Londra ' da işler çığrından çıkmaya başladı. Son görev başarıyla tamamlanmıştı fakat pesine düşen adamlardan kacması gerek. Peki bu nasıl olacak?
Eve hızlıca girdi, yukari çıkıp pasaport, kimlik, nakit para,kredi kartlari, gerekli olan herseyi aldi. Arka kapıyı kullanıp ara sokaklara girdi oradan ana caddeye çıkıp taksiye atladi.
"Nereye bayan"
"Havalimanı, acele edin lütfen."
Taksi şoförü gaza basıp hızla havalimanına ilerledi. Neyseki bir hafta önceden bilet almıştı. Zaten bugün uçağa binicekti. Ama bu kadar erkenden degil. Adamlar pesine dusmeseydi belkide bir hafta sonra gidicekti yapmasi gereken bircok is vardı yeni kimlik, yeni sicil, yeni bir hayat...
Giseleri aceleyle gecip hizla ucagina ilerledi. Ucak bir kaç dakika sonra havalandı, ve derin bir nefes aldı. Onları atlatmıştı. Gideceği yer California. Bu sehir de yeni bir düzen kurup liseye devam edicek, olaylara karışmıyacak, sakin bir yasam istiyordu. Ama gittiği yerlerde dışlandı. Neden mi?Insanlar tarafindan kolay fark edilip, çok çabuk Ayken'ı sevmeleri. Ayken'a hemen kanları kayniyordu. Seytan tüyü mü ne? Arkadasları onu kıskandıkları için dışlıyorlardı. Arkadaşlari vardı belki ama onlar arasında bile secim yapmak zorunda kalırdı. Ayken farklı konularda tercihini rahatca yaparken arkadas seciminde iyi degildi. İnsanları iyi tanıyor. Onların gozlerinden cok şey anlıyor. "Gözler, gözler cok sey anlatır, kızım. Gözleri okumayı ogrenmelisin. Ogrenmelisin ki insanların amellerini anlayasın." Anıların da hatırlayamadıgı adam hep boyle derdi, zihninde kazınan bu cümleler, sesler Ayken 'a çok şey anlatır gibiydi ama Ayken ne kadar ugrasirsa ugrassın tanıdıķlık hissini üzerinden atamazdı. Ayken kendisi hakkında hiçbir şey bilmiyordu ki. Sadece ejderha ateşinin gücüne sahip olduğundan baska bildiği yoktu. Bunu Tanrı ' nın lütfu olarak degerlendrirdi. Tanrı ona bu yetenegi verdiyse bunun kıymetini bilmeliydi ona gore.
Bilmiyordu ki soyunun ejderha oldugunu. Bilmiyordu öz annesini avcılar tarafindan katledildiğini. Bilmiyordu annesinin büyücü olduğunu. Bilmiyordu babasının ejderha olduğunu. Bilmiyordu onu ne kadar sevdiklerini. Bilemez ki gerçeği, yasamadan öğrenemez ki gercekleri. Bunları elbette ögrenicek ama zamanı geldiginde.
🐉🐉🐉🐉🐉🐉🐉🐉Uçak havalimanına gece yarısı inis yapti , Ayken çantasını alıp taksiye bindi, bir süre sonra bir otelin önünde indi. Otel fazla büyük değildi. Sakin bir yerdi. Iceri girdiğinde sakinlik hala kendisini koruyordu. Kalabalık degildi. Sade renkler, dekorasyonlar kullanılmıştı. Duvarlar vanilya çiçeği rengine boyanmış, koltuklar gri ,masalar siyah, California 'ya ait bir kac fotoğraf, çiçekler. Otel böyle bir yerdi. Yer ayirtmak icin ilerideki resepsiyona ilerledi. Guzel bir bayan vardı. Sari saçlı,mavi gözlü, beyaz tenli, orta boylu , zayıf bir bayandı.
" Merhaba , nasıl yardımcı olabilirim ."
" Bos bir odaniz var mı. "
" Tek kişilik mi ? "
" Evet. "
"Odanız 125 numaralı, buyrun buda anahtariniz."
"Teşekkür ederim. "
"Bayan, kac gün kalacaksınız."
"Bilmiyorum, kendime ev tutana kadar burada kalacağım."
"Peki bayan."
Sonunda odaya geldi 125 numaralı kapı anahtari deligine yerleştirdi ve cevirdi. Kapıyı açıp içeri girdi. Eşyalarını koltugun uzerine attı. Dusa girdi. Ciktiktan sonra kendini yataga atti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MELEZ EJDERHA
Ciencia FicciónKacmak. "Gerceklerden kacamazsın. Hadi durma! Git. Ama gercekler karşına çıkacak. Istesende istemesende gercek bu. Ben senin babanim. Kaybolmuş gecmisinim." Ayken duyduklarını gözden gecirdi. İmkânsızdı. Ama karşısındaki insan degil bir ejderhaydı...