Öğlen olmuştu. Dijital saat 12.00 ' ı gösterdiğinde alarm çalmaya başladı. Ayken alarmın sesiyle yatakta sola dönüp yere düştü. Yatağın kenarında uyuduğunu nasıl da fark edememişti. Sırt üstü düşmüştü ve canı yandı. Esneyerek saate baktı öğlen olduğunu anlayınca irkildi. Bu saate kadar uyumuşmuydu? Hemen kalkıp bir duşa girdi , kahvaltıyı hazırladı. Elinde çayla televizyonun karşısına geçti. Kanalları gezerken ilginç bir film buldu. İnsan ömrünü uzatmak için yapılan klonlarla ilgiliydi. İnsanoğlu geçirdiği hastalığı atlatmak için milyonlarca dolarları feda ediyorlardı. Tek yapılan şey gen taramasıydı. Yarattıkları klonların beyinlerini " kirlilikten kurtardıklarını ve çekilişle özel bir yere gideceksiniz " diyerek yıkıyorlardı. Sonunda ise çekilişin denk geldiği klonu ameliyat edip gerekli organları aldıktan sonra klonlara öldürücü bir zehir vererek onları ortadan kaldırdılar. Filmin en heyecanlı yerinde telefonu çaldı. Arayan Melanie idi."Efendim?"
"Ayken , seni sabah aradım neden açmadın?"
"Uyuyordum, üzgünüm."
"Anladım. Her neyse sembolü hatırlıyorsun değil mi? "
"Evet. Buldun mu?"
"Hayır, bulamadım. Sadece bir dövme olabilirmiş. "
"Tamam, başka bir şey ?"
"Hayır, yok."
"Peki. Yine de teşekkürler."
"Önemli değil. Ahhh. Kapatmalıyım. Toplantım var. Sonra görüşürüz. "
"Görüşürüz. " dedikten sonra kapattı. Simgenin bir şey ifade ettiğinden çok emindi. Hayal kırıklığına uğradı. Okulda hissettiği güç birilerine aitti. Ama kim? Ayken kafasına takılan soruyla yerinden fırladığı gibi odasına koştu. Kıyafetlerini bir kenara atıp yenilerini giyip hızlıca sokağa çıktı. Ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Ara sokaklara geçti oradan kafelerin olduğu tarafa ilerledi. Bir çok kafe vardı. Hangisini tercih edeceğine karar veremedi. Kafeleri dışarıdan gözetledi fazla kişi olmayanı seçti. Bu saatte kalabalığı çekmeyi istemiyordu. Kapıyı aralayıp içeri göz attı kimse yoktu. Masalardan birine geçti. Jack o sırada reyonu değiştiriyordu. İçeri birinin girdiğini görünce dikkatini girişe vermişti. Ayken ' ın masaya oturduğunu gördü. Onu beklemediği için şaşırdı. Bizimkiler de yok. Ne yapsam ki? Neyse müşteri edasıyla yaklaşıcağım. Ayken 'a doğru ilerledi.
"Hoş Geldiniz. Ne içerdiniz?"dedi Jack. Ayken , Jack 'e doğru döndü ve kalakaldı. "Sen? Benim sınıfımda değil miydin? Ne işin var burada?"
"Burayı ben işletiyorum ve ayrıca aynı sınıftayız."
"Demek burası senin. Fena değilmiş. "
dedi kafeyi inceleyerek."Teşekkür ederim. Ne içerdin? Ben ısmarlıyorum. "
"Teşekkür ederim ama kabul edemem. "
"Lütfen, yeni gelen arkadaşıma bir güzellik yapayım. "
"Peki."dedi muzipçe.
"Tamam, viski falan mı içersin yoksa..." Ayken sözünü keserek "Hayır...Hayır. Alkol kullanmıyorum. Kahve türü var mı?" dedi.
"Şaka yapıyor olmalısın?" Ayken 'ı inceledikten sonra "Hayır şaka yapmıyorsun. Pekala." dedi şaşırarak. "Ben hemen hazırlayayım. Orta şekerli?"
"Evet."dedi gülümseyerek.
Jack bir yandan kahveyi hazırlayıp bir yandan da Ayken ile sohbet ediyordu. "Londra 'da bir kafen vardı. Neden buradasın? Yani kafe bırakılıp buraya gelinir mi hiç. Hiç doğru değil. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MELEZ EJDERHA
Khoa học viễn tưởngKacmak. "Gerceklerden kacamazsın. Hadi durma! Git. Ama gercekler karşına çıkacak. Istesende istemesende gercek bu. Ben senin babanim. Kaybolmuş gecmisinim." Ayken duyduklarını gözden gecirdi. İmkânsızdı. Ama karşısındaki insan degil bir ejderhaydı...