B3: "Sonsuza Dek."

259 18 8
                                    

Bu bölüm zeyneplovesbtr ve melisamiga kullanıcılarına ithafen yazılmıştır.

Arabaya sakince oturdum ve kapımı kapattı. Kendisi de sürücü koltuğuna geçti ve arabayı çalıştırdı. Bara doğru sürerken bir yandan direksiyonu tutuyordu bir yandan da elimi. Elinin sıcaklığını elimde hissetmek mükemmeldi. Sürekli ona bakıyordum ve sanki bunu biliyormuş gibi gülümsüyordu. Gözü yoldaydı.

Barın bulunduğu yerin içerisine girdiğimde kapıda Julia ve George'u gördüm. Bryant arabayı parkedeceğini söyledi, beni Julia ve George'un yanına bıraktı. Onlarla beraber içeri girerken son bir kez arkama baktım.

Bardaki yerlerimize geçerken Bryant arkadan gelip kolunu omzuma attı. Hepimiz hafif bir şeyler söyleyip sandalyelere oturduk. Çok fazla müzik vardı ve kulaklarım patlayacak gibiydi.

İçkimi yudumlarken George ve Julia dans etmeye gitti. Bryant sandalyesini bana daha çok yaklaştırdı. O parfüm kokusu burnuma yavaşça işlerken gözlerime bakıp gülümsedi.

Bağırarak "çok ses var," dedim. Anlamış gibi kafasını aşağı yukarı oynattı.

Önüme geçerek kulağıma fısıldadı. "Bu dansı bana lütfedebilir misiniz bayan?" Bende başımı oynatmakla yetinip elini tuttum. Beni sandalyeden kendine doğru çekti. Kendimi ona bıraktım. Gözlerimiz buluşurken tek düşündüğüm şey dört gün sonra bunların hiç birisini yaşayamayacağım oldu. Hayat çok bok.

***

"Biz gidiyoruz," dedim Julia'ya.

"Nereye?" diye sordu hemen. Meraklı arkadaşım benim.

"Hiç, öyle bir dolaşacağız," dedim.

"Tamam," deyip biz Bryant'la bardan çıkarken el salladı.

Kapının önünde bekleyip Bryant'ın arabayı getirmesini izledim. Yine kapımı açtı ve koltuğuma oturdum.

"Nereye gidelim?" dedi bu sefer bana bakarak. Gözlerimi yumdum ve düşündüm. Sanırım onunla gitmeyi en çok sevdiğim yere gitmemizi isteyecektim.

"Eyfel Kulesi'ne."

"Tamamdır."

Eyfel Kulesi'nin bara yakın olduğunu biliyordum. Daha doğrusu bildiğimi sanıyordum. Ama yolculuk bayağı uzun sürmüştü. En sonunda gelebilmiştik. Elimden tutup koltuğumdan kaldırdı. Ardından kapımı kapatıp Eyfel Kulesi'nin altına yavaş adımlarla yürüdük. Cebinden çıkardığı mp3 çalarını köşeye koyup romatik bir müzik açtı. Elini belime koydu, elimi omzuna koydum. Dudaklarımı öpüp alnını alnıma dayadı. Hüzünlü bir şekilde saatlerce dans ettik.

"Seni seviyorum," diye fısıldadı. Neden bu kadar mükemmeldi ki?

"Bende, bende seni seviyorum," dedim. Beni heyecanlandırıyordu. Onunla konuşurken kendimi kekelemekten alamıyordum.

Daha yolun başında gibiydik. Sanki bir buçuk sene daha dün yaşanmış gibiydi.

Onunla geçen her saat, saniye gibiydi.

Neden böyle oluyordu peki? Neden onu bırakmak zorundaydım ki? Kendi kendime lanet okudum. Gözümde biriken yaşların akmamasını diledim.

Ellerini bırakıp sarıldım ona. Bazen kötü olduğumu hemen anlardı o. Oda bana sarıldı. Daha sıkı. Daha bırakmayacakmış gibi. Daha güven verici. Daha sevecen. DAHA AŞIK.

"Bunu konuşmuştuk, değil mi?" dedi.

"Neyi?"

"Sen benim için bitmeyeceksin. Sen benim her şeyimsin. Belki arada sırada seni ziyarate gelirim. Neden bunları söylediğimi bilmiyorum, ama hala içimde senin bunu yenemediğine karşı bir his var. Bırak artık bunları, yalvarıyorum. Mesafeler hiçbir şeydir. Mutlu olacaksın inan bana. Ağlama ben, dayanamıyorum." Gözyaşlarımı elimin tersiyle sildim.

"Gidelim buradan," dedim. Yoksa ben kendimi tutamayacaktım.

***

Nehirdeki iskeleden bacaklarımı sallandırdım. Yanıma geçti. Ayakkabılarımı çıkarıp yanıma koydum ve kolunu omzuma attı. Bende başımı omzuna yerleştirdim. Her ne kadar ağlamak istemesem de ağlıyordum.

Kendime ne kadar "GÜÇLÜYÜM!" desemde değildim. Her şeyde kırılırdı benim kalbim. Ne bok olursa olsun ağlardım. Sadece herkese belli etmemeye çalışırdım. Bryant benim için herkes değildi. Sadece herkes kadar değerliydi.

Omzumda olan elini belime koydu. Başımı kaldırdım ve boynumdan öptü.

Siktir et, dedim içimden. Ne bok varsa siktir et. Zaten herkes güçlü kalmak için böyle yapmıyor mu?

Babam yüzünden buradan taşınmak yetmezmiş gibi birde geride beni seven bir erkek arkadaş bırakmak.. Tanrım? Ben sana ne yaptım da beni bunlarla sınıyorsun? En son yaptığım kötülüğü düşünmeye çalıştım.

Kafasını yukarı kaldırdı. "Yıldızlar kadar bilinmez ve sonsuz olsun," dedi.

"Ne olsun?" dedim meraklı.

"Aşkımız," dedi yarım yamalak bir gülümseyişle. İskeleden kalkıp ayakkabılarımı elime aldım. İskele boyunca çıplak ayaklarımla koştum ve çimenlere ulaştım. Ayakkabılarımı bir köşeye fırlattım. Bryant arkamdan koştu ve belimden yakaladı.

Olabildiğince gülümsedim. Bu dünyaya bir kere geliyoruz. Şimdi gülmezsek ne zaman güleceğiz? Yarını yokmuş gibi yaşamalıydık. Hayatın ve bugünün keyfini çıkarmalıydık. Sonsuza dek.

Yazana kadar canım çıktı diyebilirim. bu bölümde böyle kısa oldu. Çünkü bu ve bir sonraki bölüm geçiş bölümü. Yani sonraki bölümde kısa olacak. Her neyse uzatmak istemiyorum. Umarım Multimedia'da ki şarkıyla okumuşsunuzdur. Destekleriniz için teşekkürler. ^_^

Her Şey Yeniden (DEVAM ETMİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin