4.Bölüm:Neden?

328 18 11
                                    

     Ercan Bey işlerini olabildiğince çabuk bitirmeye çalışıyordu. Aklında kızı vardı ve onun için endişeleniyordu. Acaba kızı evde yalnız başına ne yapıyordu? Yemeğini yemiş miydi? Belki de canı sıkılmıştı yalnızlıktan. Ya da bir sesler duyup korkmuştu ve evde çaresizce babasını bekliyordu. Canı cehennemeydi işlerin! Elbet bir şekilde onları bitirebilirdi. Kızından daha önemli değildi ya işleri. Hemen yerinden kalktı ve ceketini giydi ama bir türlü arabasının anahtarlarını bulamıyordu. Nereye gitmişti kohrolasıca bu anahtar! Zamanı mıydı şimdi kaybolmanın? Kızı evde kim bilir ne şekilde bekliyordu onu. Neyse ki dosyaların altında bulmuştu anahtarını. Niye bu kadar dağınıktı ki sanki?! Bu güne kadar hiç onu rahatsız etmemişti bu dağınıklık. Ama şimdi anlıyordu. Dağınıklık dünyadaki en kötü şeydi. Karar verilmişti. Bundan sonra dağınık olmayacaktı.

   Aslı odasından aceleyle çıkan Ercan Beyi görünce endişelenmişti. Hemen Ercan Beyin yanına gitti ve sordu.

"Ercan Bey evde bir sorun mu var? Yapabileceğim bir şey var mı?"

Ercan Bey gülümsedi ve

"Bir sorun yok kızım merak etme."

diyerek Aslıyı rahatlattı. Ardından ekledi.

"Odamı toparlarsan çok sevinirim. Bir de Ayhana çıktığımı haber ver lütfen."

Ercan Bey aceleyle bunları söyledikten sonra çıkışa doğru gitmeye başladı. Bu sırada bir taraftan da diğer çalışanlara iyi akşamlar diliyordu.

    Eda sıkıntıyla televizyona baktı. Kanallarda hiç güzel bir şey yoktu. Saate baktığında babasının gelmesine az zaman kaldığını gördü ve aklına gelen fikirle gülümsedi. Babasına güzel bir masa hazırlayacak ve ona hünerlerini gösterecekti. Şu bir kaç günde az da olsa alışmıştı babasına. En azından onun gözlerine daha fazla bakabiliyor ve onunla konuşurken aklından geçenleri çekinmeden söyleyebiliyordu ama hala bir mesafe vardı aralarında. Yılların getirdiği bir mesafeydi bu ama bunu da aşacaklardı. Buna canı gönülden inanıyordu Eda. Aklına gelen fikri hayata geçirebilmek adına yerinden kalkıp mutfağa doğru yöneldi ve anneannesinden öğrendiği yemeği yapmaya karar verdi. Ayrıca duyduğuna göre bu yemeği babası da seviyordu. Neyse ki dolapta aradığı malzemeleri bulmuştu. Böylece dışarıya çıkmasına gerek kalmayacaktı. Daha önce babasıyla gittiği için marketin nerede olduğunu biliyordu. Bu koca şehirde bildiği tek yer orasıydı ya zaten. Köyü ne güzel küçücüktü. Herkes tanırdı birbirini. Çok özlemişti orayı. Arkadaşlarını, mahallenin bakkalı Hüseyin amcayı, dedikoducu Hayriye ablayı, köyün çocukları yaramaz Aliyi, sümüklü Ceren'i ve daha nicesini...
Eda bunları düşünürken çoktan dolaptan dolmalık biberi ve kıymayı çıkarmıştı. Evet tahmin ettiğiniz gibi bu akşam menüde dolma vardı.

      Ercan Bey yolda giderken bir taraftan da İstanbulun bitmek bilmeyen trafiğine demediğini bırakmamıştı. İnadına oluyordu sanki. Bir laf vardı hani. Ne diyorlardı? Acele işe şeytan mı ne karışırdı ya. Çok doğruydu bu söz. Gerçi işine karışan bu şeytanı bir bulsa oracıkta haklardı ya bu kızgınlıkla neyse. Kızı bu kısa sürede ne kadar da değiştirmişti onu. Eve geldiğinde arabasını yavaşça ve dikkatli bir şekilde garaja park edip emniyet kemerini çıkardı. Arabadan inmeden önce kızına aldığı oyuncak ayıyı da almayı unutmamıştı. Bu ayı sayesinde kızı o olmadığında korkmayacak ve yalnız kalmayacaktı. Açık olan ışıklar onu heyecanlandırmıştı. Alışık değildi bu sıcak manzaraya. Kapıyı çaldığında evden gelen mis gibi yemek kokuları onu şaşırtmıştı. Biricik karısı Nesrini gelmişti sanki. Eğer elinde olabilseydi onunla yaşadığı zamanlara dönmek isterdi Ercan Bey. Kızı yemek yapmış olamazdı öyle değil mi? Ama yapmıştı. Hatta yemek yapmakla kalmamış masayı da hazırlamıştı. Ercan Bey bu manzara karşısında elindeki ayıcığa baktı ve onu saklamaya çalıştı ama artık bunun için çok geçti. Çünkü Eda onu şaşkın bir ifadeyle çoktan kabul etmişti bile. Ercan Bey bazı şeyler için çok geç kaldığını fark etti o an. Artık kızı büyümüş, kocaman olmuştu ve en önemlisi ayıcıkla oynayacak yaşı çoktan geçmişti!

     Eda gülümseyerek kapıyı açtığında babası şaşkıca içeriye bakıyor ve elindeki şeyi saklamaya çalışıyordu. Eda babasının bu haline her ne kadar gülmek istese de kahkahalarını bastırdı ve teşekkür ederek babasının elindeki ayıcığı aldı. Babasının kaçırdığı bir şey varsa eğer o da kızların tatlı şeylere karşı olan zaafıydı...

   Baba kız yemek yedikten sonra birlikte film izlemeye karar vermişlerdi ama bir türlü ne izleyeceklerini seçememişlerdi. Eda ne derse desin babası itiraz ediyordu. Romantik filimler kesinlikle olmazdı. Bu filmlerde öpüşme sahneleri ve vıcık vıcık aşk sözcükleri vardı. Ya kızına kötü örnek olurlarsaydı? Komedi filmleri mi? Onlar hiç olmazdı. Küfürün komiklik olduğunu sanan bazı insanların kızını etkilemesini istemiyordu. Uzun süren tartışma ve karar anından sonra ikisi de buldukları aile filminde karar kılmışlardı. Filmde iki küçük kardeşin ayrılmak üzeri olan ebeveynlerini bir araya getirmek adına çabalaması, ve tatilde yanlarına gelen ablalarını da kendilerine yardım etmesi için ikna etmeleri anlatılıyordu. Bu film şüphesiz herkesin kalbinde güzel bir yer edinebilirdi fakat Edadaki etkisi daha farklı olmuştu.

     Eda film bittikten sonra içinde azıcık kalan mısır kabını önündeki sehpaya bıraktı ve yavaşça babasına baktı. Ercan Bey film bitmesene rağmen boş ekrana öylece bakıyor ve ses çıkarmıyordu.  Eda saatin geç olduğunu farkettiğinde odasına gitmesi gerektiğini düşünmüştü fakat içinden gelen isteği bastıramayarak

"Beni neden bıraktın baba?"

diye sordu merakla. Bu soruyu daha önce birçok kez sormak istemişti belkide. Kalbinde farklı bir sızı vardı. Babasının iyi ve düşünceli biri olduğunu biliyordu. Ama kalbindeki o sızı hep ondan uzak durmasına neden olmuştu. Yavaş yavaş anlasa da bu zamana kadar uzak duran babası değil de oydu.

    Ercan Bey duyduğu sesle kızına dönmüş fakat daha sonra gözlerini kızından kaçırarak ellerine doğru çevirmişti. Ne diyebilirdi ki? Kızı ne dese haklıydı. Ne olursa olsun kızını bırakmaması gerekirdi.

"Gençtim..."

dedi sonra.

"Hiçbir şeyin farkında olamayacak kadar gençtim... Annen öldükten sonra sana nasıl bakabileceğimi bilemedim. Senin sıcak bir yuvaya ihtiyacın vardı. Ben... ben bu yuvayı sana veremezdim. "

"Verebilirdin..."

dedi Eda sessizce. Bu sayede babasının kendisine tekrar  bakmasını sağladı.

"Şimdi de verebilirsin. Hiçbir şey için geç değil."
diye ekledi ardından ve sıcak ama bir o kadar da acı bir tebessümle

   "İyi geceler baba..."

diyerek yerinden kalktı ve seri adımlarla odasına gitti.

    Ercan Bey kızı gittikten sonra aynı şekilde oturmaya devam etmiş ve sanki azar işiten küçük çocuklar gibi gözlerini halıya kilitlemişti. Ama halıda gördükleri makinayla yapılan desenler değil yerde oturan beyaz elbiseli Nesrini ve kucağında tuttuğu iki yaşındaki Edasıydı. Farkında değildi ama gözlerindeki yaşlar birer birer düşerek halıdaki desenlere karışıyordu. Derin bir iç cekti sonra ve ona gülerek bakan karısının hayaline tebessümle karşılık verdi.

   "Bana yardım et Nesrin. Edanın da senin de kalbini yıllarca çok kırdım. Belki kendi acımdan belki de bencilliğimdendir. Aslına bakarsan ben de bilmiyorum... Lütfen bana yardım et. Et ki bu beceriksiz adam güçlü bir dağa dönüşüp kızımızı koruyabilsin..."

  Hayat adil değildi insanlar için çünkü onlar aslında kendilerine sunulan güzellikleri göremeyip başka şeyler ister dururlardı. İşte hep bu yüzden tekrarlanırdı bu cümle. Fakat hepsinin unuttukları bir gerçek vardı. Onlara hayatı sunan Allah  güzellikleri de sunardı. Sadece insanoğlunun fark etmesi biraz zaman alacaktı...

   İyiliklerin ve güzelliklerin sizi bulması dileğiyle 🍀

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 21, 2018 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

BABASININ KIZI  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin