" Sen delirdin mi? Nasıl böyle bir şey yaparsın?" Jace sinirle Isabelle'e bağırıyordu. Isabelle'in odasındaydılar. Isabelle'in şafşatlı odası parıldıyordu. Siyah renk duvarları ne kadar boğucu olsa da parlak pembe mobilyaları bunu bir nebze azaltıyordu. Isabelle umursamazca manikürli tırnaklarına baktı.
" İlk ayaklanan sendin." dedi bakışlarını Jace'e çevirerek. Jace şaşkınlıkla ona baktı.
" Bu aynı şey değil ve ayrıca bu tehlikeli bir durum." dedi ciddi bir sesle. Isabelle ipek beyaz bir kumaş geçirilmiş sandalyesinden kalkıp ağabeyin karşısına dikildi.
" Ne olduğunu bilmiyoruz. Her şey o kadar hızlı gelişiyor ki bu bana bile çok fazla. Ama eğer böyle bir şey varsa ...İnanmadığını sanıyordum?" dedi tek kaşını kaldırarak. Jace onun kalktığı sandalyeye çöküp ayaklarını kibirli bir şekilde masaya dayadı.
" Hala da inanmıyorum. Sadece kimsenin sesi çıkmayınca ben de . . ." Isabelle Jace'in sözünü kesti.
" Yalan söylüyorsun. İnanıyorsun ve Jace ciddi misin? Korkunç görevi üstlendik. Eğer gerçekse Idrıs'e gideceğiz ve bir sürü hazırlık sonrasında . . . " Ürperdi. " Gideceğimiz yer Beşinci Cadde falan olmayacak. Araf'a sürükleneceğiz. Asla dönmemek uğruna."dedi. Kırbacını kolundan çıkarıp masaya fırlattı. Jace boş gözlerle ona bakmaya devam ediyordu. İç çekerek ayağa kalkıp kapıya yürüdü ve aniden geri döndü.
" Clary'i bugün buraya gelmemeli. Her ne kadar bir kanıt olmasa korkacağına eminim ve bu en son ihtiyacımız olan şey. Onu Enstitü'den uzak tutmalısın." dedi. " Diğer konuya gelince de eğer öyle bir durun olursa sen hiç bir yere gitmeyeceksin." diye tısladı.
" Ne yani şimdi de Clary'nin koruması olarak mı atandım?" diye seslendi arkasından. Jace homurdandı.
" Bunu bana borçlusun. Bende bir süre Simon'a bakıcılık yapmıştım." dedi ve gölgeler arasında kayboldu. Isabelle pembe yatağına uzanıp saçlarının her yeri kaplamasına izin verdi. Simon. Onun Simon 'ı. Gözünden akan ılık sıvıyı silmeye yeltenmedi. Simon'ı özlüyordu. Hemde çok. Yaptığı aptalca anlamadığı espirilerini özlüyordu. Ölme ihtimali onu parçalıyordu. Eğer Simon da ölürse yarım bir parça kalacağını biliyordu. Böyle düşündüğü için de kendinden nefret ediyordu. Elinde olmadan Simon'a bağlanmıştı. Elini boynuna götürdü. Yakut kolyesi orada değildi. Simon'a vermişti. Tıpkı o günkü gibi. Ilık kolyeyi eline bırakmıştı. Ağlamamak için kendini zor tutmuştu. Simon ona gülümsemişti.
" Bunu alamam." demişti. " Iz, bu bir servet ediyordur."
Isabelle şaşkınlıkla irkilmişti. Simon o günü hatırlıyordu. Tuttuğu gözyaşlarını serbest bırakmıştı.
" Sadece ödünç veriyorum." demişti. " Seni tekrar görene kadar sende kalsın."
O kolyeyi küçük bir kutuda ona getirmeleri korkusunu bir türlü yenememişti. Kutuyu eline tutuşturup;
" Üzgünüz. Simon testlerde başarısız oldu .O hayatını kaybetti." demelerini her saniye bekleyip korkuyordu. Şimdi bile.
☠☠☠☠☠☠☠☠☠☠☠
Alec Magnus'un evinin önünde dikiliyordu. Dört saattir buradaydı ve ayakları şişmişti. Ama buna aldırmıyordu çünkü kendini cezalandırmak istiyordu. Magnus'ı terkettiği için. Yumruklarını sıktı. Bu tamamen Jace'in suçuydu.Saldırının olduğu gün Jace ona çıkışmıştı onu kışkırtmıştı.
" Magnus." demişti. " Bütün konsantrasyonunu bozuyor. Gölge Avcısı olduğunu bile unutturuyor sana." Alec şaşkınlıkla Isabelle'e bakmıştı. O da onaylar gibi bakışarını kaçırıyordu