Bölüm 2

79 7 4
                                    

Eymen demişti annem!
Yanlış duymamıştım. Yani yine gelmişti, gelir gelmez yine beni görmek istemişti.
Hep böyleydi zaten, her tatilde bu şehre adımını atar atmaz soluğu bizim kapıda alıyordu.
Ben daha ne kadar uğraşacaktım bununla!
Evet, gelelim asıl sorumuza;
Eymen kim?
Eymen, 19 yaşında geçen yıl liseyi bizim lisede bitirdi. Anlamış olmalıyız ki bu yıl üniversite.
Acaba nerede okuyacak üniversiteyi ? Baya yakışıklı çocuk. Ya hemen kaparlarsa ? Acaba hemen sevgili yapacak bir tip midir ? Tabii öyledir! O bu havayla ne sevgililer yapacaktır!
Aman banane canım! Sanki çok ilgiliymişim gibi! Hem ben niye bu kadar soru işaretiyle doldum ki ? İlgi duyuyor olabilir miydim ?
Kendine gel Papatyaa!
İç sesiminde bende uyandırdığı uyarıyla kendime geldim. Hem nerde kalmıştık ?
Gelelim Eymenin kişisel özelliklerine.
Yani onunla ilgili bilgilere sahip değilim tabii ki ama dış görünüşüne bakınca insan az çok nasıl bir kişiliğe sahip olduğunu anlayabiliyor.
Bakınız dışardan bakılınca şöyle duruyor;
Zengin olduğunu giydiği kıyafetler ve altındaki son model arabasından anlamamak bilirsiniz ki zor değil.
Kendisi oldukça havalı, baya 'yakışıklı' - ki ben bile böyle söylüyorsam siz düşünün - istediğini anında elde etmeye çalışan, hatta hiç uğraşmadan elde eden bir tip.
Peki Eymen'in bizim kapıda ne işi var ? Ve neden her gelişinde soluğu bizim kapıda alıyor ? Bu soruları duyar gibiyim.
Şöyle ki;
Eymen daha 1 yıl öncesine kadar benimle aynı şehirde, hatta aynı mahallede yaşayan biriydi. -Bir  yıldır  ailevi sebeplerden dolayı antalyaya taşındıklarını duymuştum.-
Ve başıma onun sayesinde gelen onca şey yüzünden bu duruma oldukça sevinmiştim.
Eymen, liseyi aynı okulda okuduğumuz zamanlarda pek gözüme batıyordu. Oldukça dikkatimi çekiyordu. Tabii iyi anlamda değil! Onu tüm okul, havasından, parasından ve yakışıklı oluşundan tanırdı. Okula her ay başka arabayla gelirdi. Çok şımarık büyütüldüğü anlaşılan Eymen, okula girer girmez tüm bakışları üzerinde topluyordu.
Sahi hiç mi rahatsız olmuyordu ? Ben geçtiğimde iki kişi aynı anda dönüp baksa tüm gün moralim bozuk bir şekilde aklım bana bakanlarda takılı kalır. Hem ne diye rahatsız olsun ki ? Eminim oldukça hoşuna gidiyordur.
Neyse...
Ben yine aşagıdan gelen seslere yöneldim.
Merdivenlerin başladığı yere gelerek hafif eğildim ve dinlemeye başladım.
"Merhaba Zeliha Teyze" demişti o ses.
"Merhaba oğlum"
"Papatya evdedir umarım."
Annem şaşırmamış olacak ki hemen cevap verdi.
Hoş niye şaşırsın ki hep yaşadığı şey.
"Evde oğlum, ama müsait değil. Ondan çıkmadı kapıya."
Annem ne diye açıklama yapıyordu anlamıyorum yani!
Iç sesim yine devreye girmişti.
Eğer susmaya devam etmezse ben aşağıdaki konuşmaları kaçıracaktım.
"Anladım Zeliha Teyze, müsait olduğunda emrin olursa görüşebilir miyiz?"
Ne demişti bu yaa!
Annem reddedecekti tabii ki, böyle bir şeye göz yumacak değildi dmi.
Ve ben yine iç sesimle boğuşurken söylenenle beraber beynim durdu.
"Olur tabii evladım, hatta o birazdan iner aşağı sen geç içeri otur istersen, inmek üzeredir."
Inanmıyorum!  Tek kelimeyle inanmıyorum!  Annem nasıl böyle bir şey söylerdi aklım almıyor.
Eymen'i eve davet etmişti, ve bu annemden beklemediğim bir hareketti.
"Tabii olur. Seve seve beklerim." Ayak seslerinin geldiği yere yönlendim, belli ki içeri giriyordu.
Nasıl utanmaz bir çocuktu bu ya! Insan bi musaitler midir diye düşünür! Bu direk içeri girdi.
Bir kez daha düştü gözümden!
"Ne ikram etmemi istersin oğlum? "
Annem bir de buna ikramda mı bulunacaktı ?
Inanmıyorum sana anne!
"Teşekkür ederim Zeliha Teyzecim, ben bir sey almiyim.
Papatya'yı görüp çıkacam."
Yok bide akşam yemeğine kal!
Tövbe tövbe!
Bi dakika ya, bu beni mi görmek istediğini söylemişti ?
Annemde kabul etmiş olacak ki, sesi çıkmıyordu.
Allah'ım ben daha ne kadar  uğraşacaktım bununla!
Derdi veren Allah sabrını da verir elbet diyerek doğruldum yerimden.
Odama girdim ve kapıyı araladım, olur da konuşurlarsa duyayım diye.
Zaman kaybetmeden feracemi giyindim,  bir yazma takıp aşağı inmek için ilerledim.
Benim geldigimi anlamış olacaklar ki bakışları bu yöne döndü.
Başımı kaldırır kaldırmaz Eymen Bey'in bana olan sabırsız bakışlarında takıldı gözüm.
Yine o beni sevdiğini itiraf ettiği günki gibi...
Ben ne kadar süredir bakıştığımızı düşünürken,  başımı önüme eğip ellerimle oynamaya başladım.
Annem, "Bak kızım, Eymen oğlum seni görmeye gelmiş. "
Annemin bu söylediği benim sinirlerimi daha çok bozarken sabr çektim içimden.
Ne diye alıyor ki eve ? Nasıl görüşmek istemesine göz yumuyor ki ?
Anneme manalı manalı bakıp bakışlarımı yine o kahverengi gözlere çevirdim.
Kahverengi olmasına rağmen kırmızı alevler yanıyordu sanki gözlerinde.
Hep böyleydi zaten, sert bakışlarının ardındaki duygu hissettirmiyordu kendini.
Ne düşündüğünü çözemiyordu insan.
Arada istisna bakışlar atıyordu, işte o zaman iliklerine kadar ne hissettigini anlayabiliyordum.
Ayağa kalktı, bana bir adım atmıştı ki bakışlarımdan ona olan sitemimi anlatmıştı.
Bu ne cürret ? Nasıl yanıma yaklaşmak ona bu kadar basit gelebilir ? Ben Allah'a nasıl verecektim hesabını ?
O attığı adımla dururken, ben konuşmaya başladım.
"Selâmün Âleyküm" dedim.
O ise bu şekilde söze başlamama hem şaşırmış hem de sevinmişti.
Hoş evimize gelen misafire kovar gibi muamele yapacak değildim.
Dinimizce de hoş karşılanmaz zaten.
"Âleyküm Selâm" dedi tebessümle.
Bir tek benimle bu şekilde selamlaşıyordu.
Bu az da olsa mutlu ediyordu beni.
"Nasılsın Papatya? "
"Iyiyim elhamdulillah, çok şükür" diye karşılık verdim. Başım hala önümdeydi.
Sen nasılsın diye sormadım,  soramadım, soramazdım.
Bu sohbetimiz dahi Allah'ın hoşuna gitmezken, ben nasıl konuşmak için sebep yaratırdım?
Benim konuşmayacağımı anlayınca, o girdi söze.
"Papatya, sende istersen biraz konuşabilir miyiz ?"
Tabii ki hayır!  Bu nasıl bir rahatlık Allah'ım yaa!
Sen güç kuvvet ver Allah'ım, sen affet!
O benden cevap beklerken, kendime mukayet olamadan, nefsime yenik düşerek baktım o alev topundan farksız gözlere.
"Hayır! Ben böyle bir günaha alet olamam. Seninle muhabbete dalıp cennetimden uzaklaşamam Eymen! Lütfen bir daha bana bu teklifle gelme."
Son söylediğimi üstüne basa basa söylemiştim. Israr etmesin diye.
"Ama..."
Tam konuşmaya başlamıştı ki, kapının sesiyle durdu.
Sahi halamlar gelecekti.
Peki ya Eymen'i gördüklerinde ne diyeceklerdi ?
Yanlış düşünmelerini istemem kesinlikle!
Of Eymen off !
Bekletmeden kapıyı açtı annem.
Halamlar içeri girer girmez, Eymende buluştu gözleri.
"Merhaba, ben Kumsal.
Papatya'nın kuzeniyim."
Al işte Kumsal yine yapmıştı yapacağını.
Hiç mi utanmıyordu canım.
Eymen bakmakla yetindi sadece, cevap vermedi.
Bu hareketi beni oldukća şaşırtmıştı.
Oysaki ben hemen cevap verip samimiyet kuracağını düşünmüştüm.
Şaşırtmıştı beni Eymen Bey!
Kumsal tepkisine şaşırmış olacak ki, birşey söylemeden bir adım geri çekildi.
O sırada gözlerim bana bakan tebessüm dolu gözlerle buluştu.
"Ben şimdi gidiyorum, ama sonra mutlaka gelip göreceğim seni Papatya, seninle konuşmaya, tattırdığın huzuruna ihtiyacım var." dedi. Bu söyledikleri beni şaşırtmıştı. Acaba hayatında ters giden birşeyler mi vardı?
Ben yine düşüncelere daldığım sırada Eymenin kapıya doğru ilerlediğini gördüm.
Son kez bana baktığında "Allah'a emanet ol." Dedim.
Bana tebessüm dolu bir bakış attıktan sonra anneme döndü ve
"Allahaısmarladık Zeliha Teyzecim" dedi.
Annem "Allahaısmarladık oğlum. Birşey ikram edemedim kusura bakma. Bi dahakine yemeğe beklerim." dedi annem.
Ben anneme anlamayan gözlerle bakarken, annemim yüzü hala Eymen'e bakıyordu.
Eymen'de annemin bu samimiyetine sevinmiş olacak ki tebessümle cevap verdi.
"İnşallah Zeliha Teyzecim.
Yemeklerinizin tadına bakmak isterim." dedikten sonra bana göz atarak sitenin merdivenlerine yönlendi. Bende arkasından bakakaldım.
Demek yemeğe de gelecekti.
Halamlar aklıma geldiği gibi kapıyı kapatıp arkamı döndüm.
Onlar ise hala bize büyük şaşkınlıkla bakıyorlardı.
"Halacım, hoşgeldiniz. " dedim tebessüm ederek.
Oda karşılık verdi.
"Hoşbulduk canım." dedi ve sarılıp öptük birbirimizi.
Annemde benim gibi yapip halama hoşgeldin dedi ve sarıldı.
Aynı şekilde Kumsal'ı da öpüp sarıldıktan sonra geçip oturdular.
Ben ise çay koymak üzere mutfağa yöneldim.
Çayı bıraktığım sırada gelen ayak sesleriyle gözüm kapıda durup bana soru soran gözlerle bakan Kumsal'ın gözleriyle buluştu.
"Sor Kumsal ?"
Soru soracağını bildiğimden, ondan önce atılmıştım söze.
Oda fırsattan istifade konuşmaya başladı.
"Kimdi o yakışıklı ? Aşk olsun kuzen, böyle yakışıklı biriyle tanışıyorsun ve beni tanıştırmıyorsun öyle mi?" Arkamı döndüğümde, kollarını bağlamış,  dudaklarını büzmüş bir Kumsalla karşılaştım.
"Saçmalama Kumsal! Tanıştığım filan yok."
Sitem ettiğim ses tonumdan anlaşılıyordu.
Oda anlamış olacak ki, gözlerini devirdi.
Ama bende Kumsal'ı tanıyorsam, bu konuyu böyle kapatmayacaktı.
"Hadi ama kuzen, sen bir erkeğin yanından bile geçemezken elin adamının avde ne işi var?"
Bu bardağı taşıran son damlaydı.
"Kumsal! Bak elin adamını eve aldığım filan yok. Aşağı indiğimde annem'in onu içeri davet ettiğini gördüm. Onlar bizim kaç yıllık komşularımız, geçen yıl taşındılar. Her mahalleye gelişinde bize de uğruyor, annemi filan ziyaret ediyor." demiştim.
Inandırıcı mıydı bilmiyorum ama ben elimden geleni yapmıştım.
Ve Eymen Bey yüzünden bir günaha daha girmiştim.
"Anneni ziyarete geldiyse, neden 'Ben simdi gidiyorum, ama sonra yine seni görmeye geleceğim Papatya, tattırdığın huzuruna ihtiyacım var' dedi?
Yine derken, neyi kasdetti ?"
Kumsal manalı manalı bakışlar atmayı eksik etmiyordu.
Ben ise o söylediklerini tamamem unutmuşum.
Al işte Kumsal'ın gözünde bi yalancı olmadığım kalmıştı.
Ben tam ağzımı açıp açıklama yapacaktım ki, mutfak kapısından içeri giren kişiyi görmemle, ağzım açık öylece kaldım.
....
Arkadaşlar, lütfen okuduğunuz sırada votelemeyi unutmayın.
Acemi olabilirim ama iyi bir iş çıkaracağıma söz verebilirim.
Hiç vaktim olmamasına rağmen 1350 kelimelik bir bölüm yazdım.
Emeğe saygı lütfen.  :)

PAPATYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin