-3-

6 1 0
                                    

Gökyüzü garip bir kırmızı renk aldığı sırada çoktan balkonuna çıkmış dışarıyı izliyordu. Güneş o sımsıcak tatlı sarı-turuncu ışıklarının yerini koyu kırmızı bir renge bırakmıştı. Hafif hafif esen rüzgar hızlanmaya başlıyor, insanlar panikle kaçışıyordu.Bir kısım topluluk dua ediyor diğer taraftaki kısım kaderine razı gelmiş ölmeyi bekliyordu.
"Her şey bir değişim sürecindedir ve bu değişim öz-farkındalık durumunda aşamalı bir ilerleme biçimini alır."
Yüzyıllar boyu dünya değişime uğramış,gelişmişti.Bu gelişimse felakete sürüklenişten başka bir şey değildi. Zamanla insanoğlu nereden geldiğini unuttu, nereye gideceğini ise zaten hiçbir zaman bilmemişti.Bilinmezlik korkutucuydu Bu geliş-gidiş arasında kalan bilinmez zaman da ise cahil insan kendini fazla önemsemeye başladı. Cahillik güç demekti ve insanoğlu bu güçle dünya üzerinde hakimiyet kurabileceğini, kontrol sağlayabileceğini düşündü. Yanılıyordu. Daha gerçekten var olup olmadığını bilmeyen bir varlık nihai planı nasıl bilebilirdi? Kavrayamıyordu insanoğlu, kestiremiyordu olacakları..
"Gerçeklik her zaman kendini anlama amacına doğru ilerler. Tarih hiçbir zaman rastgele değildir.Bir yere doğru gitmektedir."
4 büyük kitapta da dünyanın sonundan bahsedilir. Bu son şöyle tasvir edilir; büyük binalar olacağından, insanların yaratıcıyı yok sayacağından ve şimdiye kadar olan her şeyden.
İsa'nın ikinci kez dünyaya gelişiyle bitecek olan bu süreç sonun dünya artık gezegen olmayacaktır çünkü bundan sonra dünya diye bir yer olmayacaktır.

Gün yavaş yavaş batarken uzak diyarlardan geldiği belli olan baykuş,yorgun kanatlarıyla koyu kırmızı gökyüzünde hafif bir gedik oluşturarak gezinmeye başladı. Görüntüsüyle  dehşet saçan, felaketin habercisi gökyüzüne zıt bir şekilde harikulade güzellikte görünüyor, havada süzülüyordu. İnsanlık için umut olabilecek bir uçuştu bu.
Umut varoluşsal bir zorunluluktur insan için. Kişi ne kadar karamsar olursa olsun ölmediği her gün için yaşam adına bir şeyler yapmalıydı. Yaşamak içgüdüsü umuttu. Herkese ve her şeye rağmen yaşamak.. İntihar edenler ise istisna falan değildi. Ölüm umuttu intihar edenler için; başka bir yaşam umudu yahut yok olma umudu.Kurtuluş bileti belki de yeryüzü denen hapishaneden. Ölüm de olsa umuttu.
"Eğer onlar iman edip Allah'ın yasaklarından sakınsalardı elbette Allah tarafından verilecek mükafat çok hayırlı olacaktı. Keşke bunu bilselerdi."
Minerva'nın Baykuş'u ilk uçtuğunda umut düşmüştü gökyüzünden. Zaman gelmişti, dirilişin habericisiydi baykuş. Minerva sezmişti olacakları ama o bile bilge olmasına rağmen görememişti,anlamlandıramamıştı. Yeniden doğuş gerçekleşiyordu. Kitaplarda yazanlar gerçekti. Keşke okumuş olsalardı.

Pişmanlıklar artıyordu. İnsanlar feryat figan ağlıyor, çıkış yolu arıyor, kurtuluş bekliyorlardı. Gökyüzü ve yeryüzü bir bütün olmuştu. Dünya ölüyordu. Artık herkes mazlumdu; suç ve suçlu gitmiş, saf masumiyet gelmişti ancak geç gelen adalet, adaletsizlikti. Doğa son görevini yerine getiriyor, yıllar boyu içine attığı, sineye çektiği bütün kötülüklerin acısını çıkartıyordu. İntikam alıyordu.
Minerva'nın Baykuş'u ikinci kez uçtuğunda görmüştü ki artık onunda görevi bitmiş,yolun sonu gelmişti onun için Minerva'nın yanına geri döndüğünde onunda gitmeye hazırlandığını gördü.
Tanrının planı kusursuz işliyor. Dünya üzerindeki herşey bu plana uygun bir şekilde kusursuz hareket ediyor. Herşey istenilen gibi gidiyordu. İnsanoğlu başaramamış, ona verilen aklı doğru kullanamamış,iradesini yönlendirememişti. Başarısız olmuştu. Tanrının güvenini boşa çıkarmış ona ulaşmak yerine yarattıklarına tapınmayı tercih etmişti. Şimdi cezasını çekmeli tanrının gazabını en şiddetli şekilde tatmalıydı. Yeryüzünü insanlar için yaşam alanına çeviren tanrı, zamanı da onlar için yaratmıştı . Ve belirli bir süre vermiş bu süre bitene kadar  kendisini bulmalarını istemişti. Yalnızdı çok, doğmamıştı ve doğrulmamıştı da. Hep vardı.
Hiçlikte savrulan bir varlık.
Herşeye gücü yeten sevgi dolu bir varlık.
Ve herşeyin yaratıcısı..
"İnsanoğlu tarihinde en çok Allah'ı yanlış anladı. Bunun en  belirgin nedeni kendisini, varoluş amacını, eşyayı ve kainatı doğru okuyamayışıydı. İnsan bunları doğru okuyamayınca Allah'ın maksadını da anlamakta bize düştü. Ve bunun sonucunda yanlış anlama hayat tarzı haline geldi. Kur'an buna "zulüm" adını veriyor... Allah peygamberlerini de insanolunun yanlış anlamasını düzeltmek için gönderdi. Allah'ı ve kendisini yanlış anlamakta ısrar edenler peygamberleri de anlamamakta ısrar ettiler."
Bu yanlış anlama, yanlış anlatmaları da beraberinde getirdi. Bu getiri beraberinde hakikatleri götürdü. İnsanın elinde içi boş Mitolojiler, yalan yanlış efsanelerden başka hiçbir şey kalmadı. Peygamberler tanrı sayıldı. Tanrının tekliği, çoğul oldu. Çoğalan tanrı(lar) peygamber kıssalarıyla harmanlandı. Ortaya yeni tanrılar çıktı. Yeni dinler oluşturuldu. Tek bir yaratıcının meydana getirdiği Dünya parçalara ayrıldı. Denizler bir tanrıya rüzgar bir tanrıya, doğa başka bir tanrı tarafından oluşturulmuş gibi anlatıldı.  Varoluşunu özünde sorgulamak bulunan insanoğlu ise bu mantıksız ayrılık karşısında hakikati bulamayınca inancını kaybetti.  Kaybolan inanç, terkedilmişlik düşüncesiyle harmanlandı. Bu düşünce umutsuzlukla yoğruldu. Yoğruldu..
Yoğruldu..
Hakikat arayışında daha çok yalanla karşılaşan akıl sonunda bilinmezlikler içinde kayboldu. Cahildi insanoğlu. Verilen süre dolmuş insanoğlu ise yanlışlarına saplanıp kalmıştı. Şimdi bedelini ödeme zamanıydı. O halde tadın bakalım gazabımı diyordu yaratıcı..

VENEZIA (Kısa Hikaye)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin