4. Bölüm

1.3K 107 36
                                    

  

  İyi okumalar...

    Verilen numarayı aramıştım. Andrew yarın sabah verdikleri adreste ( adres bir cafeye aitti ) benle buluşmak istediğini söyledi. Bende akşam erkenden yattım çünkü son zamanlarda tüm gecelerim uykusuz geçmeye başlamıştı ve yarın gözümde morluklarla, çalışacağım çocuğun menejerinin karşısına çıkmak, isteyeceğim en son şeydi.

   Sabah kalktığımda kapımın arkasında akşamdan hazırladığım kıyafetlerimi görünce kendime dua ettim. Banyoya gittim ve duş almaya karar verdim.
    Duştan çıktıktan sonra saçlarıma havlumu sardım  ve odama gittim. Happy yazılı atlet-şort takımımı giydikten sonra annemi görmek umuduyla aşağı indim ancak kimse yoktu. Üstelik kahvaltıda hazırlamamıştı. Bende kendime tavada yumurta yaptım. Yumurtam olduğunda  tabağımın kenarına bir kaç zeytin, peynir , domates ve salatalık koydum. Yanına da portakal suyumu hazırladım ve kahvaltım hazırdı.
    Mutfaktaki 6'lı masanın bir sandalyesini çektim ve kahvaltımı yapmaya başladım. Gerçekten bu sefer canım çok acımıştı. Annemin yanımda olması gerekiyordu. Oysa o benle bir sabah kahvaltısı yapma gereği bile duymamıştı. Üstelik geç kalkmamıştım yani yetişmesi gereken bir toplantı varsa bile -ki 2 haftadır üst üste toplantılara gidiyor- ona yetişebilirdim.

     Kahvaltımı yaptıktan sonra odama çıktım ve makyaj masamın karşısına geçtim. Makyaj taraftarı olmayan birisi olduğum için yüzüme sadece kremimi sürdüm. Daha sonra sürekli kullandığım ve kullanmaktanda sıkılmadığım maskaramı uzun kirpiklerime sürdüm. Dudağımada toz pembenin çilekli,  en güzel olan tonunu kullandım. Makyajım bitmişti. Evet, sadece bu kadardı. Çünkü far, fondoten ya da pudra , eyeliner hatta dudak kalemi bile bana yakışmıyordu. O derece yani. Ve gerçekten şu anda yüzümdeki makyaj benim ne kadar sade ve spor olduğumu göstermeye yeterdi.
 
    Makyajı bitirdikten sonra saçlarıma geçtim. Uzun saçlarımı kuruttuktan sonra uçlarına dağınık modeli verdim. Daha fazlasına gerek yoktu.
     Kıyafetlerimi giymek için șortumu ve atletimi çıkardım. Asker yeşili dar pantolonumu giydim. Üzerine kalın askılı , ince beyaz t-shirtümü giydim. Ve yelek olarakta dolabımdan krem rengi olanı seçtim. Siyah çantamın  içerisindeki eşyalarımı püsküllü kahverengi çantama yerleştirdim. Koluma da ince kahverengi bilekliğimi taktım. Saate baktığımda buluşma saatine yarım saat kaldığını gördüm. Cafe arabayla gidersem evimize o kadar uzak değildi ve arabamla gidecektim. Aşağıya indim ve kahverengi açık yüksek topuklu ayakkabımı giydim. Sade olmuştum. Ve istediğimde buydu. Gözlüklerimide taktıktan sonra evden çıktım. ( multimedyadaki kombin )
  
  Park halinde olan arabama bindim ve verilen adrese doğru sürdüm.Kırmızı ışık yandığında arabadaki sessizliği yeni fark ettim. Bende  aux kablosuna telefonumu bağlayıp Imagine Dragons'un  "Dream" şarkısını açtım. Şarkının sözleri gerçekten çok anlamlıydı.
    

     
       And all these sorrows I have seen ,they lead me to believe 

      That everything's a mess , but I wanna dream 

      I wanna dream 

     Leave me to dream 

      ~~~
  
      Ve gördüğüm tüm bu keder beni her şeyin berbat bir halde olduğunu inanmaya itti. 
   
      Ama rüya görmek istiyorum 

      Rüya görmek istiyorum
  
      Rüya görmeme izin ver 

   

     Cafeye vardığım da bana el sallayan birisi görmek için çevreme bakındım. Ve Siyah deri ceket giymiş olan bir adamın bana el kaldırdığını gördüm. Tebessüm ederek yanına doğru gittim. Elini uzattı ve bana kendini tanıttı.  Bende kendimi tanıttıktan sonra garsonu çağırıp  2 tane kahve söyledik ve kahvelerimizi içerken iş hakkında konuştuk. Daha sonra çantasından mavi kalın  kapaklı bir dosya çıkarttı. Dosyanın içerisinde sözleşmeler vardı. Sözleşmeleri okuduktan sonra imza atmam gereken yerlere imzamı attım. Bana 2 gün sonra işe başlamanın uygun olacağını , yanımda herhangi bir enstrüman getirmeme gerek olmadığını söyledi. Tabikide itiraz ettim. Ona gitarımın şu ana kadar gittiğim her yerde bana uğur getirdigini söyledim. Beni üstelemedi. 2 gün sonra dosyanın arkasında yazan adrese gelmemi ve kendimi kapıdaki görevlilere tanıttıktan sonra içeri alınmam da hiçbir sıkıntı olamıyacağını söyledi. Telefon numarasını verdikten sonra kafeden ayrıldık.
     
     Arabama bindiğimde içimde çok güzel bir his vardı. Sanki her şey düzeliyor gibi geliyordu. Belkide öyle oluyordu.
      Eve vardığımda direk odama çıktım ve pijamalarımı giydim. Ekmeğe nutella sürüp televizyonun karşısına geçtim. Tam televizyonu açıyorken telefonum çalmaya başladı.
Arayan annemdi. Açmayacaktım. Annem bu mutluluğun stres aşamasında benimle birlikte değildi. Onunla kavga ederken aslında üzüntüden öldüğüm zaman, mektubu açmaya karar verdiğim gün, işi kabul edeceğim gün, buluşmaya gittiğim sabah. Hiçbirinde benle birlikte değildi. Şimdi her şey mükemmel oldu ama onun bu mükemmelliği benle yaşamasına izin vermeyecektim. Ama akşam eve geldiğinde muhtemelen beni sorguya çekecekti . Bu yüzden en yakın arkadaşım Danny'i aradım. Ona anlatacağım çok şey olduğunu, evinde yatılı kalmamın bir sakıncası olup olmadığını sordum.  Danny yanlız yaşadığı için sıkıntı etmedi. Ben de hazırlanıp annem olurda merak etme eğiliminde bulunur diye dolabın üzerine magnetle bir not tutturdum. Ve Danny 'nin evine doğru sürdüm.
  
    Shawn ile tanışacağım güne kadar Danny de kalacaktım. Birazcık içimi dökmeye ihtiyacım vardı.

        
   
Gelecek bölüm için bu bölümdeki vote ve yorum sayısının fazla olması gerekiyor. (hayalet okuyucu olmayın) 😁 

Kendinize iyi bakın. :))

    

Lyrics || Mendes || Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin