@4200 olmuşuz ve yazar coşar...
Bize de bir isim bulmak gerek, değil mi? İşkolikler diyeceğim, hadi ordan diyeceksiniz. Bu yüzden size bırakıyorum.
Hikayeye geçiriyorum ta daa@
••Kahraman bakış açısı: Castiel••
Karşımda silahını çekmiş, umursamazca dikilen bir John Winchester vardı.
Dediğim gibi, yine bir Winchester. Silah olan olsaydı daha kolay olabilirdi.
"Eski zamanlara geri dönmeye bu kadar hevesli olduğunu bilmiyordum."
"Ah, küçük isyankar melek seni; ne güzel, artık biliyorsun."
"Şeytan sensin, biliyorsun değil mi?"
John soğuk kanlılıkla güldü.
"Her zaman biliyorum ama unutma, şeytan da bir melektir."Aklımdam sınırsız düşünceler geçiyordu. Fakat hangisini dinleyeceğim şaşırmıştım. Bunca yıldan sonra piyasanın en belalı herifine çattım, şirketim tehlikede, hiç yaşanmasını istemediğim bir durumun içerisindeyim, herkes benden bir açıklama bekliyor. Bu durumu en iyi iki tane kelime özetleyebilir: Lanet olsun.
"John, bu işi daha fazla uzatmayalım olur mu? Sen bana şirketimi ver, ben sana paranı bulup getireyim."
"Bir düşüneyim, hayır."
Gittikçe daha da sinirleniyordum.
"O zaman ben de zorla elinden alırım."
Bunu söylememle birlikte silahımı belime tekrar yerleştirip bir hışımla arabama bindim. Herkesin yüzündeki şaşkınlık ifadesini görebiliyordum fakat eski defterleri açmak için henüz hazır değildim.
@@@@@@@@@@@@@@@
Şirkete vardığımda kimseyle selamlaşmadan odama geçtim -hala girebilmeme şükretmeliyim- ve bilgisayarımı açtım. Madem o pislik birkaç numara biliyorsa elbette ben de biliyorum.Bu zor durumda yardımıma koşabileceğini düşündüğüm için eski dostum Gerard'ı aradım. Kendisi şu anda sahip olduğum hesaplarımla ilgilenen bir bankacı olduğu için işlerimi düzenleyebileceğimi umuyordum. En azından deneyecektim.
Telefon üçüncü çalışında açıldı.
"Gerard nasılsın, ben Castiel. Yardımına ihtiyacım var."Uzun soluklu bir telefon görüşmesinden sonra Gerard bana yardım edebileceği konuları aktarmıştı. Fakat içinde hoşlanmadığım bir kısım vardı: polis karakolu.
Hazırlandım ve asansöre doğru yol aldım. Asansörde botokslu dudaklarında kiraz kırmızı bir ruju, kasıklarından iki parmak aşağıda bir eteği, ciddi anlamda yüksek bir topuklu ayakkabısı ve sarı kıvırcık saçları olan Cassadee ile karşılaştım.
İstemediğim bir yerde ve istemediğim bir zamanda."Bay Castiel." dedi ve bana doğru bir adım atarak yaklaştı. Temas etmesini istemediğim yerlerini hafifçe temas ettirerek devam etti ."Acaba ne zaman maaşlarımıza zam gelecek mavi gözlü yakışıklı lordum?"
Gözlerimi devirmeden edemedim.
Tanrım Cassie, çok itici olduğunu söyleyen oldu mu? Ben şirketimle uğraşıyorum, kadın bana maaşlardan bahsediyor. Vicdansızlık değilse nedir bu?"Aham, Bayan Cassadee, bu konu daha sonra düşünülebilecek bir konu değil mi? İşimiz maaşlarımıza yapılacak zamlardan daha önce gelmeli, lütfen gerekeni yapın."
Gelmem gereken kata vardığımızda yüzü düştü ve bir adım geri çekilmek zorunda kaldı. Asansörün görevini yapmasına daha önce hiç bu kadar sevinmemiştim.
Tekrar arabama vardığımda kafamda gideceğim yolları oluşturmaya çalışıyordum. Anahtarı çevirip gaza bastım.
Yollar bitmek bilmiyordu. Trafik bundan da beterdi. Kırmızı ışık yandığında durmanız gerekir, geçmeniz değil sizi beyin yoksunları!
Artık gittikçe başım ağrımaya başlıyordu ve buna daha fazla tahammül etmekte zorlanıyordum.
Son 5 km ve orda-
"HAAAYIIIR!"@Merci beacoup@
@iremfeyzasen
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Business Love
FanfictionBirbirinden büyük holding sahipleri ve düşman iki şirket. Birbirlerinden ölesiye nefret ederlerken hislerini bu düşmanlığın ötesine geçirebilecekler mi?