••Still Anna••
Castiel ve ben şaşkın şaşkın bakışırken Dean'in kafasını aramıza sokmasıyla bakışmamız bölündü. "Hey, buradayım, tam burada, bana bakın, hey, şişt, pişt, yoo, merhaba!". "KİME DİYORUM BEN?!" diye gürlemesiyle sadece bizden değil, etrafımızdaki masalardan da ters bakışlar almıştı. O şekilde baktığımızı görünce üzgün bir çocuk gibi hafiften dudağını sarkıtıp, "Sadece bana bakın istemiştim, özür dilerim." deyince bakışlarımızın yumuşamasıyla birlikte hafif bir tebessüm kazandı bizden. Bu tepkimizi görünce beklenti dolu yüzünü büyük bir sırıtış kapladı ve neşeli bir sesle "Ne istersiniz, size ben ısmarlıyorum," demesi üzerine Castiel anında "Hayır." dedi. Castiel'in gözlerinin içine bakarak onu daha nazik olması konusunda uyarmaya çalıştım ama bu gibi durumlarda onun gözleri yakalamak Emmy ödülü kazanmayla eşdeğer olduğundan sıkıntıyla nefesimi üfleyip sandalyemden hafifçe aşağı kaydım ve kollarımı çaprazlayıp ayağımla ritim tutmaya başladım. Bu hareketimle iki kafa da bana döndü ama bir saniye, sanırım üç kafa...
Benim baktığım yeri görmek için Dean parmağını gözlerimin içine girecek kadar yaklaştırdı ve burnumun ucuna dokunarak bakışlarım doğrultusunda hayali bir çizgi çizdi. Bu hareketine hafifçe kıkırdarken yan gözle Dean'in baktığım yeri bulduğunu gördüm. "Ah bu benim kardeşim, tanıştırmayı unuttuğum için kusura bakmayın. Sammy!"
Sanırım adı Sam olan çocuk yaklaşırken ve gövdesi ve yüzü iyice belirginleşirken ona bir süre bakakalmıştım. Tanrım, ne kadar da güzel bir yüzü var öyle! Burnu, gözleri, saçları da yanlara doğru uzanmıştı... Onu süzmeyi bırakıp kafamı önüme çevirdiğimde ensemin çok kötü bir şekilde ağrıdığını fark ettim. Hafifçe inlerken ensemi elimle ovuşturdum ve Sam'e yarı neşeli yarı yakınarak baktım. Bu hareketim üzerine göz göze geldik ve büyük bir gülümsemeyle karşılık verdi. Gülüşu gerçekten çok tatlıydı ve gözleri de yeşil sanırım...
Ben bunları düşünürken o ve Dean organize bir şekilde sandalyelerini çekip yanımızda kalan boş taraflara yerleştiler. Castiel'e bakınca onun da benim gibi bu harekete şaşırmış olduğunu gördüm. Aslında çok hoş ve estetik bir hareketti. Dean iki parmağını kullanıp bir garsona "gel" işareti verdi, garson masaya 2 tane daha menü bırakıp sessiz teşekkürlerle uzaklaştı. Aslında Dean'in Special'ını denemek istiyordum ve sohbet ortamı yaratabilmek amacıyla içinde ne olduğu yazdığı halde Dean'e sordum. Dean vücudunu bana çevirerek cevaplamak için ağzını açmıştı ki onunla beraber aynı anda konuşan Sam'di. "Elmalı turta ve limonata.". Bu kadar tesadüf fazlaydı ve Cass ile ben aniden kahkaha atmaya başlamıştık. Sam ve Dean önce ne olduğunu anlamadılar ama sonra onlar da bize katıldılar.
Garson gelince siparişlerimizi verip beklemeye başladık. Dean de Dean'in Special'ından söylemişti ve Sam salatayla portakal suyu, Cass de hamburger sipariş etmişti. Biraz sessizce bekledikten sonra siparişlerimiz önümüzde yerlerini almıştı. Herkes elini yiyeceğine uzatırken Cass'in telefonu çaldı ve o anda hepimiz dikkatimizi ona vermiştik. Cass de meraklı gözlerle elini cebine uzattı ve ekrana bakmasıyla kaşları çatıldı. Mesafeli bir sesle telefona cevap verirken ne olduğunu duymasıyla çatık olan kaşları daha da çatıldı. Bizi daha da meraklandırırken saatler sürmüş gibi gelen konuşmasını bitirdi. Bize baktığında gözleri en son bana odaklandı ve orada kaldı. "Gidiyoruz.".
@It's little bit short, no, too short but I'm sure you can handle it@
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Business Love
FanficBirbirinden büyük holding sahipleri ve düşman iki şirket. Birbirlerinden ölesiye nefret ederlerken hislerini bu düşmanlığın ötesine geçirebilecekler mi?