Yüzüme dökülen soğuk suyla sıçrayarak uyandım.
''Geri zekalı mısın? '' bide pişkin pişkin sırıtıyordu.
''Uyurken her zamankinden daha çirkin oluyorsun, hadi köle daha bir sürü işimiz var.'' Allah'ım sen bana sabır ver.
''Kıvanç dışarı çık!''
''Aşağıda bekliyorum hızlı hazırlan, bana güzel gözükmek için uğraşmana gerek yok her türlü çirkinsin. ''
''Diğerleri nerede?''
''Gittiler çoktan.'' Dedikten sonra kapıyı kapatıp çıktı. Yataktan kalkıp kapıyı kilitledim. Banyoya gidip yüzümü yıkadıktan sonra dolabın karşısına geçtim. Dolabı açıp siyah kotumu, bordo tişörtümü ve deri ceketimi alıp kapattım. Yatağa oturup ayıcıklı pijamalarıma baktım. Bir dakika. Ayıcıklı pijamalarım! Beni bunlarla mı görmüştü? Ah gerçekten mi? Kabarmış saçlarımı çekiştirdim. Birde bütün günümü onunla geçireceğim göz önünde olursa. Çekilecek dert değil. Kaçmak için bir şeyler arasam da bulamıyordum. Oyalanmayı bırakıp üzerimi değiştirdim. Yataktan kalkıp makyaj masasının önüne geçtim. Kabarmış saçlarımı tarayarak daha çok kabarmasına neden olmuştum. Dağınık topuz yapıp kirpiklerimi rimelle yukarı kaldırdım. Ne yapacağımızı bilmediğim için fazla makyaj yapma riskini göze alamıyordum. Lara'nın benden habersiz dolabımın en alt rafına yerleştirdiği ayakkabılarımdan siyah deri olanı alıp ayağıma giydim. Dünden kalma çantamı yerden alıp komodinin üzerindeki telefonumu ön gözüne sıkıştırdım ayağa kalktım. Kapının kilidini açıp aşağı indim. Koltuğa yayılmış telefonuyla oynayan Kıvanç'a baktım. Üzerini yapışan siyah tişörtü deri ceket ve siyah kot pantolonla tamamlanmıştı. Birkaç saniye sonra beni fark etti.
"Sonunda." Hadi ama en fazla on dakika beklemiştir. Onu aldırmadan kapının önündeki siyah botlarımı ayağıma geçirdim.
"Gitmiyor muyuz?" dediğimde sonunda ayağa kalkmıştı.
"Nereye gidiyoruz?" dedim. Kapıdan çıkışını izlerken.
"Süpriz." Kapıyı kilitleyip onu takip ettim. Sinirlerimi bozmak dışında hiçbir şey yapmıyordu.
"Ben kullanacağım." Beni aldırmadan sürücü koltuğuna oturdu. Dün o iddiayı kaybettiğim için kendime bir kez daha küfür ettim. Dikilmeyi bırakıp arabaya bindim. On dakika boyunca ikimizde konuşmamıştık. Nereye gideceğimizi bilsem sesiz kalmak zor olmazdı. Her geçen saniye merakım beni esir alıyordu.
"Kıvanç?"
"Efendim."
"İp ucu versene."
"Ne meraklı çıktın kızım sen." Gözlerimi devirmekle yetindim. Midemin guruldadığını duyduğumda onun duymaması için dua ettim.
''Karnında canavar mı besliyorsun kızım bu ne?'' Dün okulda yediğim tosttan sonra başka bir şey yemeye fırsatım olmamıştı.
''Ne yemek istersin?''
''Hiç.''
''Yorgun bir köle işime yaramaz değil mi?''
''Menemen yiyelim mi?'' Başını salladı.
On dakika içinde tabelasında Turuncu yazan mütevazı kafenin önünde durdu.
''Buranın menemeni dünyanın sekizinci harikası.'' Kapıyı açıp inerken onu takip ettim.
''Bahçede mi içeride mi?''
''Bahçe.'' Hem sigarada içebilirim.
İki kişilik turuncu koltuğa oturdum, Kıvanç'da karşımdakine oturdu. Birkaç dakika sonra yanımıza gelen yaklaşık on beş yaşındaki, baştan aşağı turuncu giyinmiş çocuk Kıvanç'ı görünce gülümsedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SON OLANLAR #wattys2017
Teen FictionBu gün de uyuyamıyorum... Hayatıma yeni bir kapının açılmasın için gerçekten bunları yaşamam şart mıydı? Ben Hera Özkan. Ahmet Özkan'ın biricik kızı (!) iyi eğtim almış, parmakla gösterilen on sekizinde bir genç kızken hayatım bir kabusla yerle ye...