Ölüm'ün Somut Dili: Cesetler

231 25 63
                                    

Elimdeki evrakları düşürmemeye çalışarak mini buzdolabının kapağını açtım ve içinden iki tane maden suyu çıkardım. Bir yığın evrakların üzerinden bana bakan ortağıma istiyor musun der gibi şişeleri salladım. Kaşlarını hayır manasında kaldırınca elimdeki maden sularından birini dolaba geri koyup ayağımla kapağını kapattım.

Evrakları masama koyduktan sonra arka cebimden açacak çıkardım ve sodayı açtım. "Yok artık Destina! Cebinde açacak taşımaya mı başladın?" Gülerek arkamı dönüp "Şerefine Sayın Anıl Bora Soykıran!" dedikten sonra elimdeki şişeyi kaldırdım.

Ben yerime geçip oturana kadar beni göz hapsinden çıkarmadı. Hevesli hevesli önümdeki evraklara saldırdım. Ama moralimin bozulması çokta uzun sürmedi. Bu evraklarda dünkü cinayetle ilgili işime yarayacak hiçbir şey yazmıyor...

"Komiserim içeri gelebilir miyim?" Benan kafasını uzatmış bana bakıyordu. "Gel tabi Benan." diyerek elimle oturmasını işaret ettim. O ise ayakta kalmaya tercih ederek konuşmaya başladı. "Zeytinli'de bir ceset daha bulunmuş komiserim. Dünkü cinayetin aksine bu seferki intihar gibi gözüküyor."

"Teşekkür ederim Benan, çıkabilirsin." dedikten sonra ceketimi aldım ve koşar adımlarla otoparka inmeye başladım. "Hey, beni bekle!" Hızlıca arkamı döndüm. Yeni ortağımın öğrenmesi gereken çok şey vardı anlaşılan.

"Biz ortak değil miyiz? Niye beni beklemiyorsun?" Bu soruyu sormuş muydu cidden?

"Bana bak çaylak bu hayatta yavaş olursan her zaman geride kalırsın. O yüzden beni yakalamaya çalış."

"Peki ortak." Masummuş gibi ellerini kaldırdı ve arabaya bindi. Hergele diye geçirdim içimden. Tam bir Hergele.

Olay yerine vardığımızda etrafın bariyerlerle çevrilmiş olması gözümden kaçmadı. Sabaha karşı yağmur yağmıştı, etraf buram buram toprak kokuyordu. Ölmek için güzel zaman diye geçirdim içimden ve güzel mekan.

Adli tıp ekibi etrafa çil yavrusu gibi dağılarak olayı çözmemize yardımcı olacak herhangi bir şey arıyorlardı. Dünkü olayla bağlantılı olduğunu düşünüyor olmalıydılar. Cesedin üzerini açık mavi bir naylon bir kumaşla örtmüşlerdi. Uzun uzun cesedi inceliyorken birden gözüme patlayan flaş ile neye uğradığımı şaşırdım. "Noluyor ulan?!" sağ elim silahıma giderken sol elim hala gözümü ovuşturuyordu. "Ulan... Ulan... Ben sana yapacağımı bilirim." Adli Tıp ekibinden Murat fotoğrafımı çekmiş karnını tutarak ona gülüyordu. "Eğer biraz daha gülersen gülmek için sağlam bir ağzın olmayacak." diye tehdit ederek susturabildim onu.

Yavaşça cesedin üzerindeki kumaşı kaldırdım. Gencecik bir kız karşımda yatıyordu. Teni bembeyaz, gözaltları mosmordu. Yazık diye geçirdim içimden. Kendi canından vazgeçecek kadar seni bu hayattan soğutanlara cidden yazık. Cesedin üzerini örttüm ve Murat'a döndüm. Önemli bir konuşmaya başlayacakmış gibi öksürdü.

"Ceylan Alptekin. On dokuz yaşında, hatay doğumlu. Ölüm nedeni yüksek dozda eroin. Yani varsayımlarımıza göre o. Otopsi olmadan kesin bir şey diyemem."

"Savcı ne zaman geliyormuş?" diye sordum. Zira o kazulet kadınla pek anlaşamadığım için o gelmeden bir an önce gitmek istiyordum.

"Senden önce geldi o, öğleden sonra duruşması varmış. Seni de sordu. Bir şekilde idare ettim durumu."

"Sağol be Murat. Hayatımı kurtardın cidden. Cesedi bir an önce otopsiye yollayın. Ayrıca selamımı da iletin oraya yarına sonuçları istiyorum." deyip yürümeye başladım. Unuttuğum bir şey vardı. Ah ortak ah diye geçirdim içimden.

"Destina bi' gelir misin?" Gelemem diyemedim tabi. Tıpış tıpış yeniden ortağımın yanına yani cesedin başına döndüm. "İntihar değil cinayet. -Cesedin üzerindeki kumaşı cesedin kolunu açıkta bırakana dek indirdi.- Kurbanımız üç bilekliğini de sol koluna takmış ama iğneyi sağ kolundan vurmuş?"

"Belki de eroini sağ kolundan almayı seviyordur." dedim.

"Yanlış; iki kolunun tümünde de hiçbir iğne izi yok, sadece sağ kolunda bir tane var, o da onu ölüme götürmüş."

"Belki de ilk yapışıdır." deyip omuz silktim.

"O da yanlış çünkü hiçbir insan ilk eroini vururken tam damara denk getiremez, krize girmedikçe. Bizim kurbanımız da ilk defa kullandığına göre?"

"Haklı olabilirsin Anıl, bunu iyi yakaladın." deyip gülümsedim. "Murat?" diye seslendim.

"Efendim Destina?"

"Bizimle merkeze gelir misin? Sana işimiz düştü. Ayrıca çektiğin fotoğrafları iki saate çıkartabilir misin?" belki de Murat'ın yakaladığı bizim kaçırdığımız bir şeyler vardı.

"İki saat ne güzelim sen iste on beş dakikaya hazır bu fotoğraflar."

"Yılışma hemen Murat ya, hadi merkeze gidelim o zaman."

Yol boyunca arabada sessizlik hakimdi. Merkeze geldiğimizde arabadan inip anahtarı cebime koydum. Her an araba lazım oluyordu. "Ben ofise çıkıyorum. Siz?" dedim ikisine ithafen.

"Bende seninle geliyorum Destina -beni taklit ederek- soru mu bu?" dedi. Bora'ya tek kaşımı kaldırarak sinirli bir bakış attım. Çeneni kapat gibisinden.

"Sen Murat?"

"Benim fotoğraf işini halletmem lazım. Ondan sonra gelirim, olur mu?"

"Hay hay."

Ofise geçtiğimde ilk işim yazı tahtasını temizlemek ve işe koyulmak oldu. Son altı gündür yaptığım gibi. Her allahın günü bulunan birbiriyle bağıntısız üç ceset. Altıncı günün sonunda toplam on sekiz ceset. On sekiz son bulan hayat, on sekiz sessiz yakarış.

Tek kelime, birçok ruh; ölüm.

Kafamın içindekilerden kurtulmak istercesine kafamı sağa sola salladım.

"İyi misin?"

"İyiyim, sorun yok."

İşte bu yüzden ortakta istemiyordum. Her hareketinizi farkediyordu. Yine de nazikçe gülümsedim. Sırayla her günün tarihini attım ve her günkü üç cesedin fotoğrafını günlerin yanına iliştirdim. Belki üç ceset birbirinden bağımsızdı. Ama bir tarafım bütün bu ölümlerin birbiriyle bağıntılı olduğunu söylüyordu. Her gün bulunan on dokuz yaşlarında bulunan bir kız, bir bankacı ve bir kadın cesedi. Bankacılar neyse de diğerlerinin ne bağlantısı olabilirdi birbiriyle.

Yaklaşık on beş dakika sonra Murat gelip bugünkü cesede ait fotoğrafları getirdi. Uzun uzun fotoğrafları inceledim. Bende hiçbir çağrışım yapmıyordu. Murat'ın son götürdüğü fotoğrafta kızın boynundaki doğum lekesi dikkatimi çekti. Aynısı bugün sabaha ezanından önce bulunan cesette de vardı. "Siktir. Biz bunu nasıl gözden kaçırdık?" diye mırıldandım.

Yüzüme zafer gülümsememi yerleştirip ortağıma döndüm.

"Sayın Anıl Bora Soykıran. Şu anda olayı çözmüş bulunuyorum, senden 1-0 öndeyim. Sana başarılar tatlım."

Bankacı CinayetleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin