o n

458 66 4
                                    

''Sen orada tek başına ne yapıyorsun?" Kollarımı göğsümde birleştirmiş, ona doğru kararsız adımlar atarken sessizce mırıldanıyorum.

"Manzarayı izliyorum. " diye yanıtlıyor kafasını usulca benden tarafa çevirirken. Yanı başına gelip onun gibi trabzanlara yaslanıyorum. Birkaç metre altımızda olan kumsala büyük bir tebessümle bakıp Jongin'e dönüyorum.

" Hatırlıyor musun?" tereddütle soruyor,  vereceği cevaptan içten içe korkuyorum. "Küçükken hep buraya gelir ve manzarayı izlerdik. Akşam üstü, yemekten hemen sonra."

Jongin birkaç dakika sessiz kalıyor. Onun kim olduğunu hatırladığımı bilse de bu konuyu konuşmamış olmamız muhtemelen asla konuşmayacağımızı sanmasına sebep olmuştu. Ki bu da onda fuzuli bir rahatlamaya sebep olmuştu. Oysa soracak çok fazla sorum vardı.

Anlık duygular ile sorularımın cevapsız kalmasını istemiyordum. Birkaç saat önce aramızda yaşanan o garip olay ve aydınlanma evresi ardından sessizce yanından ayrılmış ve kendi köşeme çekilmiştim. Jongin, veya benim tanıdığım şekilde Kai peşimden gelememişti. Muhtemelen onunda yalnız kalmaya ihtiyacı vardı.
Neden bölyle bir şeye kalkıştığına anlam veremiyordum. Amacının ne olduğunu, neden en başında gelip beni bulmadığını...

Hala bana o kocaman yüreğini açan ve tüm kalbiyle seven çocuk olup olmadığını merak ediyordum.

Jongin kısık sesle gülüp başını sallıyor. "Hatta sırt çantalarına sakladığın abur cuburları hep bu saatte yerdik..."

Burukça tebessüm ediyor ardındansa onu dürtüp avcunun içinde tuttuğu kağıt parçasını gösteriyorum. "O da mektuplardan biri mi?" Kelimeler dudaklarımdan bir anda çıktığında korkuyla ona bakıyorum. Korktuğumun aksine Jongin uysal bir şekilde başını sallayıp bana uzatıyor.

"Sonuncusuydu... Okumak istersen... Al... Biraz eklemeler yaptım tabii ama şey... çoğunluğu küçükken yazdıklarım. Oku hadi, zaten bunu sana vermekte geç bile kaldım... " Güçlükle söyleyip bakışlarını benden olabildiğince uzağa, maviliklere dikiyor.

Mektuba uzun uzun bakıyor ardındansa huzursuz bir şekilde açıyorum. Bakışlarım Jongin üzerinde geziyor, göz ucuyla bana baktığını görebiliyorum. İç çekerek mektubu okumaya başlıyorum.

Tek umudum sorularımın cevaplarını burada bulmak.

***

"Gittiğinize inanamıyorum Kyungsoo! Nasıl olur da hiçbir şey söylemeden, öylece gidersiniz? Annem büyük annenin hasta olduğunu öğrendiğiniz için apar topar gittiğinizi söyledi... Yine de bir hoşçakal diyemez miydin?

Bu gün fark ettim ki senden ne telefon numarası ne de başka bir şey almışım. Şimdi ne yapacağım? Nasıl ulaşacağım sana? Sen gittikten sonra saatlerce ağladım ve küçük kardeşimin korumasına sebep oldum... Tanrım, Kyungsoo nasıl bu kadar bencil olabilirsin? Sensiz ne yapacağım ben?

Bu mektubu bile neden yazdığımı bilmiyorum. Sana veremem, nasıl vereceğim ki? Bir daha asla görüşmeyeceğiz.

Muhtemelen tüm bu mektupları yakacağım... Çok sinirliyim ve kalbim kırıldı... HEPSİ SENİN SUÇUN DO KYUNGSOO!

Seni artık sevmeyeceğim...

Aslında seni hala seviyorum...

***

Mektuptan başını kaldırıp Jongin'e bakıyor, ardından bakışlarımı bir kez daha kağıda dikiyorum.

Seni hala seviyorum...

Jongin'in eklediği kısım bu olsa gerekti. Farklı bir renkle ve öncekine nazaran daha düzgün bir el yazısıyla yazılmıştı çünkü.

Bakışlarımı Jongin'e dikip üzgünce iç çekiyorum.

"Büyükannemim öldüğünü sanmıştım... Annem ve dayımın konuşmalarını yanlış dinlemiş olmalıyım. Evden apar topar gittiğimizde hıçkıra hıçkıra ağlamakla meşguldüm. Zaten annem yanlış anlaşılmayı düzeltince bir kez daha ağlamaya başladım. Bu sefer sana hoşçakal demeyi unuttuğum içindi..."

Jongin bana dönüyor ve tebessüm ediyor. "Bunu öğrendiğim iyi oldu..."

"İyi de, neden en başında söylemedin Jongin? Ben hatırlamıyordum tamam ama,  neden böyle yollara başvurdun?"

Jongin başını öne eğip kararsızca bana bakıyor. ''Ben...'' alt dudağını dişleyip bakışlarını benden kaçırıyor. ''Öylece gittiğinde beni bir daha görmek istemediğini sanmıştım. Yıllar boyunca hep gözüm seni arıyordu o gün seni gördüğümde... Yokmuşum gibi davrandın!''

''İyi de seni tanıyamadığım için öyle yaptım nini...'' Sızlanarak dudaklarımı büzüyorum. 

''Eh..'' Jongin pervasızca omuz silkip tebessüm ediyor. ''O an bunu bilmediğimden beni görmek istemediğini düşündüm. Sonradan beni unuttuğunu öğrendim ve... Açılmaya korktuğum için çocukken yazdığım mektuplara başvurdum.''

Her ne kadar, tüm bu yanlış anlaşılmalar ve saçma kuruntular yüzünden beynim pelteye gelmiş olsa da yüksek tonda kahkaha atıyorum. Histeri krizine girmiş gibi, uzun süre kahkahalarım dinmiyor. Gözlerim yaşlanırken ve karnıma ağrılar girmeye başlarken Jongin bana endişeyle bakıyor. ''Sen varya...'' parmağımı ona doğrultup kıkırdıyorum. ''Hiç değişmemişsin.''

''Bu da ne demek?''

''Hala salaksın...''

Jongin yumuşakça koluma vurup kaşlarını çatıyor. ''Yaa!''

''Farkında mısın bilmem ama bunca zaman birbirimize kavuşamamış olmamızın tek sorumlusu sensin.'' Bilmiş bir tavırla mırıldandığımda kaşları iyice çatılıyor. Karşıma geçerken çatık kaşları biraz daha çatılıyor. 

''Keşke bunu söyleyen kişi ilk görüşte beni tanımış olsaydı. Belki o zaman suçu üzerime alabilirdim.'' Jongin homurdanıp gözlerini devirdiğinde kırmızıya dönüyorum. Bakışlarımı ondan kaçırırken sessizce mırıldanıyorum. ''O kadar yıl oldu! Sence de unutmam normal değil mi?''

Jongin arsızca gülümseyip omuz silkiyor. Tanrım, ne ara rolleri değiştirmiştik de eline düşmüştük? Şu an beni bulmadığı için ona azar çekiyor olmalıydım...

''İnsan sevdiğini unutur mu?'' Diyor en can alıcı noktaya vururken. ''Anlaşılan unutuyormuş...'' Gözlerini kısıp beni süzdükten sonra kıkırdıyor. ''Ya da sevmiyorsun beni?''

''Aptal!'' Kıpkırmızı bir suratla homurdanıyorum. ''Ne demek sevmiyorum? Tabii ki seviyorum senin için canım gidiyor hem... Ne ara beni sorguya çeker oldun sen? Daha dün aptal aşık gibi bana açılmaktan korkuyordun bak geçiririm kafana bir tane! Çok sinir bozucusun ya... Vazgeçtim seni istemiyorum Jongin.''

Jongin panikle önüme atılıyor ve kollarını iki yanıma dolayarak beni kendisine çekiyor. ''Şaka yaptım yaa!'' küçük bir çocuk gibi mızmızlanıp beni kolları arasında tutuyor. ''Sadece beni sevdiğini duymak istemiştim.''

Gözlarimi devirip kollarını itiyorum. ''Sevmiyorum.''

Dediklerimle birlikte, birdenbire suratı düşen ve küçük bir çocuk gibi iki büklüm olan Jongin'e bakıp gözlerimi deviriyorum. ''Tamam, seviyorum.''

''Ne kadar?'' Jongin, dudaklarını büzüp homurdanıyor. Tekrardan iç çektikten sonra ona adımlıyor ve ellerimi boynuna doluyorum. Yıllar sonra tekrardan bu kollar arasında olmak bana sıcacık duygular bahşediyor. Çocukluğumdan beri gönlümden bir an olsun çıkartamadığım çocuğa bakarken gülümsüyorum. ''Deniz kabuklarından ve okyanuslardan bile daha çok.''

Bana kocaman, sevgi dolu bir gülümseme bahşedip sıkı sıkıya sarılıyor. Kıkırtılar arasında kokusunu içime çekiyor, hasret gideriyorum. Onu bir daha kaybetmeye hiç mi hiç niyetim yok...

''Bu arada, o mektupları ve telefon numarasını bizim yazlığa postalattırsaydın sence daha kolay olmaz mıydı? Sonuçta her yaz geliyorduk?''

Jongin geri çekilip şaşkınlık içinde bana bakıyor. Hayretle ''Bu nasıl aklıma gelmedi?!'' diye bağırıyor.

Onun bu şapşal hallerine kahkaha atarken tekrardan sarılıyorum. Kai asla değişmeyecekti...

House by the Sea // kaisooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin