2. BÖLÜM
*
"Lanetlenmiş topraklara doğru yola çıkmıştık! Evet, yenilmiştim!"
Carl MacAlpin
"Her zaman artıklarla yetinmek zorunda kalmıştım! Yanımda atını süren adam tam bir yıkımdı ve abisinin yanında bir hiçti! İnandığım şey buydu işte! Ben kötü olanla evlenmiştim!"
Mary Kexless
*
On gün sonra
Mary evlendiği adama bakmayacağına dair ettiği yeminleri saniyesinde bozuyor ve kendisine yenik düşmenin hezimetini yaşıyordu. Her an kaçıp gidebileceğine inandığı adamı her saniye gözleriyle izliyor ve delireceğini düşünmeye başlıyordu. Yüzüne düşen saçlarını elleriyle geriye itti ve manzarasına engel oldukları için ufak bir kız çocuğu gibi 'of' ladı. Aslında korkmasına neden olacak bir şey yaşanmamıştı ama Mary, Carl'ın ona İskoçya'da dediği her kelimeyi hatırlıyor ve genç adamın kaçacağından endişe ediyordu. Atının üstünde ensesini ovuşturdu ve nefes alabilmek için başını yukarıya kaldırdı. Rahatlamak için yaptığı hiçbir şey fayda etmiyordu çünkü yanan ateş bedenini değil ruhunu kavuruyordu.
Carl atını ve yanındaki askerleri dinlendirmek için durmuş ve kısa bir süre içinde Leydi Mary'nin topraklarına varmış olduğu için memnun olmuştu. Her ne kadar önünden uzanan surlar ona ait olmasa da biraz olsun iyi hissediyordu. Ne de olsa adımını attığı toprakların dolaylı olarak sahibi sayılırdı.
Mary onun alaycı bakışını süzdü. Neden o tuhaf bakışlar surları üzerinde geziyordu? Carl'ın kaçıp gitmesine kısa bir süre kaldığı için seviniyor olduğunu düşündü. Mary toprakları üzerinde gezen İskoç bakışlarını kendisine çekmek için öksürerek boğazını temizledi ve atını biraz daha Carl'a yaklaştırdı.
"Bana hiçbir zaman bakmayacak mısın?"
"On gündür baktığım şey sizsiniz leydim!"
'Bakmak' la Carl'ın bahsettiği şey kesinlikle göz teması değildi. Mary o an kendisini bir yük olarak gören adama karşı çıkacak bir cümle dahi kuramadı çünkü Carl haklıydı. Mary ona mahkûmdu. Hem de her anlamda. Korunması ve halkının gözünde değerli olması gerekiyordu. Ve bunu İskoç gücünden yararlanarak yapmayı planlıyordu. Dudaklarını büzerek gücüne inanamayıp güvenmediği ama onu aşağılamaktan geri durmayan adama baktı. Yakışıklı olması dışında boş bir kağıt kadar anlamsız gelmeye başlamıştı Carl! Kalbini hızlandıran adama karşı o an bir şey hissedememişti. Gururu ve korkusu her şeyin önüne geçmişti.
"O anlamda bakmaktan bahsetmemiştim!"
"Leydim şansınızı zorlamayın ve benden uzak durun! Görevimi yerine getirmekten başka derdim yok!"
Mary atını ileri sürdü ve Carl'ın önünü keserek genç adamı durdurdu. Konuşmak zorundaydı. Kendi gözlerinin aksine yeşilliklere bulanmış öfkeye bakmak zor olsa da Mary kendisini zorladı elleri arasında duran dizginleri sıktı ve sırtını dikleştirdi. Surların ardına geçmeden önce kocası olan adama söylemesi gereken birkaç şey vardı. Elini havaya kaldırıp askerlere 'git' emri verdikten sonra kuruyan dudaklarını yaladı ve ani, yersiz öfkesine bulanmış mantıksız sözleriyle Carl'a saldırdı.
"Senden nefret etmem için uğraşmana gerek yok çünkü sana karşı hiçbir his barındırmıyorum! Abinle evlenmiş olmayı her şeyden çok isterdim ama elimde olan tek seçenek sendin ve mecburen sana razı oldum! Senden aşk şiirleri istemiyorum! Biraz olsun saygılı ol ve bu topraklar üzerindeki herkese korku sal! İşime yarayacak tek şey bu! Ve senin görev dediğin şey de bu!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İskoç Ateşi
Fiction HistoriqueAdaletin Kılıcı olarak anılan öfkeli ve acımasız bir İskoç... Kusursuz Mary olarak anılan güzeller güzeli bir İngiliz leydisi... * Mary ilk adımını bir öpücükle atmış olmasına rağmen cesaretini bir an olsun bırakmamıştı. Onu istemeyen adamın karşısı...