Multimedya: Sofi Brunhilde
Yazım yanlışlarım affola.
Sabahın ilk ışıkları ile New York'un her bir köşesini aydınlatırken insanlar yeni güne hazırlanmak için yataklarından kalkmaya başlamıştı bile. Bir kişi dışında.
Sofi Brunhilde, şehrin kalanı aksine daha ışıklar etrafı aydınlatmadan ayağa kalkmıştı. Tabi bunun nedeni uzun süreden beri onunla beraber olan köpeği Cosette'in payı oldukça büyüktü ama genç kadın bundan asla şikayet etmiyordu. Zaten fazla uyuyan bir insan değildi.
Yatağında doğrulduğunda omuzlarından aşağı dökülen buğday sarısı saçlarını bileğindeki toka ile sıkı bir topuz yaptı önce. Kalktığında her gün yaptığı gibi önce köpeğinin mamasını verdi. Cosette sanki akşam hiçbir şey yememiş gibi mama kabına yumulduğunda Sofi'nin yüzünde tatlı bir tebessüm belirtmişti. Köpeğini orada bırakıp hazırlanmak için banyoya girdiğinde artık tamamen uyku mahmurluğundan çıktığını hissediyordu.
□□□□
"Hiç biri ile görüşmeyi düşündün mü?"
Steve Rogers yakın dostunun sorusu ile başını okuduğu gazeteden kaldırdığında sabaha böyle bir soru ile başlayacağını tahmin etmiyordu. İçinden kim sabah sabah böyle bir soru sorar diye geçirdi bir an ama bunu dışa yansıtmamak için elinden geleni de yapmıştı. Mavi gözleri bunu neden sordun dercesine kısılırken dostu Bucky ela gözlerini ona dikmiş ve bir cevap bekliyordu.
"Neden birileri ile görüşmem sizin için bu kadar önemli?" diye sordu. Bu soruyu sorarken Bucky'nin bu konuda kız arkadaşı Natasha'yı bile geçtiğini düşünüyordu ama bunun için onu suçlayamazdı. Bucky ile uzun süreden beri arkadaştı ve arkadaşı onun iyiliğini düşünüyordu ama iyiliği için illa bir randevuya çıkmasına gerek yoktu. Tabi bunu bir diğer arkadaşı Tony'e sorsalar aksi bir cevap verirdi bu ayrı.
"Yapma Steve, aramızda tek sap sen kaldın." Bucky'nin bu cümlesine kısa bir gülümseme ile karşılık veren Steve daha fazla bu konunun uzamasına izin vermeden elindeki gazeteyi bırakarak kalktı. Uzun süreden beri bu sorularla karşı karşıya kalıyordu ve onlardan kurtulmanın en kısa yolu olabildiğince uzaklaşmaktı.
Bucky soran gözlerle ona baktı. Sandalyesinin arkasına yerleştiği ceketi alıp giyerken, "Öncelikle kimse ile buluşmayacağım." dedi. "Ve kahve içmeye gidiyorum merak etme." diye devam etti. Bucky bir şey demek yerine susmayı tercih etmişti ve bu Steve'i az da olsa rahatlatmıştı. Yinede odadan çıktığında dostunun bu işin peşini bırakmayacağını hissediyordu.
□□□□
Sofi, kahve dükkanına girdiğinde bu kadar kalabalık beklemiyordu. Gerçi zaman onun için sıkıntı değildi. Geç kalma sıkıntısı olan bir işi yoktu ama köpeğini dışarıda bağlı bırakmıştı ve ister istemez onun için endişeleniyordu. Her ne kadar oturduğu semtte fazla hırsızlık olayları olmasa da Sofi için hırsız her yerde hırsızdı. Yinede bütün bu endişeleri zihninin en altlarına iterek eski dükkanın her bir kısmına yayılmış kahve kokusunu içine çekip uzun kuyruğun en sonuna geçti.
Dükkanda çalan eski zamanlardan kalma şarkının içindeki endişeyi tamamen bitirdiğini hisseder gibiydi. Tabi bu huzurlu anları saniyeler içinde tuzla buz olmuştu çünkü önündeki genç çift seçtikleri kahve üzerine pekte küçük olmayan bir tartışmaya başlamışlardı. Genç kadın dikkatini kavga dışında bir şeye vermek istese de çiften kadın olanın erkek arkadaşını itmesi sonucu adam arkaya doğru sendeledi. Sofi kendisine çarpmasından kaçınmak için geriye çekildiğinde kalın topuğu ile birinin ayağına basıvermişti.
Bunun utancı ile arkasına dönüp özürler sıralamaya başladığında ayağına bastığı adamın yüzüne bakamamıştı bile. Gerçi bu olay pekte onun hatası sayılmazdı ama yinede içinden daha fazla dikkatli olmasını gerektiğini geçirip duruyordu.
"Hanımefendi sorun değil." Çarptığı adam özürlerinin arasında bu cümleyi söylediğinde Sofi konuşmayı bırakıp bir cesaret ayağını ezdiği adamın yüzüne bakmak için kafasını kaldırdı ama kaldırması ile indirmesi bir olmuştu çünkü kalın topukları ile ayağını ezdiği adam normal bir adam değildi. Sofi az önce Kaptan Amerika'nın ayağını ezmişti ve bundan çok utanıyordu.
Ağzında zorda olsa son bir özür geveleyip dışarı çıktığında hafif esen bir rüzgar vücudunda bir titremeye neden olmuştu. Mevsimlerden İlkbahar olmasına rağmen neden bu kadar ürperdiğini anlamamıştı. Bir trafik tabelasının direğine bağlanmış Cosette, Sofi'nin gelişi ile yerinde dikleştiğinde genç kadın direğe bağlı sapı hızla söktü. Hala üzerindeki şok dalgasını üzerinden atamamıştı. Şokta olması normaldi. Sonuçta dünyada hiçbir insan onun gibi bir Amerikan kahramanının ayağını ezmek gibi bir şey yapmamıştır.
"Hanımefendi!"
Arkasından gelen tanıdık sesle topuklayarak kaçmak istese de bu isteğini zorda olsa bastırarak arkasına döndü. Döndüğünde Steve Rogers'ın mavi gözlerinde mahcubiyet beklemiyordu tabi. "Bakın biraz utandığınızı biliyorum ama içeride olan sizin hatanız değildi."
Sofi ellerini hızla buğday sarısı saçlarının arasından geçirdi. Stresli olduğu zamanlarda hep bunu yaptığı bir hareketti bu. Kahverengi gözlerini adamın delici mavi gözlerinden kaçırmaya çalışarak, "Biliyorum ama bu şehirde kimse bir kahramanın ayağını kalın topuğu ile ezmemiştir." dedi sakin bir şekilde ve ekledi. "Değil mi?"
Steve Rogers genç kadının bu tespitine karşılık otuz iki diş sırıttı. Sonuçta haklıydı. Kim her gün bir kahramanın ayağını eziyordu ki? Genç kadın ise adamın gülümsemesi ile birazda olsa rahatlatmıştı. O rahatlık ile o da gülümserken Cosette bir şeylerin farkında olmadan bir Sofi'ye bir de Steve'e bakıyordu.
"Az önce kahvenizi benim yüzümden içemediniz. Acaba telafi amaçlı gideceğiniz yere kadar size eşlik edebilir miyim?"
Steve'in sorusuna karşı Sofi bir süre duraksadı. "Savaşacak kötü adamlar yok mu?" diye sordu saflıkla. Steve yüzündeki tebessüm ile kafasını salladı. "Hayır, şimdilik yok."
"O zaman tamam." dedi elini uzatarak. "Bu arada ben Sofi." diye de ekledi. Steve genç kadının elinin daha fazla havada kalmasına izin vermeden sıktı. "Memnun oldum Sofi."
Böylece Steve Rogers uzun süreden beri varlığını unuttuğu saflık ile bir kez daha karşılaştı ama bu onu çok sonradan fark edecekti.
□□□□
Son cümleyi batırdım sanırım kusura bakmayın. Tablette yazarken istediğim gibi yazamadığımı hissediyorum ama bilgisayar hala olmadığı için buna mahkumum maalesef ama bu bölümü benim için beğenmesi önemli olan bir kişi var! O da doğum günü kızımız lunatopia! Sofi karakteri tamamen ona ithafen yaratıldı. Yani karakterimiz ondan parçalar taşıyor. Umarım hoşuna gitmiştir isim annemiz!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
naive |steve rogers|
FanfictionSteve Rogers saflığı severdi. Hayatında eksik olan yegane şeydi saflık. İstese de elde edemeyeceği bir şeydi bu onun için. Dünya böylesine kirliyken nasıl saf olunabilirdi ki? Bu onun için imkansız bir düşünceydi. Ama belki de bu düşüncesi kendisi i...