11. Bölüm:"Özür dilerim."

22 0 1
                                    

DD

Merhaba! 

Öncelikle hepinizden çok özür dilerim bölümü çok geç yayınladığım için. Ama şu aralar üstünde çalıştığım başka bir çalışma daha var. Bu yüzden Gündoğdu Meydanı nı biraz ertelemek zorunda kaldım. Beni şimdilik affedin.

Ve bölüme koyduğum şarkı bayağı eski ama bence güzel sayılabilecek bir şarkı. Dinlemenizi tavsiye edebilirim.

Ayrıca bölümün ortasına bir gif koydum ama biraz kanlı midenizin bulanmayacağını ümit ediyorum. Yani o kadarda kötü değil aslında. Hatta hiç kötü değil ama ben uyarayım dedim sadece.

 Bu arada herkesin yeni lanet olası öğrenim yılını kutlarım. 

-nadiaa

<Laden'in gözünden>

İnsanın sevdiklerini böyle mahvolmuş, bitmiş ve tükenmiş görmesi.. İçi burkulur bi kere herkesin. Yani sizcede çok tuhaf değil mi? Ona istediğin gibi sarılamamak. Biliyorsun o da bunu ister ama yapamıyorsun işte. Ona sadece lanet bir camın arkasından bakabiliyorsun. Her gün o rahatsız hastane koltuklarında uyandığımda ona aynı şeyi söyleyesim geliyor. Kalk artık! Bitti tamam yeter! Üzüldük, tükendik, sinirlendik ama artık yeter! Kalk ayağa! Duymuyor. Ona bu lanet camın arkasından ne söylesem duymuyor. Hoş tabii yanına gidincede duymuyor ya! Doktorlar ne kadar duyduğunu söylesede. Duysa kalkardı! Beni yada Arda'yı bu kadar üzmezdi. Uyanırdı. Sonra hepimiz Arda'nın evine giderdik. O yine saat on bir olunca Tren'e giderdi. Sabah gelir gelmez yatağında uyuya kalırdı. Ama dediklerimi duysa hala o iğrenç hastane yatağında yatıyor olmazdı. 

Odadan içeri girdim. Bu sefer onu görme sırası bendeydi. Hergün ve iki kişi olarak girmemize izin vermediklerinden her iki günde dönüşümlü olarak onu görüyorduk. Yani yanına gidiyorduk. Sandalyeyi yatağın başına çekip oturdum. 

"Çok çirkin görünüyorsun." dedim bu doğruydu. O hastane kıyafeti yada herneyse onun içinde çok çirkin gözüküyordu. Onun içinde olması gereken kıyafetler siyah tşörtü ve siyah pantolonuydu. 

"Her zamankinden de çirkin." diye devam ettim sözlerime. Gözyaşlarımın ne zaman akmaya başladıklarını bilmiyorum. Ama hala akıyor olabilmelerine çok şaşırdım. Alida'nın elini tutup havaya kaldırdım. 

"Bak görüyor musun? Bütün yüzüklerini çıkarmışlar. Bu eller yüzüksüz hiç güzel değil. Şimdi ayağa kalk ve yüzüklerini parmaklarına geçir!" Son sözlerimde biraz bağırmıştım. Elini indirdim. "Sen!" dedim yine bağırarak. Alçak sesle konuşmak istemiyordum. 

"Sana diyorum! Uyan artık!" Gözyaşlarım daha şiddetli akmaya başlamışlardı. "Kalk ve bana sarıl! O kapının arkasında seni bekleyen bir çift mavi göze git ve sarıl!" 

Bağırmamla beraber Arda camın önüne geldi ama  ben bağırmaya devam ettim. "Sana inanamıyorum! Sen Alida Demirsoy, bu kadar mı güçsüzsün?!" Bağırmalarımla beraber ayağa kalktığım sandalyeye geri oturdum. Bağırarak, hıçkırarak ağlıyordum. 

"Sence gerçekten o kadar güçsüz müyüm?" dedi. Ama bunu o kadar kısık sesle söylemişti ki bağırmalarım arasından güçlükle duydum. Sesini duyar duymaz sustum. Gözlerimi kilitlemiş ona bakıyordum. O ise ağızında nefes almasına yardım eden şeyi çıkarmış yarım ağız gülmeye çalışıyordu.

 "Sana bir soru sordum. Sence o kadar güçsüz müyüm?"  Bütün konuşma fonksiyonlarımı yitirmiş gibiydim. Sanki içimde havai fişekler atılıyordu. Ama bunu dışarıya yansıtamıyordum. Hareket edemiyordum. Ona sarılamıyordum. Öylece durup onu izliyordum. Bu kadar kolay mıydı? Uyanması bu kadar kolay mıydı yani? "Evet." 

Gündoğdu MeydanıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin