••Still Same Perspective...••Dün gece saat 5'te eve gelmiştim. "Yatma" olayından sonra eve dönmeyip barda biraz daha oturmayı tercih etmiştik. Tek fark benimkinin de bizimle birlikte oturmasıydı. Herkes partnerinin sevişme sırasında neler yaptığından bahsediyordu ve ballandıra ballandıra anlatıyorlardı. En sonunda konuya beni de zorla soktular. İsminin Queen olduğunu öğrendiğim kızın beni bu kadar övmesinden sonra kırmızılığımın biraz olsun azalması için konuya dahil etmişlerdi beni.
5'e kadar çok iyi bir şekilde sarhoş olmuştuk ve hayatımızın en utanç verici anlarını anlatırken o anılara eklenecek türden şeylere şahit olmuştuk. Mesela Dean'in gözlerime ve yüzüme iltifat etmesi ya da benim de onun iltifatlarına karşılık vermem gibi. Zaten sonrasında konu vücutlarımıza ve daha aşağılara inmişti.
Güneşin doğacağını fark eden Anna oldu. Anna Dean'i zor bela ayağa kaldırırken Queen de beni ayakta tutmaya çalışmıştı. Queen bana bir elveda öpücüğü verirken ben karşılık olarak ona gülümsemiştim fakat dikkatimi çeken şey Dean'in bize bakarak sinirlenip kaşlarını çatması olmuştu. Üçümüz de arabalarımızı kullanamayacak kadar sarhoş olduğumuz için taksi tutmuştuk. Anna araba kullanabilecek kadar ayıktı ama polislerin alkol kontrolü yapması olasılığını göze alamazdık.
Dean'in evini bilmediğimiz ve o da içkileri sek sek içtiği için Dean şu an benim evimdeydi.
Uyandığımda saat 11'i geçtiği için şirketime bugün gitmeme kararı aldım. Salona gittiğimde sadece Isabelle'in salonda olduğunu gördüm. Endişeyle "İyi misiniz Bay Castiel?" diye sordu Isabelle. Savsak bir yürüyüş ve yamuk bir konuşmayla 'iyiyim' diye cevaplayınca beni kollarımdan tutup koltuğa oturtmaya çalıştı ama Dean'in yanına gitmem gerekiyordu. Bu yüzden tutuşuna direndim ve kendim halledebileceğimi söyledim.
Dean'in odasına geldiğimde kapıyı hafifçe aralayarak uyuyup uyumadığına baktım. Ama karşılaştığım şey banyodan yeni çıkmış sadece havluyla duran bir Dean'di. Aman Tanrı'm ne kadar çok kası vardı öyle! Birkaç saniye kapıyı kapatmayı düşünemeden karşılıklı olarak bakıştık. Beni görünce bana bakıp gülümsedi. O sarhoş halimle ben de ona gülümsedim. Kapıyı kapatmayı akıl edebildiğimde kapıyı hızlıca kapatıp oradan hemen uzaklaştım. Dean'in odasından ayrılırken kendi odama yöneldim.
Odama geldiğimde baktığım ilk yer banyom olmuştu. Dean'i kıskanmıştım sanırım? Hemen kıyafetlerimi çıkarıp jakuzime doğru ilerledim. Suyun dolmasını beklerken iyice gerindim. Sarhoşluğumun etkisi iyice geçmeye başlamıştı. Suya da girdiğim zaman bir şeyim kalmazdı.
Su dolar dolmaz jakuzinin motorlarını etkin hale getirip jakuzinin içine girdim. O anı düşünürken yüzüme bir gülümseme yayılmıştı. Dean'in vücudu aklıma gelince içimde bir ürperti oluşmuştu. Acaba o kaslar için ne kadar çalışmıştı? Çok iyi kasları olduğu su götürmez bir gerçekti. Kafamı eğip kendi vücuduma ve üstümden geçen basınçlı suya baktım. Sanırım benim de bir spor salonuna gitmem gerekiyordu.
Jakuzi keyfim bittiğinde motoru kapatıp iyice yıkandım. Banyom bitince tuvaletimi yapmadığım ve dişlerimi fırçalamadığım aklıma geldi. O ikisini de halledip ben de Dean gibi sadece havluyla odama geldim. Havlunun biraz fazla boş olduğunu farkedince favorim olan ördekli bornozunu giymeye karar verdim. Tam giyecekken evde bir misafir olduğu aklıma geldi. Sonra diğer sade bornozuma yönelecekken onun yerinde olmadığını farkettim. Tabi ya, o kirliydi! Peki kırmızı, yeşil, sarı, mavi, mor , pembe ve siyah? Hepsi kirliydi, lanet olsun. Mecburen ördekli bornozumu giydim. Bir saniye, odamda sadece gecelik ve sabahlık vardı?! Giyinme odasına kadar bu bornozla mı gidecektim?!
'Castiel, bunu yapabilirsin çünkü burası senin evin. Zaten giyinme odası ile odan arasında kısa bir mesafe var.' 'Ama ya Dean görürse? Bütün şirkete rezil olurum. Hatta şirketlerine ve şirketlerime!' 'Of boşver gitsin ben de koşarak giderim böylece göremez beni.'
Çooook hızlı bir şekilde giyinme odama gittim ve kapıyı kapattım. Şükürler olsun Dean beni görmemişti. Hemen iç çamaşırlarımı giyip bir tişört ve eşofmanı da üzerime geçirdim. Kahvaltı için mutfağa indiğimde Isabelle çoktan kahvaltıyı hazırlamıştı. Baktığımda Dean'in salonda oturduğunu ve beni görünce mutfağa doğru yöneldiğini gördüm.
"Günaydın Cas," dedi Dean gülümseyerek ve ben de ona aynı şekilde cevap verdim ve birlikte sofraya oturduk. Isabelle'e 'oturmayacak mısın?' bakışı attığımda kafasını sağa ve sola salladı. Anlayışla başımı salladığımda Dean'in bana bakıyor olduğunu gördüm.
Ben ona baktıktan kısa bir süre sonra gözlerini başka bir yere çevirip kahvaltısına devam ederken sordu "Neden beni evime bırakmadınız?".
Gözlerini bana çevirip meraklı bakışlarını bana yönlendirdi. "Seni evine bırakmadık değil bırakamadık çünkü sen neredeyse kendinden geçmiştin ve biz de senin evinin adresini bilmiyorduk."
Ağzı doluyken ufak bir gülme sesi çıkardı ve ağzındakini yuttuğunda "Bir çalışanıma sorabilirdiniz Cas," dedi. "Bu hiç aklınıza gelmedi mi?" diyerek cümlesini tamamladı.
Bilmişçe sorusunu cevapladım "Sadece sen o durumda değildin Dean, hepimiz çok sarhoştuk.".
Cümlemi bitirdiğinde gözünde değişik bir parıltıyla bana baktı. Ben de etkilenmiş ama hiçbir şey anlamamışçasına ona bakarken kahvaltısını bitirdi ve ayağa kalktı.
"Ha bu arada unutmadan, güzel bornoz." deyip alçakça sırıttı.
O anda yüzümün kırmızının her tonuna girdiğine emindim. O kadar kızardığımı görünce hafif bir panikle ekledi "Beni evinde konuk ettiğin için teşekkür ederim, banyo tasarımın gerçekten çok hoştu," bir şey düşünüyor gibi yaptı ve hemen üzerine baktı "Tekrar takım elbisemi giymek istemedim ve Isabelle'den birkaç kıyafet istedim, sorun olmaz değil mi?" diye sorduğunda başımı olumsuz anlamda salladım.
"Isabelle takım elbiseni getirsin istersen," dedim ve Isabelle'e seslendim.
"Ayakta kalma istersen," dedim ve elimle koltukları işaret ettim. Isabelle gelene kadar bir süre öylece oturup karşıya baktık. Üzerimde bir çift yeşil göz hissedince yavaşça o tarafa döndüm ama ben tam dönmeden hemen önce tekrar karşıya dönmüşlerdi. Isabelle geldiğinde Dean takımını alıp Isabelle'e kibarca teşekkür edip gülümsedi. Isabelle de hafifçe kızarıp gülümsedi. Dean sanki hiç gitmek istemiyormuş gibi yavaş adımlarla kapıya ilerlerken"Bir gün bana da beklerim." dedi ve göz kırptı. Başımla onaylarken onu kapıya kadar yolcu ettim ve saate baktım
18:45. Vay canına, teknik olarak Dean Winchester ile on iki saat kırk beş dakika geçirmiştim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Business Love
FanficBirbirinden büyük holding sahipleri ve düşman iki şirket. Birbirlerinden ölesiye nefret ederlerken hislerini bu düşmanlığın ötesine geçirebilecekler mi?