James's pov:
Üç Süpürge hep sesli olurdu. Çok fazla kişi olur, bazıları arkadaşlarıyla eğlenir, bazılarıysa sessizce köşeye çekilir dert yaparlardı.
Kısacası, düşünmek için iyi yer değildi.
Bir yanım Üç Süpürge'ye gitmek, Rosmerta'nın okula haber etmeyeceğinden emin olduğumdan sessizce bir kenarda oturup birkaç kadeh Ateşviskisi içerek halime üzülmek istiyordu. Diğer yanımsa Domuz Kafası'na gitmem gerektiğini, ne kadar istesem de bana Ateşviskisi vermeyecek olan Aberforth'tan biraz kenarda oturup, sessiz mekanda düşünmem gerektiğini söylüyordu.
İrademin son kırıntılarını topladım ve Domuz Kafası'na çevirdim adımlarımı.
Soğukta ve karanlıkta, adımlarım karın üzerinde izler bırakırken, Lily'nin beni ilk kez Quidditch antremanında izlemeye geldiği günü düşündüm. O beni sinir etmekten zevk alıyordu, bense onun bakışları altında eziliyordum. En sonunda süpürgeden düştüğümde benim yanıma koşmuştu.
Endişelenmişti. Bu da mı gerçek değildi?
Bütün bu zaman boyunca bir rüyayı mı yaşadım?
Domuz Kafası'nın beyin bulandırıcı bir şekilde gıcırdayan eski kapısını açıp içeri adım attım ve karı üzerimden silktim. Üzerimde sadece okul gömleği ve pantalonum vardı. Cüppemi bile almamıştım. Donuyor olmalıydım herhalde. Hissetmemem de bir şeydi.
Masanın arkasındaki Aberforth beni gördüğü zaman yılların karlarını taşıyormuş gibi beyazlamış kaşları çatıldı. Ama ardından herhalde zavallı, perişan, acınası ama o ne derse desin beni dışaramayacak kadar kararlı halimi inceledikten sonra, bir şey dememeye karar verdi ve elindeki kupayı silmeye devam etti.
Onun uzun sakalından ve masmavi gözlerinden, kanca burnundan ve başka birçok yönden Profesör Dumbledore'a benzeten bir ben olamazdım.
O bir itirazda bulunmadığı zaman, karanlık mekana girdim ve iki ayağının arasında bir örümcek toru olan masanın arkasında oturdum.
Aynı gün, Quidditch antremanında düşünce ve çocuklar beni Hastane Kanadı'na yollayınca Lily de ardımdan gelmişti. O an, Lily için sadece sürelik bir heves olmaktan korkmuştum. Bunun hemen biteceğinden korkmuştum. Şimdi de bitmişti işte.
Aniden önümde bir kupa belirdiği zaman irkildim. Kıpır kıpır mavi sıvının Ateşviskisi olduğundan şüphe etmiyordum. Başımı kaldırıp Aberforth'a baktığımda onun yüzü ifadesizdi.
"Hiç sormayacaksın sandım da."
İşte o an artık reşit olduğum ve Aberforth'un bana Ateşviskisi vereceği aklıma gelmişti.
"Hayır." dedim yine de, kupayı iterek, "Düşünmem gerek."
Aberforth'un yüzünde minik bir gülümseme belirdi gibi oldu. "Bu senin bildiğin Muggle alkolünden değil, evlat. Ateşviskisi düşünmeye yardım eder."
Aberforth kupayı yoşine bana doğru itti ve ben şaşkınca onun ardından bakarken pervaza, kupaları silmeye geri döndü.
Ben de kupadakini içtim.
Orada ne kadar süre geçirdim bilmiyorum. On dakika da olabilirdi, iki saat de. Ama tüm bu zaman boyunca ne yapabileceğimi düşünüp bir yandan Ateşviskisi içiyordum.
Aphrodite beni mahvetmek için gerekli olan her şeyi yapmıştı. Arkadaşlıklarımı bozmuş, yıllardır mükemmelleştirdiğim Quidditch takımımı mahvetmiş, sevdiğim okulumu son yılımda bana karşı çevirmiş, en sonda da, tam dayanabileceğimi düşünürken benden Sirius'u almış ve beni yıkmış ve son dokunuşla, yani Lily'yle beni mahvetmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Should Be Hard | Jily • Çapulcular
FanficSaf sevgi büyü değil, sihirdir. Ezelden vardır ve insan tarafından değiştirilmemiştir. ~Hippolyta Evenuck ★ Alışıldıktan biraz farklı bir Jily. ★ Harry Potter Fandomu.