Ercan Bey başını önündeki dosyadan kaldırıp masadaki diğer dosyalara baktı ve oflayarak derin bir iç çekti. İşini severek yapıyordu gerçi ama işi bazen yorucu olabiliyordu. Kahvesinden bir yudum alıp işine dönecekti ki çalan telefon buna engel oldu. Ses tonunu ayarladıktan sonra daha fazla çalmasına müsade etmeyerek telefonu açtı ve sekreteri Aslı'ya
"Bir sorun mu var Aslı? "
diye sordu.
"Ercan Bey kızınız sizi aramış fakat ulaşamamış. Kendisi şuan hatta bağlayayım mı?"
Ercan Bey duydukları üzerine telefonuna baktı. Telefonu sarjı bitmiş olacak ki kapanmıştı.
"Evet Aslı bağla. İlettiğin için teşekkürler."
diyerek kızının telefona bağlanmasını beklemeye başladı. Kızıyla konuşacağı için yüzünde ister istemez bir tebessüm oluşmuştu. Neyseki bekleyişi fazla uzun sürmemişti. Kızının konuşmasına fırsat vermeden
"Alo kızım nasılsın?"
diye sordu keyifle.
Eda uzun bekleyişten sonra babasına ulaşmasının verdiği rahatlama hissiyle derin bir nefes aldı ve yanağıda biriken gözyaşlarını eliyle sildi. Sesinin iyi çıkmasını umarak konuşmaya çalıştı ama sadece
"Baba..." diyebilmişti.
Ercan Bey kızının kötü çıkan sesini duyduğunda endişelenmeden edemedi.
"Birtanem sen iyi misin? Sesin neden kötü geliyor? Ağlıyor musun yoksa?"
"Baba anneannem... anneannem iyi değil."
diye cevap verdi Eda hıçkırıklarının arasında. Bir taraftan da sesini anneannesi duymasın diye çabalıyordu. Anneannesinin üzülmesine dayanamazdı.
Ercan Bey duyduklarıyla ne diyeceğini şaşırdı ve aklına gelen ilk soruyu sordu.
"Ne oldu kızım? Anneannenin nesi var?"
"Bilmiyorum baba. Dün gece ateşlendi. Durmadan annemin ismini sayıklayıp duruyor. Köyün doktoru Yaşar amca geldi dün. Dedi ki... dedi ki anneannemin fazla zamanı kalmamış."
Edanın sesi sonlara doğru hıçkırıklara karışmıştı. Bu yaşadıkları onun için hiç kolay değildi. O daha sadece on altı yaşında bir genç kızdı. Şen şakrak geçirmesi gereken bu yıllarını acı içinde geçirmesi narin bedenine çok ağır geliyordu.
Ercan Bey duyduklarıyla yıkılmıştı. Hatice Anayı hiçbir zaman kendi annesinden ayırmamıştı. Şimdi... şimdi onun kötü olduğunu duymak Ercan Beye kendi annesini kaybettiği günü hatırlatmıştı. Kendini toparlaması gerekiyordu.
"Dur yavrum ağlama. Ben... ben hemen geliyorum."
diyerek telefonu kapattı ve ayağa kalkarak telaşla etrafına bakınmaya başladı. Beyni durmuştu sanki. Ne yapacağını, nasıl yapacağını hiç bilmiyordu. En sonunda sandalyesine asılı olan ceketini giyip masanın çekmecesindeki anahtarlarını aldı. Bu halde nasıl araba kullanacaktı onu da hiç bilmiyordu ya...
Ercan Beyin apar topar odadan çıktığını gören Aslı şaşırmıştı. Yerinden kalktı ve onun yanına giderek merakla sordu.
"Ercan Bey iyi misiniz? Yüzünüz bembeyaz olmuş."
Ercan Bey Aslı'ya bakmak yerine anlamsızca etrafına bakınıyor
-Acaba bir şeyimi unuttum mu?
diye ceplerini yokluyordu. Aslının endişeli yüzüne baktığında zoraki bir şekilde gülümsedi ve pek de inandırıcı olmayan bir şekilde
"İyiyim Aslı...iyiyim."
dedi. Arkasından aceleyle devam etti.
"Ayhan'a söyle benim önemli bir işim çıktı. Şimdi gitmem gerekiyor. Ben daha sonra onu arayıp durumu ona izah edeceğim."
Aslı başını sallayıp duruyor ve Ercan Beyin ağzından çıkanları dikkatli bir şekilde dinliyodu.
"Peki Ercan Bey. "
diyerek onun gitmesini izledi. İçinden
-Kötü bir şey olmaz umarım.
diye geçirmeden edememişti. Aslı yirmili yaşlarında güzel bir kızdı. Her zaman Ercan Beye değer vermiş ve onu abi yerine koyup ona saygı duymuştu. Ercan Bey de çok severdi Aslıyı. Sonuçta bir avukatın,hem de Ercan Bey gibi dağınık bir avukatın sekreteri olmak kolay olmasa gerekti. Neyseki Ayhan Bey yani Ercan Beyin ortağı, daha doğrusu çocukluk arkadaşı çok yardım ediyordu Aslıya. Bu yüzden Aslı ona duacıydı.
Eda telefonu kapattıktan sonra bir süre daha sessizce ağladı. Daha sonra yüzünü iyice yıkıyarak kendine gelmeye çalıştı. Anneannesinin onu böyle görmemesi gerekiyordu.
-Her şey iyi olacak. Öyle olmak zorunda...
diye geçirdi içinden odadan çıkmadan önce. Mutfağa gidip kaynayan çorbanın altını kapattı. Ardından çorbayı bir tabağa koyup anneannesinin odasına doğru yola koyuldu. Anneannesi dünden beri doğru dürüst bir şey yememişti. Büyük ihtimalle acıkmış olmalıydı. Odaya girmeden önce kendini hazırladı.
Hatice Hanım güzeller güzeli torununun odaya girmesi üzerine yerinde biraz doğruldu. Edanın karamış göz altları uyuyamadığını itiraf ediyor, kırmızı gözleriyse ağladığını gösteriyordu. İçi acıdı Hatice Hanımın. Torununu böyle görmek onu çok üzmüştü ama bunu belli edemezdi . Tüm gücüyle şefkatli bir şekilde gülümsedi ve konuşmaya başladı.
"Oy ay parçam ne diye zahmet ettin? Aç değilim ki ben."
Eda duyduklarıyla kaşlarını çattı.
"Olur mu hiç öyle şey anneanne? Hem dün geceden beri doğru dürüst bir şey yemedin. Yemezsen nasıl toplayacaksın gücünü?"
"Haklısın, haklısın kızım. Getir, getir de biraz olsun bir şeyler yiyeyim. "
diyerek Eda'nın yardımıyla olabildiğince doğruldu Hatice Hanım ve kucağına bırakılan tepsiden az da olsa yemeye çalıştı. Torununu daha fazla üzgün görmek istemiyordu. Yediği yemek boğazından zar zor geçerken o bir taraftan gülümsemeye çalışıyordu. Tabağındaki çorba bittiğinde derin bir nefes aldı ve tepsiye kucağından alan Edaya şefkatle bakarak
"Ellerine sağlık kuzum."
demeyi ihmal etmedi.
"Bir tabak daha ister misin anneanne?"
diye sordu hemen Eda gülümseyerek. Anneannesinin, yaptığı çorbayı afiyetle yemesi çok hoşuna gitmişti.
Hatice Hanım hayır anlamında başını salladıktan sonra
"Tepsiyi bırak da yanıma gel kuzum. Seninle konuşacaklarım var."
dedi. Eda Anneannesinin ne diyeceğini merak etse de aynı zamanda duyacaklarından korkuyordu.
"Peki anneanne. "
dedi ve odadan çıkarak mutfağa doğru yöneldi. Ardında gözleri sulanmış bir şekilde Allah'a yalvaran bir kadın bıraktığından habersizdi.
Ercan Bey bu sırada hızlıca evine gitmiş ve küçük bir çantaya önemli olan birkaç parça eşyasını koymuştu. Neyseki gideceği yer fazla uzak değildi. Eğer biran önce yola çıkarsa yarın akşama orada olurdu.
Hatice Hanım yanına gelen torununu ayakucuna oturtturduktan sonra Eda'nın ellerini sıkıca kavradı. Bir taraftan Eda'nın ellerini ovarken bir taraftan da nasıl konuşması gerektiğini düşünüyordu.
"Oy kuzum, oy canımın içi. Ay parçam benim. Bu eve geldiğinde daha küçücüktün şimdiyse kocaman kız oldun. Artık bazı şeyleri anlayacak yaşa geldin kızım. Ben artık eskisi kadar güçlü değilim. Zamanım giderek tükeniyor. "
"Öyle deme anneanne."
diye atıldı hemen Eda. Gözlerine gelen yaşları geri itmek için çok uğraşıyordu ama etkili olduğu pek söylenemezdi. Hatice Hanım torununu susturdu.
"Öyle yavrum öyle. Bunu kabul etmek zorundayız. Sen bana güzeller güzeli kızımın emanetisin. Eğer seni üzdüysem, kırdıysam beni affet. Hakkını da helal et."
"O nasıl söz anneanne. Helal olsun. Asıl sen hakkını bana helal et. Bu güne kadar benim için elinden gelen her şeyi yaptın. Eğer seni üzdüysem özür dilerim."
Eda hıçkırıklarının arasında bunları söylerken Hatice Hanım da artık göz yaşlarını tutamaz hale gelmişti. Hatice Hanım güzeller güzeli torununun yanaklarına öpücük kondurup onu bağrına yatırdı ve Edasını yatıştırmaya çalıştı.
* * * * *
"Ne oldu Aslı? Neden apar topar gitti Ercan? Merak ettim şimdi. Allah korusun acaba kızına bir şey mi oldu?"
dedi Ayhan Bey endişeyle. Aslının
"Bilmiyorum Ayhan Bey. Ercan Bey size daha sonra ne olduğunu açıklayacağını söyledi."
demesiyle çenesini sıvazladı ve
"Demek öyle..."
diye mırıldandı. Ardından ekledi.
"Tamam Aslı sağol. Ben birazdan Ercan'ı arar durumu öğrenirim. "
"Pekala Ayhan Bey. Lütfen önemli bir şey varsa beni de haberdar edin."
"Tamam kızım."
diyerek Aslının sırtını sıvazladı Ayhan Bey. Daha sonra da ceketini alarak ofisinden ayrıldı.
* * * * *
Eda anneannesi uyuduktan sonra odasına geçmişti ki telefonunun çalmakta olduğunu gördü. Arayan arkadaşı Emeldi. Hemen açtı telefonunu.
"Alo Emel. Bu saatte neden aradın? Bir şey mi oldu?"
"Daha ne olsun Eda? Anneannenin durumunu merak ettim. Neden bana demedin Hatice teyzenin kötü olduğunu?"
dedi Emel sitemle. Çok kızmıştı arkadaşına. Eda şaşkınlıkla
"Kusura bakma Emel söylemeye zamanım olmadı. Sen nereden duydun?"
diye sordu.
"Bugün sizin mahalledeki Ayşe teyzeyle karşılaştım. Demez mi bana:' Kız senin burada ne işin var, Eda'nın yanında neden değilsin?' diye. Şaşırdım kaldım. Ben de neden, ne oldu ki ona dedim. Ondan öğrendim Hatice teyzemin hasta olduğunu."
diye hızlıca açıkladı Emel durumu.
"Anladım. Kusura bakma Emel. Gerçekten zamanım olmadı aramaya."
diyerek arkadaşının gönlünü kazanmaya çalıştı Eda. Başarmıştı da.
"Kıyamam ben sana. Sen onu bunu bırak da nasıl durumu Hatice teyzenin?"
"Yeni uyudu. Durumu iyi değil Emel. Güçlü durmaya çalışıyor biliyorum ama öyle değil işte."
Eda hıçkırıklarının arasında vermişti bu cevabı. Emel arkadaşının güçsüz sesine dayanamamış o da ağlamaya başlamıştı. Bu iki kız çoğu zaman bir arada olmuş ve birbirlerine sahip çıkmışlardı. Kim bilebilirdi ki ayrılmak zorunda kalacaklarını? Ama bir gerçek vardı ki kalpleri hep bir arada olacaktı...Umarım okumaktan keyif alacağınız bir hikaye olur. Kendinize iyi bakın 🍀
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BABASININ KIZI
General FictionKlasik wattpad hikayelerinden sıkıldım dediğinizi duyar gibiyim. Öyleyse size içinizi ısıtacak bir hikayeyle geldim. Eda ve Babasının tatlı mı tatlı hikayesini okurken bazen gülecek bazense göz yaşlarına boğulacaksınız. Ayrıca Edanın renkli okul h...