3.Manolya

14 3 0
                                    

"Hayat hakkında yazabilmen için önce onu yaşaman gerek"
"Çünkü hikaye gerçekse, hiçbir yazı kötü değildir."

Bende yazmak istiyordum. Hayatı yazmak, ama ne yaşamıştım ki ne yazayım. Bu yüzdendi yaşama isteğim. Dolu dolu yaşama. Yaşayarak yaşama.

Şimdi ilk kez umudum vardı,yaşamak için. Yaşamayı bilen birini bulduğumu düşünüyordum. Tabi yaşayarak emin olacaktım. Yaşayacaktım.

O gün geçmiş eve geri dönmüştüm. Gün içinde de kayda değer bişey olmamıştı. Poyraz benimle konuşmamış,konuşmak istermiş gibi de durmamıştı. Alabildiğim tek bilgiler Kaan'ın sorduğu sorulardan alabildiği cevaplardı.
İzmir'den gelmişti Ankara'ya, ondandı güzel yüzü. Gerçi Ankara'lı biri gibi bakıyodu o ayrı. Babasıyla taşınmış ama annesiyle ilgili bir şey öğrenememiş Kaan. Bende fazlasını sormadım zaten. Çıkışta da görmedim,ne ara nasıl döndü bilmiyorum ama servisle dönmediği kesin çünkü 5 okul servisi vardı ve hiçbirinde görmedim.

Bende eve döndüm asık suratımla. Ev de de gülen yüz göremezsiniz zaten. Tipik Kılıçarslan malikanesi. Annem yine nemli gözlerle salonda oturuyor babam sa camda sigarasını içiyordu. Kendisinde ek bir organ görevi gören bu illetin benim çantamda da olduğunu bilseler kıyamet kopardı heralde. Neyse ki şuan beni sorguya çekemeyecek kadar meşguldüler,bende herzaman ki gibi annemin yanına gidip ne olduğunu bile sormadan ona sarıldım. Alışmıştım çünkü. Hep kavga ederler sonra babam içten görünen sahte bi özürle annemin gönlünü alırdı. Annem de herkesi kendi gibi zanneder hemen affederdi. Bense herzaman olduğu gibi karışmaz, olay tatlıya bağlandıktan sonra odamın yolunu tutardım. 17 senedir sessizdim, kopacak fırtınayı bekliyordum.

Yine odama döndükten sonra olduğum gibi attım yatağa kendimi. Sonra da batan güneş eşliğinde sevdiğim bi müziği açtım ve günlük rutinimi tamamlamak için düşünmeye başladım.
Saatler geçti düşünmem bitmedi.
Her şeyden azar azar düşündüm. Ama en çok onu düşündüm. Poyrazı. O mu acaba diye şüphelenmeden edemedim. "Odur dimi?" "Odur ya başka kim olacak." Kendi kendime yara açtım, kendi kendime merhem oldum. Herzaman ki gibi. Zaten bana kimse yara açamamıştı bugüne kadar. Denemiştim, hatta istemiştim bile. Ama kimse basit bi çizikten öteye gidemedi. Bende bunun bi lanet olduğunu düşünmeden edemedim.

Sabah okul formasıyla uyandığım da ne olduğunu idrak edemesem de gece uyuyakaldığımı anladım. Kimse bana bakmamıştı. Ne güzel.
Kırışan formaları giymek istemediğim için okulun şortunu giyip üstüne de siyah bi tshirt geçirdim. Saçlarımı da yandan salaş bi şekilde örüp bıraktım. Yüzünü yıkamaya bile üşenen ben bugün rimel sürdüm. Evet ben ve okul sabahı makyaj. Bu çocuk kesin oydu.
Havanın güzelliğine karşı koyamadım ve servisi beklemeden evden çıktım. Nasıl olsa birileri servis gelince haber verirdi. Müziğimi açıp Ankara güzünün hafif tatlı esintisiyle yürümeye başladım. Zaten okul da yakındı beni niye servise yazdırdıklarını da anlamamıştım ama neyse.
Köşeyi dönerken araba varmı diye kontrol etmek için arkamı döndüğümde siyah bi karaltı gördüm ama araba geçip gidene kadar gözden kaybolmuştu. Üstünde de durmadım zaten. Niye durayım?
Okula 15 dk içinde vardım ve varmaz olaydım diyerek girdim sınıfa. Ygs olduğu için herkes tipik ineğe bağlamıştı ve kapıyı gürültüyle açan bana da birazdan dalıcaklarmış gibi bi halleri vardı-bizimkiler hariç-. Gözüm ilk Su'ya gitti, beni görünce sıcak bi gülümsemeyle gözleriyle "yanıma biran önce gel" mesajı vermişti. Kaan'da ise "zaten test çözemiyorum olmayan konsantrasyonum gitti be" bakışını görünce kıkırdamadan edemedim. Kıkıdadığımda bir yüz daha bana döndü. Poyraz. Gözleriyle gözlerime baktı önce sonra da baştan aşağı süzdü. Aklından neler geçtiğini saptamak imkansız olsada sağdaki gamzesinin saliseliğine de olsa çıktığını farketmiştim. Sırama geçip oturduğumda derse koyuldum ve tam 2 ders hiç durmadan test çözdüm. Tenefüste Kaan'ı kahve almaya yolladım ve teste devam ettim. Tam çözerken silgim yere düştüğü için eğilmiştim ve aynı anda birinin daha eğildiğini farketmem de kısa sürmüştü. Bu koku.
Hani güzü beklersin, yağmur için. Aylar sonra seni bekletmekten sıkılır yağmur bi yağar ya hani, sonra toprağa karışır burnumuza gelir kokusu ozaman güzün geldiğini hissederiz. Hah işte, bu o kokuydu.
Ben kokudan sarhoş bi halde dururken sesi böldü halimi.

-Manolya?
-Efendim ne?
-Yani parfümün,Manolya mı kokuyor?
-Şey,evet. Bilmene şaşırdım.
-Bilirim.

Aslında gerçekten şaşırmıştım çünkü bilinen bir koku değildi. Annemi zorla bir parfümeriye götürmüştüm ve kendim hazırlatmıştım. Sırf o gün dinlediğim bir şarkı yüzünden.
"Koklamaya kıyamam, benim güzel manolyam." Ozamanlar öğrendiğim kadarıyla Manolya koklanınca solar ve kararırmış. Hoşuma gitmişti. Ben öyle değildim aslında, hemde hiç değildim. Yinede birisinin beni koklamaya kıyamamasını istemiştim. Manolya olmak istemiştim.
O yüzden Poyrazın bu bilgiyi bilmesine şaşırmıştım.

Silgimi bana uzatıp masaya kahve bırakmıştı, ne olduğunu anlayamadan Kaan'ın orda olmadığını farkettim. Aptal!
Çocuğa kahve aldırdım gibi olmuştu. Utançtan kızarıp bozardım, hemen arkama dönüp "Aslından Kaan'dan rica ettim ama sana yükledi heralde kusura bakma lütfen."

"Tam aksine ben söyledim. Sınıfa gelicektim nasıl olsa." Diyerek beni utançtan mutsuzluğa düşürdü.

-Biliyo musun, aslında Manolyayı sırf bir şarkı için parfüm yaptırdım.
-"Koklamaya kıyamam,benim güzel manolyam."

Manolyam demişti. Bana dememişti ama onun sesinden bana söylenmişti. Bugüne kadar dinlediğim onca kez yalandı bu şarkıyı. Onun bir cümlesiyle zirveyi görmüştüm ben. Tamamdı, bu parfümü bugün için yaptırmıştım.

-Biliyomuşsun.
-Biliyorum.

İşte yine bugünlük kotasını doldurmuştu. Sevmiyordu konuşmayı. Hoş bende sevmezdim ama onunla olursa hiç susmaya da bilirdim.

Akşam eve dönmek için yine servisi kullanmadım ve yürümeye koyuldum. Ana caddeye vardığımda Ankara trafiğine söverek zar zor ilerlemeye başladım. "Seneye ilk iş araba almalıyım."

Yolu yarıladığımda ayakkabımın azizliğine uğrayıp takıldım ama düşmeden kendimi toparladım. Daha yeşil yanıyo diye ayakkabıma bakmak için eğildiğimde hızla gelen ambulansı görmem zor olmuştu. Napıcağımı bilemez donar vaziyette annesini arayan küçük bir çocuk gibi etrafa bakınırken arkamdan bir kol beni belimden tutup çekti. Boyun girintisine çarptığım kişinin kim olduğunu anlamaya çalışırken bir şey farkettim.

Bu kokuyu biliyordum.

Ucuz RomanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin