Laru

112 9 98
                                    

T: Bunu dc oyununda cesaretlik deyip nazlının laviyle kendine kiss yaz demesi sonucu yazdım -.- ama güzel oldu *-*

[Teru]

Kızlara olan biten her şeyi anlatmıştık. Bizim için gerçekten yorucu bir gün olmuştu. Ama buna değerdi çünkü Sueda buluşmayı çok iyi idare etmişti. Tabi arkadaşlarının küçük yardımlarıyla (>-<). Gerçi ben yanında olabilmek için o Lavi denen çocuğa katlanmak zorunda kalmıştım. Şimdiyse yorucu günün ardından yatağıma uzanmış uyumak üzereydim.

***

Uyandığımda kızlar kahvaltıyı hazırlamıştı. Hemen yiyip dışarı çıktım. Almak istediğim kitap bu gün kütüphaneye gelecekti ve ben bir an önce onu almak istiyordum. Havanın güzel olmasına sevinerek parktan gitmeye karar verdim. Çocuk parkının yanındaki ağacın yanına oturmuş bir çocuk dikkatimi çekti. Çevrede hiç kimse yoktu. Yalnız mı gelmiş?

"Hey, yalnız mı geldin bakalım?" Çocuk beni görünce başını kaldırdı. Tek gözü sargı beziyle kapatılmıştı. Saçları kızıl ve gözü de yeşildi. Ayrıca uzun süredir ağlıyor olmalıydı ki gözleri kızarmıştı.

"Kayboldum."

"Merak etme şimdi anneni buluruz." Gülümsedim. Bir süre yüzüme baktı. Sonra küçük damlalar yanaklarından aşağı süzülmeye başladı.

"N-Ne oldu şimdi?"

"B-Benim annem yok ki." O an kalbime bir bıçak saplandığını hissettim.

"Peki ya baban?"

"O da yok." Gözlerini yerdeki bir taşa dikti. Bu haliyle o kadar savunmasız görünüyordu ki. Bir çocuğun başına gelebilecek en kötü şey yalnız kalmasıdır herhalde.

İçimde büyüyen ani hisle çocuğa sarıldım. Ellerimle nazikçe saçlarını okşadım.

"Merak etme geçti." O da içindeki hasretle bana sarıldı. Yüzünü göğsüme gömdü.

"Sen melek misin?"

"Ne? Hayır." Güldüm. Sonra sarılmayı bıraktık ve çocuğu ayağa kaldırdım. Elini tuttum.

"Şimdi ağlamak yok hadi bakalım buraya kiminle geldin?"

"Dedemle."

"O zaman etrafı arayalım." Birlikte uzun süre etrafı aradık. Ama kimseyi bulamadık. Saat öğleni geçmeye başlamıştı.

Çocuğun karnından gelen sesle gülümsedim.

"Acıktın galiba."

"H-Hayır ben..." Yüzü hafifçe kızardı.

"Hadi bir şeyler yemeye gidelim dedeni daha sonra ararız." Elini daha sıkı tuttum ve parkın çıkışına doğru yürümeye başladık. Birden durdu.

"Bunu yapmak zorunda değilsin." Elimi bıraktı. Üzgün ve kırgın bir şekilde başka yere baktı.

"İnsanlar savaşırlar ve merhamet nedir bilmezler. Yaptıkları şeyler içinde gün gelir karşılık beklerler." Küçük bir çocuğun böyle bir şey söylemesine ne kadar üzülmüştüm anlatamam. Bu yaşta böyle fikirlerinin olması...o daha bir çocuk!

"Ne yani şimdi sana yardım edemez miyim? Evet öyle insanların olduğu doğru ama çevrene bakarsan kalpleri merhametle dolu insanları da görebilirsin. Merhamet olmadan dünya ayakta kalır mıydı sanıyorsun?" Gözleri şaşkınlıktan açılmış bir şekilde bana baktı. Çömeldim ve ona sıkıca sarıldım.

"Bu sıcaklığın....duyguların sahte olduğunu söyleyebilir misin?" O da bana sarıldı.

"Hayır...ve gerçekten iyi hissettiriyorlar." Onu bıraktığımda tekrar elini tuttum. Park büyük olduğu için çıkışa kadar uzun süre yürüdük. Yürürken sohbet ettik ve itiraf etmeliyim bu çocuğun gülüşü de çok sevimliydi. Trafik lambasına gelince yeşile dönmesini bekledik. Kısa bir sessizlik oluştu.

Lovely Comedy: Bro B) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin