1. Bölüm: Ölümden Uyanış

1.1K 101 158
                                    

Multimedyada Phoenix.

Hikayenin tanıtım videosunu medyada bulabilirsiniz.

İyi okumalar.

***

GİRİŞ

Her sabah, başka bir kitaba uyanırız aslında. Yaşadığımız her gün, nefes aldığımız her an,  başka başka kitapların sayfalarındaki acı-tatlı hayat hikayelerine konu olur.

Hayatımız aynı zamanda bir filmdir de diyebiliriz. Başımızdan geçen her olay, başrolünü oynadığımız bu filmin farklı sahnelerini oluşturur.

Peki ya, düşündünüz mü hiç? Yaşanmış her bir şeyi, geçmişteki her bir anıyı asla unutmasaydık; sanki yeni yaşanmış gibi, hatta o olayı tekrar yaşıyormuşçasına en ince ayrıntısına varana dek hatırlasaydık ne olurdu?

İşte tam da bu durumun karşılığı; hipertimezi. Kısaca tanımıyla 'aşırı hatırlama' hastalığı. Araştırmalara göre dünyada bu durumda sadece yirmi ya da otuz insan bulunuyor. Hastalıktan muzdarip olan bu insanların ortak paydada birleştiği bir fikir var:
"Bu bir nimet değil, lanet!"

Düşünün, en kötü anılarınızı; ayrılıklarınızı, çaresiz olduğunuzu zannettiğiniz zamanları, başarısızlıklarınızı hatta küçük bir çocukken yere düşüp dizinizde hissettiğiniz acıyı bile...
Bunların bile hepsini birden anımsayamazsınız. Çünkü beynimiz; unutmayı seçer, hatırlamayı reddeder.

Hipertimezi ise unutmayı asla kabul etmez, insana hatıralarla işkence eder âdeta. Tekrar tekrar yaşatır; hem en mutlu anıları, hem de en büyük acıları. Sanki, o olayların gerçekleştiği zaman diliminin içindeymişçesine...

Onlarınki bir nevi açık yara.
Onların unutabilme gibi bir seçenekleri yok fakat şu da bilinen bir gerçek ki; sadece unutanlar iyileşir.
Ve tam da bu yüzden onlar, affetmek zorundalar. Yalnızca başkalarını değil, aynı zamanda kendilerini de...

-A.S.Ş.

1.BÖLÜM

Uçuyordum...

Tamam, geri alalım, aslına bakarsak düşüyordum.

Artık kontrolü benden tamamıyla çıkmış olan bedenim, aşağıya doğru karşı konulmaz bir hızla savruluyordu. Tenimi yakan rüzgârın dokunuşu, ölümümün yaklaştığını belli etmek ister gibi soğuktu.
Aynı anda hem yanıyor, hem de üşüyordum.

Birazdan yere çakılacaktım, sonrasında belki de karışacaktı ruhum rüzgâra, birkaç gün ardından da bedenim toprağa...

Ölüme kulaç atarken aklımdan geçen son cümlelerin böylesine şiirsel olması normal miydi? İnsanlar kendi sonlarıyla yüzleşirken mantıklı düşünebilir miydi?
İşte, meğer böyle garipmiş hayatın finali...

Her neyse, ya şu meşhur beyaz ışık neredeydi?

Belki de gözlerimi kapatmayı denemeliydim. En azından gözü açık gitmezdim bu sayede(!)

Evet, çok az kaldı... Sadece birkaç saniye içerisinde son nefesimi vereceğim.

Hoşçakal Alexis.
Hoşçakal Cihan.
Hoşçakalın Luna, Dorian ve Rocco...

Ah unutmadan, siz de hoşçakalın anne ve baba...

Gri rengin hâkim olduğu taş zeminle buluştuğum an, yerimde sıçrayarak gözlerimi açtım.

Karanlık neredeyse her yeri egemenliği altına almıştı, hava akımı oldukça basık ve soğuktu. Mide bulandırıcı tuhaf koku, yüzümü ekşitmemin yegâne sebebiydi. Nereden geldiğini tam olarak kestiremediğim zayıf ışık huzmesi, bulunduğum ortamı bir nebze olsun aydınlatmaya yetiyordu.

Atak: Saklı Gerçekler Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin