı.
"Sürekli deliriyor" dedi sıkıntıyla.
"Aynen" diye mırıldandı Orhun. Salona girdiğimde ikisi de donakalmış bana bakıyorlardı. Sanırım duymamam gerekiyordu.
"Ne zamandır ordasın?" Neşeden uzak bir gülüş yerleştirdim yüzüme.
"Arkamdan iş çevirdiğinizi öğrenecek kadar" Gökyüzü araya girdi.
"Yağmur, böyle olmasını istem-"
"Kes" dedim bağırarak. Arkamdan bıçaklanmış gibi hissediyordum. Hayat sürekli karanlık tarafıyla beni muhattap etmek zorunda mıydı sanki?
"Defolun evimden" dedim güçlü çıkmasını umduğum sesle, tek sorun kapıyı işaret ettiğim parmağım ve dudaklarım titriyordu.

Kuzey hala favorim:)

SaplantıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin