••Kahraman bakış açısı - Castiel••
"HAAYIIR!"
Hafifçe çarpmıştım neyse ki. Fakat çarpmanın etkisiyle o kişi yerdeydi. Tanrım nasıl olur? Lütfen bir şey olmamış olsun.
Hemen arabayı durdurup yanına gittim. Kafasında herhangi bir darbe izi yoktu, nefesleri düzenliydi, nabzı atıyordu fakat baygındı. Sanırım anın şokuyla bayılmıştı. Sadece şirketimi o pisliğin elinden geri almak istiyordum, neden bu haklı çaba bu kadar kötü yerlere varıyordu?
Yerde bilinçsizce yatan kadını kollarımın arasına alıp arabaya doğru yöneldim. Kapıyı açıp onu dikkatlice arka koltuğa yatırdım. Genel olarak başka fark etmediğim bir şeyin olmaması için son kez bakıp kapıyı kapattım, koltuğuma geçtim ve arabayı çalıştırdım.
Şimdi de rotayı en yakın hastaneye çevirmiştim. Kırmızı ışıkta dikiz aynasından çarptığım kadını inceleme şansı bulmuştum. Üzerinde krem rengi sade bir elbise, stiletto tarzı siyah bir topuklu ayakkabı ve kahverengi-kırmızı renkli bir çantası vardı. Saçları belindeydi ve yüzü, yüzü çok güzeldi. Hayatımda gördüğüm en güzel yüz hatlarına sahipti. Bu güzel kadına bu gereksiz günü ve tecrübeyi yaşattığım için, ayrıca hayatımda olan şeylerin hiçbirinde kontrol sahibi olamadığım için kendimden nefret ediyordum. Düzensizliği seven ben, kontrolsüzlüğe katlanamıyordu çünkü. Bir kere de olsun her şey istediğimiz gibi olsaydı ya. Tabi dünyanın sonu gelirdi o zaman, lanet olası dünyanın sonu.
Hastaneye varmıştım. Yüzümdeki panik ve öfkeden kapının önünde bekleyen sağlık çalışanları durumu sezip hemen bir sedyeyle yanımıza yanaşmışlardı. Yerimden kalkıp kapıyı açarken ellerim hafifçe titriyordu. Baygın bedeni dikkatlice kavrayıp yavaşça kucağıma aldım ve oradakilerin de yardımıyla yavaşça sedyeye yatırdım. Ne olduğunu sorduklarında durumu açıklarken o anı tekrar yaşadım ve Tanrım, bu kadarını kaldırmakta cidden zorlanıyordum. Onlar, o zavallı kadını içeri götürürken ben de arabayı uygun bir yere park ettim. İçeri gitmem gerektiğini biliyordum ama kendime bir türlü gelemiyordum. Başım dönüyordu, deli gibi bir ağrı vardı. Bütün damarlarımı hissedebiliyordum. Başımı yavaşça direksiyona koyup ağrının geçmesini diledim. Iki dakika sonra hala geçmeyen ağrıyla arayabayı durdurup hastanenin içine yönelmek zorunda kaldım. Ne kadar kıpırdayamasam da içeride bana ihtiyacı olabilecek biri vardı ve onu orada öylece yalnız bırakamazdım, onun iyi olup olmadığını öğrenmek zorundaydım.
İçeri girdiğimde beni soğuk ve beyaz koridorlar karşıladı. Duvarların ortasında yere paralel, anlamsız ve ince bir lacivert boya hattı vardı. Yerlerdeki seramik, içerinin soğukluğunu, sanki bu mümkünmüş gibi, olduğundan daha da artıracak derecede beyazdı. İçeride pek fazla kişi yoktu ama var olanların çaresizliği yüzlerinden okunuyordu. Ellerini kafasına koymuş, gelecek mucizevi haberi bekleyen insanlar ve onlara destek verebilmek için güçlü duran ama içeriden paramparça olan insanlar benim gelmemle bana bir an baktılar, sonra tekrar önlerine döndüler. Kenarda birine rastladım ve yeni gelen hastaları nereye yatırdıklarını sordum. Bana tarif edilen bölüme kısa ama seri adımlarla ilerledim ve yatakta onu uzanırken gördüm. Koluna serum takmışlardı ve birkaç kişi başında bir şeyler tartışıyordu. Ellerinde her şeyin mükemmel görünmesini dilediğim röntgen filmleri vardı. Birkaç dakika sonra odadan çıktılar ve biri benim yanıma doğru yürümeye başladı.
"Merhaba, siz bu hastayı getiren kişisiniz değil mi? Bay,"
"Castiel, evet. Durumu iyi mi?"
"Evet hastamızın durumu iyi, röntengleri temiz ve başka herhangi anormal bir durum gözlemlemedik. Bu tarz kazalarda kafa travmalarından şüpheleniriz genellikle ama şanslıyız ki hastamız o yönden de temiz çıktı. Bayılmasını şoka bağlıyoruz, bu yüzden kendine gelmesi 15 - 20 dakikayı bulabilir. Geçmiş olsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Business Love
FanfictionBirbirinden büyük holding sahipleri ve düşman iki şirket. Birbirlerinden ölesiye nefret ederlerken hislerini bu düşmanlığın ötesine geçirebilecekler mi?