Multide Güneş*
''Masal kalk diyorum.'' Abimi son bir kaç saattir yaptığım gibi umursamayarak yastığıma iyice sarıldım. Bugün bu yataktan kalkmaya hiç niyetim yoktu işte o kadar.
''Masal!'' Diye tısladığında ne kadar korksam bile gözlerimi açmayı reddettim. Sabahın köründe kalkacak kadar salak olmamalıydı bir insan.
Abim yanıma gelip yastığı kollarımın arasından çekerek beni omzuna atınca gözlerimi açmadan uyumaya devam ettim. İnadım inat. Kalkmayacağım.
''Kızım neden tepki vermiyorsun? Kalksana.''
''Kesecek misin abi? Sen neden Güneş'i değil de beni kucaklıyorsun?'' Dediğimde abim tek elini bacağımdan çekince gözlerimi açıp çığlık atarak abimin tişörtüne tutundum. Geberecektim ulan!
''Nereye götürüyorsun beni? İmdat adam kaçırıyorlar.'' Diye bağırmaya başladığımda abim bacaklarımdaki elini gevşetince tişörtüne daha da sıkı tutundum.
''Abi tamam susuyorum indir beni.'' Diye cırlayınca gevşettiği parmaklarını sıkılaştırıp beni omzundan indirdi.
''Her gün böyle olacaksa kas yaparım cadaloz.'' Dedikten sonra burnumu sıktığında kaşlarımı çatıp tekrar odama çıkacaktım ki abim bileğimden tutarak beni merdivenden ittirince yere yapışmıştım.
''Oha be! Her gün böyle yapıyorsun. Seninkisi can da bizimkisi patlıcan mı?'' Dediğimde burun kıvırıp homurdanarak mutfağa geçti. Ne yani haklıyım.
''Sabah sabah ne bağırıyorsunuz? İnsan yatıyor evde.'' Diyerek bana elini uzatan Emre abinin elini tutup ayağa kalkacaktım ama kendisi uyku modunda olduğu için benimle birlikte yere yapışmıştı.
''Yaa! Emre abi git uykunu dağıt da gel kolun çarptı diye öleceğim burda.'' Diye sızlanmaya başlayınca gözlerini kıstı. ''Yumruğum çarpsın istersen?'' Yutkunup Emre abiye şirince gülümsedim. İyi ki erkek değildim de abimden de Emre abinden de dünü sayarsak Barut'tan da dayak yemiyordum.
Emre abi kolunu üstümden çekip ayağa kalkınca parkeden destek alıp ben de ayağa kalktım.
''Masal git üstünü giyin!'' Merdivenlerden çıkarken abimin tonlarca söylenmesini umursamadan odama girip kapıyı kilitledim. Şimdi bütün uykusuz dingiller odama falan girerdi hiç çekemezdim.
Dolabımdan hızlıca yırtık kot pantolonumu, bordo kazağımı ve siyah sporlarımı çıkartıp giydim. Her gün her gün serbest gitmek açıkcası işime geliyordu.
Rimel ve göz kalemi mi de sürüp çantamı omzuma asarak odadan çıktım. Karşı odadaki Güneş'in kapısı hâlâ kapalıydı. O gitmiyor ben neden gidiyorum?
Merdivenleri üçer beşer inip hızlıca mutfağa girdim.
''Abi ben okula gitmeme grevimi başlatıyorum.'' Dediğimde abim tek kaşını kaldırıp bana baktı.
''Güneş gitmiyor ben de gitmeyeceğim.'' Kaşlarını çattı. ''Güneş çok kötü ama sen turp gibisin. Onun gibi gece boyunca ağlasaydın sen de gitmezdin.'' Dediğinde muzipçe sırıttım. ''Gece boyu Güneş'in yanındaydın yani.'' Diye imada bulunduğumda elindeki kahvaltı tabağını gösterdi. ''Kafana fırlatınca iki gramlık beynin gider haberin olsun.''
''Aman iyi be. Ne hâlin varsa gör.'' Diyip mutfaktan çıkınca arkamdan ''Nereye?'' Diye bağırdı. Amerika'ya.
''Okula.'' Diyip cevap vermesini beklemeden hemen evden çıktım. Arkamdan gelmesini ve'ben bırakırım' konuşmasını dinlemek istemiyordum. Onun yüzünden kahvaltı da yapmamıştım. Aç aç derse mi girilir? Hem Hira sabahın köründe okula gitmiş abisi onu bırakıyor mu? Ama benim abim o kadar ince düşünceli ki (!) beni omzuna atarak uyandırıyor. Allah kimseye odun abi nasip etmesin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Unutursam Fısılda
HumorDolmuş gözlerim Barut'un üzerindeyken o da hiç iyi olmadığını belli ederek yanıma geldi. ''Neler oluyor Barut? Neden bana güvenmiyorsun?'' Sorum karşısında sessiz kalınca gözyaşlarımı serbest bıraktım. Saattlerdir susmuş, konuşmasını, 'sana güveniyo...