Jungkook'un bana söylediği üç kelimelik cümleden sonra küçük çaplı bir şoka girmiştim. Fakat şuan farkında olduğum tek bir şey vardı. O da kesinlikle şuan yanaklarımın kızarmış olmasıydı. Kızarmıştım evet. Fakat neden? Neden herkes bana bakıyor? Şaşkın bir yüz ifadesiyle "Bana herbirinizin bakmasının sebebinin ne olduğunu sorabilirmiyim?" Dedim. Suga, "Aksine şuan sana bakmamamız pek mümkün değil gibi görünüyor " dedi. Bunu söyledikten sonra bütün üyeler gülmeye başladı. Olamaz. Ben az önce iç sesimle konuşuyordum ama. Ya da konuştuğumu zannediyordum. Ahh yeter sus iç sesim lütfen!
İç sesimle savaşımı bitirmemin ardından üyelere artık gitmem gerektiğini söyledim ve hepsine sırasıyla veda ettim. Suga, Jimin, J-hope derken sıra Jungkook'a gelmişti. Ancak Jungkook'a geldiğimde duraksamıştım. Jungkook bana ben ona bakıyordum. "Şunu artık kabul etmem gerek tamam ben daha önce birçok yakışıklı erkek gördüm ama bu çocuk özene bezene yaratılmış". Ahh ne diyorum ben! Herneyse. Jungkook'a normal bir ses tonuyla veda ettikten sonra seri bir şekilde BTS yurdundan ayrıldım.
Seul sokaklarında ilerlerken Jungkook'un söylediği cümle beynimde yankılanıyordu. "Acaba neden bunu söyleme gereksinimi duymuştu?" Ben dalmış bir şekilde yürümemi sürdürürken telefonumun çalması ile irkildim. Tanımadığım bir numara. Tanımadığım numaraları kesinlikle açmam. Telefonun kilit düğmesine basarak kapatmamdan kısa bir süre sonra tekrardan telefonum çalınca aynı numaranın aradığını gördüm. Açmaya karar verdim ve açma tuşuna basıp "Efend-" diyebildim. Sözümü yarıda kesen ses Mark'ın sesiydi. Sesinden anlaşıldığına göre endişeli bir hâli vardı. "Hemen şimdi han nehrine gel. Konuşmamız gerek" dedi. ve telefonu kapattı. Cidden durduk yere beni çağıramaz. Belli ki bir mesele var. Gitmeliydim. Ve gittim de.
Han nehrine vardığımda Mark'ın orada olduğunu gördüm. Kafasını çevirip beni gördüğünde ("medya") yanındaki banka oturmamı söyledi. Bu sırada hava gerçekten güzeldi. Biraz üşüten bir rüzgar saçlarımı dalgalandırıyordu. Gökyüzü tüm maviliğiyle beni etkilemeye yeterdi. Söze ilk ben başlayarak "Umarım bana söyleyecek olacağın şey merak ettiğim kadar vardır." cümlesini ona yöneltince yere dönük olan kafasını yukarı kaldırarak bana baktı. Yumuşak bir ses tonu ile; "Anlam veremiyorum. Açıkçası kızlardan hoşlanmam. Örneğin kendini üste çıkarmaya çalışan, egoist, kıskanç kızlar benim ilgi alanıma bile girmez. Ancak sen öyle değilsin. Sen farklısın Bong-cha. Cidden ben hayatımda senin kadar saf, temiz bir kız görmedim. Zaten bu dünyada da göreceğimi pek zannetmem. İstersen bana içinde bulunduğumuz saniyeden itibaren kız, küs veya hiç muhattap bile olma. Ama şu ki "Benim meleğim ol.."
Evet uzun bir zaman sonunda yeniden karşınızdayım. HATAM VARSA ÇOK ÖZÜR DİLİYORUM.UMARIM BEĞENİRSİNİZ. YORUM YAPIN LÜTFEN!!!!! SEVİLİYORSUNUZ😘
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BTS AND GOT7:GOOD AND BAD
FanfictionBong-cha isimli 16 yaşında bir kız annesini kaybediyor ve yeni okulunda maceralarla dolu BTS ve GOT7 üyeleri ile karşılaşıyor. Bakalım kim iyi kim kötü...?????