2. Bölüm

156K 4.4K 355
                                    

Yağmur daha da şiddetlenip hava kendini şimşeklere bıraktığında kendimi yorgunluklarımdan ve kirlerimden arındırmak için ılık suyla hazırladığım jakuzinin içine yerleşmiştim. Ruhuma yapışan kirlerden bahsetmiyorum. Ruhumdaki kirlerden hiçbir zaman arınamayacaktım.

Ilık suyun vücuduma nüfuz ederek hafifletişine bırakmıştım kendimi. Ilık suyu severdim. Banyonun duvarları cam kaplama olduğu için çakan şimşekleri ve havanın kasvetini de rahatlıkla görebiliyordum. Atmosfer kasvetliydi. İçimdeki hava bir o kadar öyleydi. Saat öğleye yaklaşıyordu. Banyodan çıktım ve bornozuma sarındım. Baldırımdaki kesik biraz daha iyiye gitmişti. Sağlık dolabından birkaç şey alıp yarayı sardım. Gevşemiş hissediyordum. Poligon atışlarını da aksaklık yüzünden yapamamıştım ve yapmaya isteğim de kalmamıştı. Hem yıkandıktan sonra tekrar terletici şeyler yapmak kulağa hoş gelmiyordu.

Her zamankinden tavuk sote ve kremalı makarna yapmaya karar verdim. Bu zamanında da vazgeçilmez ikilimdi. O da severdi. Suyu kaynamaya bıraktıktan sonra içki dolabını yokladım. Ağır alkol tüketmenin zamanı değildi fakat kirazlı volime giden elimi durduramadım. Dört tanesi beni çakırkeyif ederdi. Bir tanesinden bir şey olmazdı. Volim de aklıma O'nu getirmişti. Bir çok şey zaten anımsatırdı bana O'nu.

..."Volim meyve aromalıdır. Fazla ağır gelmez sana. Damak tadına da uyacağını düşünüyorum." demişti.

Bilmez gözlerle yorumsuzca bakıyordum sadece. "Kap bakalım" dedi. Ben yine öylece duruyordum.

"Anlaşıldı, aromasını söyleyin ben vereyim." dedi en sonunda barmen. Ayak uyduramadığım ve çok yabancı olduğum bir ortamdı. Sonuçta bu bir barda ilk bulunuşumdu. Gerilmiştim. Tekrar bakışlarımı yardım emesi için O'na çevirdim. Arzu duygusunu seçebiliyordum gözlerinden. Bakışlarını gözlerimden çekmeden "Vişneli." dedi barmene. Barmen de hazırlamaya koyulmuştu.

"Vişneyi neden seçtin?" diye sordum. "Sen..." dedi ve bakışları dudaklarıma kaydı. Şimdi daha da afallamış bakıyordu. Bense yandığını hissettiğim yanaklarımdan çoktan utançtan kızardığımı anlamıştım. "Dudaklarının rengi aklıma vişneyi getirdi." dedi. Acaba kuracağı cümle neydi ve neden cevabını değiştirmişti.

"Vişneyi severim. Aromaları bilmediğim için cevap veremedim. Ama bilseydim ben de vişneyi seçerdim." deyip ufak bir tebessüm kondurdum "aklına vişneyi getiren" dudaklarıma. "Hııı." sesini mırıldandı. "Ayrıca," dedim. "Tintim vişneli olduğu için aklına vişne gelmiştir." dedim.

"Yani işte, dudağının rengi vişne gibi." dedi. Ufak bir kahkaha attım. Tatlı görünüyordu. Kurduğu cümlelerse küçük bir çocuğun cümleleri gibiydi. Kendisiyse yeni gelen shotlarını bana bakarak sertçe fondip yapmaya başlamıştı. Keskinleşmişti bakışları. Ben de suratımı ekşite ekşite içeceğimi yudumluyordum.

Kaçıncı olduğunu saymayı çoktan bıraktığım tekila shotlarını içmeyi sonunda bırakmıştı. Fazlasıyla ağır olduğunu duymuştum ve yeni yeni sarhoş oluşuna hayret ediyordum. O gerçekten her anlamda güçlüydü. Güçlü olmak zorunda bırakılmıştı.

"Çhok gğüzzel." dedi. Ağzından çıkanları anlamak zordu. "Çok güzel olan ne?" diye sordum. "Sen." dedi ve yüksek bar sandalyemin bacağından tutup beni kendine çekti. Zaten kısa olan saçlarımı kulağımın arkasına attı ve yanağını yanağımın yanı hizasına getirecek şekilde yaklaştı. "Beni sarhoş eden şey bu tekila değil." dedi fısıldayarak. Cümlesini düzgün kurması dikkatimi çekmişti. Tepkisizce çekilmesini bekledim. Fakat bulunduğumuz hâl hoşuma da gidiyordu. "Güzelliğinden sarhoş oldum." dedi. Klişeydi ama aldırmadım. Cezbedici ses tonu beni andan alıp götürüyordu. Sonrasında ne olduğunu bilen kişi O'ydu; Çünkü aldığım alkol etkisini gösterdiği için ben de çoktan çakırkeyif olmuştum...

Mavi VahşetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin