Füsun Deniz AKSU
"Füsun!"
Genç kız elindeki kitabı yatağının kenarında duran komidine bırakıp uzanmak ile yatmak arasında durduğu yatağında doğrularak ayağa kalktı.
Çağıran annesinin nerede olduğunu anlamak için oda seslendi;
"Efendim anne!"
"Kızım bana bir bardak çay getirir misin?"
"Tabi ki sultanım."
Füsun yönünü mutfağa doğru çevirip ilerlemeye devam etti. Saçları ensesini kaşındırdığı için saçını bileğinde duran tokayla sıkı ve gelişi güzel bir at kuyruğu yaptı.
Mutfaktan;annesine çay doldurup, kendine de gözüne hoş gelen elmalardan bir tane alarak çıktı.
Tekrar odasına geçip az önceki pozisyonuna yerleşerek kitabı tekrar eline aldı. Roman okumak yerine şiir okumayı daha çok severdi. Her aldığı şiir kitabını belki 5 belki 10 kez okur aklına yerleştirirdi.
Şiirin akılda kalması için sesli bir şekilde tekrar okumaya başladı.Çünkü şiiri yarıda okumayı hiç sevmezdi.
Henüz vakit varken, gülüm
Paris yanıp yıkılmadan,
henüz vakit varken, gülüm,
yüreğim dalındayken henüz,
ben bir gece, şu Mayıs gecelerinden biri
Volter rıhtımında dayayıp seni duvara
öpmeliyim ağzından
sonra dönüp yüzümüzü Notrdam'a
çiçeğini seyretmeliyiz onun,
birden bana sarılmalısın, gülüm,
korkudan, hayretten, sevinçten
ve de sessiz sessiz ağlamalısın,
yıldızlar da çiselemeli,
incecikten bir yağmurla karışarak.
Henüz vakit varken, gülüm,
Paris yanıp yıkılmadan,
henüz vakit varken, gülüm,
yüreğim dalındayken henüz,
şu Mayıs gecesi rıhtımdan geçmeliyiz
söğütlerin altından, gülüm,
ıslak salkım söğütlerin.
Paris'in en güzel bir çift sözünü söylemeliyim sana,
en güzel, en yalansız,
sonra da ıslıkla bir şey çalarak
gebermeliyim bahtiyarlıktan
ve insanlara inanmalıyız.
Yukarda taştan evler,
girintisiz, çıkıntısız,
birbirine bitişik
ve duvarları ayışığından
ve dimdik pencereleri ayakta uyukluyor
ve karşı yakada Luvur
aydınlanmış ışıklarla
aydınlanmış bizim için
billur sarayımız...Henüz vakit varken, gülüm,
Paris yanıp yıkılmadan,
henüz vakit varken, gülüm,
yüreğim dalındayken henüz,
şu Mayıs gecesi rıhtımda, depolarda
kırmızı varillere oturmalıyız.
Karşıda karanlığa giren kanal.
Bir şat geçiyor,
selamlıyalım gülüm,
geçen sarı kamaralı şatı selamlıyalım.
Belçika'ya mı yolu, Hollanda'ya mı?
Kamaranın kapısında ak önlüklü bir kadın
tatlı tatlı gülümsüyor.Henüz vakit varken, gülüm,
Paris yanıp yıkılmadan,
henüz vakit varken, gülüm...
Parisliler, Parisliler,
Paris yanıp yıkılmasın... -Henüz vakit varken gülüm-Gözleri yavaşça ağırlaşmaya başlamıştı. Genişçe esneyip ayağa kalktı. Bu kitabını lisedeki müzik öğretmeniyle 3 günlük değiş tokuş etmiş ve yarın süresi dolduğundan verecekti.
Kendi kitabıda öğretmeninde olan genç kız unutmamak adına çantasını düzeltirken ilk işi kitabı koymak olmuştu.
Henüz 17 yaşına yeni girmiş bir genç kız olsa da nerede nasıl davranılacağını,her şeyin yeri ve zamanını bilen biriydi.
Yeri geldiğinde yaşına göre çocuksu hareketleri olsa da bu onu şımarık değil tatlı kılıyordu. Veya çocuksu hareketlerinde yaptığı şakalarla, şakacı oluyordu.
Sırt çantasını sonunda hazırlayıp hızla pijamalarını üzerine geçirerek yatağına uzandı. Nedense başına 1 haftadır arada bir şiddetli bir ağrı giriyor ve bu onun canını fazlaca yakıyordu.
Tekrar aynısı olduğunda büyük bir çığlıkla kafasını yastıktan kaldırdı. Gözleri dolmaya başlamış olan genç kız iki eliyle başını ovalamaya başladı.
Bu diğerlerinden de şiddetliydi.
Annesi hızla odasına girip endişeli gözlerle kızına baktı.
Babası henüz işte olduğu için annesi kızına bir şey olacağından çok korkuyordu. Başına bir şey gelse en fazla ne yapabilirdi ki? Emekli bir hemşireydi. İlk yardımı yapabilir elinden gelen her şeyi yapardı fakat acillik bir şey olursa bu saatte ne yapabilirdi? Nasıl götürebilirdi? Sonuçta Ambulans arandığı gibi hızla gelmiyordu.
"Neyin var anneciğim?"
Genç kız bir yandan ağlıyor bir yandan da konuşmaya çalışıyordu.
"Başım...Çok ağrıyor."
Annesi kızının yatağına oturup dizine, kızının kafasını yerleştirdi. Yavaş hareketlerle başını ovalamaya başlasa da bu genç kızın ağrısına pek bir etki etmiyordu.
"Rahatlıyor musun?" diye soran annesine genç kız kafasını hayır anlamında salladı.
Annesi de korkmaya başlamıştı. 1 haftadır kızının bu ani baş ağrılarına bir anlam vermemekle birlikte her ne kadar doktora götürmek istese de kızı her seferinde 'geçer' diyerek reddediyordu.
Genç kız bu ağrıya daha fazla dayanamıyor gibiydi.
"Geçmiyor anne." diyerek ağlamalarını durdurmaya çalışıyordu.
"Ağrı kesici içmek ister misin?" kız hızla kafasını salladı.
Annesinin getirdiği ilacı içen genç kız rahatlamaya başlamıştı fakat başı hala dönüyordu. Arada bir gözleri kararıyor ayakta duramıyordu. Yorgunluktan olduğunu düşünerek tekrar yatağına yattı.
Annesinin hala gitmediğini gören genç kız bu gece başında nöbet tutacağını anlamıştı. Ağladığına,ona söylediğine bin pişman olan kız tekrar yatağında doğruldu.
"Küçük bir çocukmuşum gibi başımda dikilmeyeceksin öyle değil mi?"
"Sen daha çocuksun Füsun. Tabii ki de başında duracağım!"
"Anne farkındaysan 17 yaşındayım. Bir şey olursa seni çağırırım. Hadi sende git yat."
Annesi bir şey demeden odanın kenarında duran sandalyeyi yatağa doğru çekip oturdu. Kızını yatağına zoraki yatırıp tekrar konuştu.
"Ben neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlayabilecek bir yaştayım. Şimdi yat sen."
"Ama..."
"Yat dedim sana."
Gözleri daha fazla açıkta durmayacağını anladığından başını sallayıp,gözlerini kapadı.
-------
⬇️⬇️ Füsun ⬇️⬇️
Evet size güzel bir jest yapıp yeni bölümü ara koymadan yayımladım :D İyi okumalar sevginin en derinini hak eden okuyucularım!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İMKANSIZ #WATTYS2017
ChickLitKitabın sayfalarında doğdular, fakat kitap biterken hala acı çektiler... Adam kadını satır satır yazarken şair olmuşken, kadın adamı görmeyerek körleşti. Kördüğümdü sanki... Biri vardı aralarında düğümü her dakika dahada sıkılaştıran... Polat...