Ercan Bey uzun zamandır gelmediği mahalleye girdiğinde kalbinde tarifsiz bir heyecan vardı. Bu tanıdık sokaklar ona maziyi hatırlatmıştı. Güzeller güzeli karısıyla tanışmasını, Nesriniyle ilk buluşmasını ve daha fazlasını... Bu sokakların her köşesinde ayrı bir anısı vardı onunla. Ercan Bey illerdeki yeşil evi gördüğünde içinde tarif edilemez duygular belirmeye başladı. Arabasını yavaşça evin önüne park etti ve bir süre arkasına yaslanıp kendine gelmeye çalıştı. Ancak gözleri aynaya takıldığı zaman fark edebilmişti gözlerinden akan yaşı. Karısını, güzeller güzeli Nesrinini hatırlamak, bir süreliğine de olsa geçmişe dönmesine neden olmuştu. Ercan Beyin özlemi gün geçtikçe daha da artıyor, yaraları kapanması gerekirken daha da genişliyordu. Ama o bu durumdan şikâyetçi değildi. Karısına duyduğu özlem aşkının sonsuzluğunu kanıtlıyor, dinmek bilmeyen acılarını bir lütuf olarak görüyordu. Yanağındaki yaşı silerek kendisine çeki düzen verdi ve arabadan yavaşça indi. Buraya gelmesi tahmin ettiği gibi bir gününü almıştı. Hava kararmak üzereydi ve tatlı bir serinlik ortaya çıkmıştı. Arabasından çantasını alarak arabayı kilitledi ve sessiz, bir o kadar da yavaş adımlarla eve doğru yürümeye başladı. Kızıyla yüz yüze geleceği için çok heyecanlıydı ama bir taraftan da çok korkuyordu. Eda'nın söylediğine göre Hatice Ananın durumu kötüydü. Ne yapması gerekiyordu Ercan Beyin? Eğer ona bir şey olursa kızını nasıl teselli edecekti?
Eda çalınan kapıyla anneannesinin elini bıraktı ve yerinden kalkarak hızlıca kapıya doğru ilerledi. Gelen babasıydı. Nedenini bilmiyordu ama bir huzur kaplamıştı içini. Değişik bir şekilde rahatlamış hissediyordu. Kapıyı açınca yüzünü uzun zamandır görmediği babasına baktı. Daha doğrusu bakmaya çalıştı çünkü bir türlü babasına bakamıyor onunla göz göze gelemiyordu. Çekiniyor muydu yoksa? Bu da neydi şimdi böyle? Eda babasının sesiyle düşüncelerini bir kenara bıraktı ve zor da olsa babasına bakmayı başardı. Babası kollarını açmış Eda'nın ona sarılmasını bekliyordu. Eda bu teklifi geri çevirmeyerek babasının kollarındaki yerini almıştı ama bir türlü babasına sarılamıyordu. Kolları hareket etmiyordu sanki. Sadece öylesine duruyor ve babasının kendisine sarılmasına izin veriyordu.
Ercan Bey kızından ayrılarak onu incelemeye başladı. Eda büyümüş neredeyse babasının boyuna gelmişti.-Ne kadar da güzelleşmiş.
diye geçirdi içinden ve şöyle ekledi:
-Aynı annesi gibi...
Eda annesini kaybettiğinde sadece üç yaşındaydı. Anneannesinden hep duyardı annesine ne kadar çok benzediğini.
"Huyun, suyun aynı annen..."
der dururdu anneannesi. Ne yazık ki Eda annesini hiç hatırlamıyordu. Fotoğraflar kalmıştı bir tek annesinden. Onlar da yeterli gelmiyordu işte Eda'ya. Bazen şöyle düşünüyordu:
-Acaba annem ölmeseydi... babam beni bırakmasaydı her şey daha iyi olur muydu?
Evet anneannesiyle dedesi bu zamana kadar çok sevmiş ve çok iyi bakmışlardı ona ama yine de yeterli gelmiyordu bu Eda'ya.
-Çok mu aç gözlüyüm?
diye düşünmeden edemiyordu. Ama aç gözlülük değildi bu. Hakkını arıyordu o sadece. Sıcak bir yuvada, anne şefkatiyle, babanın verdiği huzurla büyümek her çocuk gibi onun da hakkıydı.
Eda babasının elindeki çantayı alarak onun içeriye girmesini ve anneannesinin odasına doğru yönelmesini izledi. Hatice Hanımın durumu dünden bu yana biraz daha kötüleşmişti. Gece boyunca öksürmüş ve kusmuştu. Ercan Beyin içi, yüzü ölü gibi beyazlamış olan Hatice Anasını görünce bir tuhaf olmuştu. Ne kadar da yaşlanmıştı. Yıllar önce karşısında duran o neşeli, koca yürekli kadın şimdi yok olmuş, tükenmişti sanki. Uzun zamandır görmemişti onu. Hep işlerini bahane etmiş durmuştu. Ama asıl nedeni farklıydı. Buraya gelmek sanki karısını ona geri getirecekti. O uzun yıllar boyunca böyle hissetmiş, böyle düşünüp durmuştu. O yüzden korkmuştu zaten buraya gelmeye. Nesrinini arayıp da bulamamak, onu yeniden kaybetmek gibiydi. O bu acıya nasıl katlanacaktı.
-Belki de çok bencildim.
diye düşündü. Eğer kendini düşünmemiş olsaydı, bir korkak gibi davranmamış olsaydı o zaman belki her şey daha farklı, daha güzel olurdu. Olur muydu gerçekten? Kim bilir...
Hatice Hanım karşısında Ercan Beyi görünce şaşırmış bir o kadar da rahatlamıştı. Aynı zamanda korkmaya da başlamıştı. Demek ömrü git gide kısalmıştı. İçi yandı Hatice Hanımın. Korkuyordu. Hem de çok... Ama ölüme değildi bu korkusu. Arkasında bırakacağı güzeller güzeli biricik torunu için endişeleniyordu. Edası, biriciği o olmadan ne yapardı. Yalnız hissetmez miydi kendini? Hissederdi ya. Hissetmez olur mu hiç?Anneannesiyle dedesi her şeydi Eda için. Onlar hayat demekti. Dedesi iki yıl önce öldüğünde ne kadar da üzülüştü. Onun acılarını bir tek Hatice Hanım bilirdi.
Hatice Hanım Eda'nın yardımıyla yerinde biraz doğruldu ve Ercanının elini öpmesine müsade etti. Gözleri dolmuştu nedense. Kızı gelmişti ister istemez aklına. Hoş zaten hiç aklından çıkmıyordu ki.-Allah kimseye evlat acısı çektirmesin.
dedi hemen içinden. Sonra yanındaki sandalyeye oturan Ercanını incelemeye başladı.
"Yıllar benim gibi seni de yaşlandırmış oğlum. Seni de üzmüş belli..."
dedi ve gülümsedi. Sıcak ve içten bir gülümsemeydi bu. Ercan Bey kafasını salladı yavaşça ve Hatice anasının elini tuttu
"Yaşlandıkça daha da güzelleşmişsin anne."
diyerek karşısındaki kadının yorgun ama mutlu kahkahasını dinledi. Bir süre sustular sonra. Bu sessizlik ölümün habercisiydi sanki...
Eda ortamda oluşan sessizlikten rahatsız olmuştu. Anlaşılan anneannesiyle babasının konuşacağı uzun ve önemli şeyler vardı. Bu yüzden onları yalnız bırakmaya karar verdi ve sessizce odasına gitti. Emelle konuşacak ve biraz olsun rahatlayacaktı.Hatice Hanım elini, yavaşça diğer elini tutan Ercanının elinin üstüne koydu ve konuşmaya başladı.
"Uzun zaman oldu evlat. Seni görmeyeli çok uzun zaman oldu...""Üzgünüm anne... Seni görmeye gelmem gerekirdi."
diyerek başını öne eğdi Ercan Bey. Hatice anası ne derse desin haklıydı. Uzun bir azar işiteceğini düşünüyordu ama öyle olmamıştı. Aksine Hatice Hanım gülümsemiş ve
"Özür dileme oğlum. Hem özlem iyidir. Sevgiyi sıcak tutar."
demişti.
"Seni Eda çağırdı öyle değil mi? İyi yapmış, aferin ona."
diye ekledi sonra. Derin bir nefes aldı ve kendini söyleyeceklerine alıştırdı.
"Eda çok akıllı bir kızdır. Fazla ömrüm kalmadı... biliyorum... Dünden beri daha da kötüleşti durumum. Ama bu durumdan memnunum. Fazla bile yaşadım. Eğer Edam olmasaydı bu kadar da yaşayamazdım."
Bu sözler düşünceli bir şekilde çıkmıştı Hatice Hanımın dudaklarından. Gözlerini Ercan Beyin elinden ayırarak gözlerine çevirmişti.
Ercan Bey kızarmış gözleriyle Hatice anasını dinliyor sesini çıkarmıyordu. Ağzını açsa hıçkırıklar dolduracaktı sanki odayı. Şöyle devam etti sözlerine Hatice Hanım:
"Ölüm Allahın emri. Elbet gelip bizi bulacak. Benim zamanım da bu kadarmış işte. Senden tek isteğim Edaya çok iyi bakman. O büyüdü artık. Genç kız oldu ve her şeyin farkında. Eskiden gençtin, ona bakabilecek durumun yoktu. Ama artık işler değişti oğlum. Onu sevdiğini çok iyi biliyorum. Bil ki o da seni çok seviyor. Önemli olan bu sevgiyi birbirinize gösterebilmeniz. Ve inanıyorum ki siz bunun da bir yolunu bulacaksınız..."
Bu sözler Hatice Hanımdan geriye kalan tek şey olmuştu. Ercan Bey söz vermişti ona. Ne olursa olsun kızına çok iyi bakacaktı. Eda bir hazine gibiydi onun için. Sadece keşfedilmemişti daha. Ama keşfedecekti onu yavaş yavaş Ercan Bey. Bunun uğruna elinden geleni yapacak ve keşfettiği hazineye gözü gibi bakacaktı...
Yeni bölümlerde görüşmek üzere yorumlarınızı bekliyorum 🍀
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BABASININ KIZI
General FictionKlasik wattpad hikayelerinden sıkıldım dediğinizi duyar gibiyim. Öyleyse size içinizi ısıtacak bir hikayeyle geldim. Eda ve Babasının tatlı mı tatlı hikayesini okurken bazen gülecek bazense göz yaşlarına boğulacaksınız. Ayrıca Edanın renkli okul h...