Kim Jongin ile yaptığımız araba yolculuğu tek başına yapılan bir otobüs yolculuğundan daha beter hale gelmişti. Küçük denilebilecek, gri arabam içinde yan yana otururken arabayı kullanan taraf ben oluyorum. Jongin ise dışarıyı izliyor. Dikiz aynasından göz ucuyla ona baktığımda derin düşüncelere dalmış olduğunu görüyorum. O dakikalarda benimle etkileşime girdiği tek konu radyodan çalan cızırltılı müziği dinlemek olduğu düşünülürse Jongin şu anda bunu bile doğru düzgün yapmıyordu!Ve evet, bu ciddi anlamda sinir bozucuydu.
Derin bir iç çekerek oturduğum koltukta kımıldanarak dikkati üzerime çekmeye çalışıyorum. Direksiyondaki parmaklarım radyodan gelen şarkıya ritim tutarcasına belirli aralıkla direksiyona çarpıyordu.
Tekrardan dikiz aynam yardımıyla -bu ara dikiz aynalarını icat eden insanı takdir ediyorum- Jongin'e bakıyorum. Elini alnına yaslamış, hafif kambur bir şekilde koltuğa yayılmıştı. Kemer omuzlarını ve belini sarmıştı. Tişörtü kırış kırıştı ve yüzünde bunalmış ifade vardı. Öte yandan geçekten de sıkıntılı gözüküyordu. Gözleri normalden de kısılmış, dudakları düz bir çizgiymişçesine suratına sabitlenmişti. Onu bu kadar huzursuz eden şeyin ne olduğunu merak ediyorum.
''Şu anda tercihlerimi gözden geçiriyorum.'' Diyorum alaycı bir tonda. Jongin uykudan uyandırılmış gibi gözlerini kırpıştırıyor ve yavaşça bana dönüyor. Alnına dayadığı eli aşağı düşüp kot bantalonu üzerinde geziniyor. Bana merakla bakıyor. Onun tüm bu hareketlerini belirli aralıklara yolu kontrol ederek yapıyorum. En son istediğim şey bir trafik kazasında katil ve katledilen olmaktı.
''Diyorum ki,'' diye lafa girişiyorum tekrardan. Bu sefer dudaklarımda sinir bozucu olduğunu tahmin ettiğim bir gülümseme var. ''Sehun ile tatile çıkma fikrinin mi yoksa seninle tatile çıkmanın mı daha kötü olduğunu karşılaştırıyorum.''
Jongin'in meraklı bakışları suratımda geziniyor. ''Ve sonuç?''
''Sehun'u arayıp en yakın otobüse atlayabilir mi soracağım. Ve hayır kesinlikle toplu taşıma araçlarından nefret ediyor olması umurumda değil.''
''Sahile indiğimizde gör bir de sen beni!'' Jongin ukala bir tavırla söylediğinde yüzümü buruşturup başımı geriye yaslıyorum. O sırada dudaklarımdan kıkırtı ile karışık, yalancı bir yakınma çıkıyor. ''O kadar mı kötü?''
Jongin dediğime karşın kıkırdıyor. Biraz öncesine karşın daha keyifli gözüküyor ki bu beni rahatlatan tek şey. Tatmin olmuş bir şekilde gülümsüyorum. ''Evet, o kadar kötü.''
Sehun yerine Jongin ile geldiğim için mutluyum.
***
"Yüzme bildiğini bilmiyordum." Diyorum şaşkınlıkla Jongin'e bakarken.
Jongin sevimli bir gülümseme eşliğinde bana doğru kulaç atıyor. "Bir zamanlar bilmezdim. Buna rağmen boğulmak bile umurumda olmazdı. Suya girdim mi saatlerce çıkmazdım."
Jongin'in dediklerine karşın gözlerim kocaman açılıyor. Onun deli cesaretinden hoşlanmış olacağım ki sırıtıyor ve suya adımlıyorum. Ayaklarım kızgın kumdan deniz suyunun serinliğiyle buluşunca gülümsemem genişliyor.
Küçükken ne zaman denize girsem vücudum sıcaklık farkına alışana kadar ciyaklar şikayet ederdim. Şimdi ise usulca tenime çarpan dalgaların serinliğini, refleks olarak titreten bedenimin keyfini çıkartıyorum.
Jongin ona katılmamdan hoşnut bir şekilde yanıma geliyor. Beceriksiz bir şekilde kolumu suya daldırıp Jongin'i ıslıyorum. O da aynı şekilde beni hedef alıyor. Aramızdaki tek fark benim çocukluğumdan beri bu işte beceriksiz olmam.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
House by the Sea // kaisoo
FanfictionBen yaz aşkımı soğuk bir eylül sabahında kaybetmiş, yağmurlu bir bahar öğlesi unutmuş ve serin bir yaz akşamı mektupları ile tekrardan ona vurulmuştum.