3. Bölüm: Bir Valiz Vakası

362 53 77
                                    

Multimedyada Phoenix, on altı yaşındayken.

Bölüm şarkısı: John Mayer - Say, medyada bulabilirsiniz.

İyi okumalar.

***

3. BÖLÜM

14 Ağustos 2008 , Perşembe.

Son beş dakikadır takılmış bir plak misali kendimi tekrarlıyordum.
O festivale gidecektim işte! Ne evhamlı annem, ne de otoriter babam buna engel olabilirdi. Biraz olsun eğlenmek herkes kadar benim de hakkımdı.
Aşırı korumacı ebeveynlere sahip olabilirdim evet, yine de kabul etmemeleri umrumda değildi.
Tanrı aşkına, ben tam on altı yaşındayım, kendi kararlarımı kendim verebilirim, istediğim zaman istediğim yere de gidebilirim.

"Gideceğim işte! Geç bile kaldım, hemen hazırlanmam lazım ."

Babamın yüzü sert bir ifadeye bürünmüştü artık. "Laftan anlamayacaksın, değil mi? Lanet olsun tıpkı annen gibisin!"

Bu kelimeler karşılığında bir hışımla oturduğu koltuktan bize dönen annemin delici bakışları, kaçınılmazdı elbette. Asıl nedenini çok iyi biliyordum da, herneyse...

"Bana öyle bakmayı kes, Vanessa." Babamın gereksiz parlayan öfkesi annemi de kapsıyordu artık.

Aslında ortamı yumuşatmaktı amacım; her ne kadar tersi sonuç aldığım bir girişim olsa da. "Ben hazırlanmaya başlayayım. Hava kararmadan geleceğim, ikinize de söz veriyorum. "

Bu sözümle beraber odama doğru yürümeye başlamıştım ki, babamın karşılığı beni çileden çıkarmaya fazlasıyla yetti. "Tamam. Seni ben bırakacağım, akşam da almaya gelirim."

"Çocuk değilim ya ben! Artık bu kadarı fazla, bana bu şekilde davranmaktan vazgeçin! Ah, lanet olsun. Tamam siz kazandınız, gitmiyorum festivale falan," kısa bir nefes aldıktan sonra öfkeyle bağırdım, "kahretsin!"

Babamın bakışları anlayıştan uzak bir yerde hiddet doluydu. "Benimle düzgün konuşacaksın!"

Annem ayağa kalkıp "Tom, sakin ol lütfen," dedi babamı yatıştırmayı umarak, "o daha çocuk sayılır."

Bu sözün ardından sinirle koşarak odama gitmiştim. Bir yandan da ağlamamı def etmeye çalışıyordum.
Nefret ediyorum! İkisinden de nefret ediyorum! Korkarım hiç bir zaman beni anlayamacaklar.
Keşke bu evden kurtulmanın bir yolu olsaydı, seve seve vazgeçerdim bu kahrolası hayattan.

Anında aklıma gelen şey, başka fikirleri de beraberinde getirdi.
Buradan kaçabilirdim...
Fakat sonra ne yapacaktım?
Belki part-time bir iş bulur, kazandığım parayla karnımı doyururdum, geceleri de dışarda bulduğum herhangi bir bankta uyuyakalırdım.
Evsiz olmak; şu an için, bir yuvaya sahip olup da aile bağlarının kuvvetli olmamasından daha cazip görünmüştü.

Kalktım ve yatağımın altından orta boy valizimi çıkardım. Karşı duvardaki büyük dolabı açıp elime geçen ilk şeyleri tıktım içine. Fazla ıvır zıvıra gerek yoktu, ihtiyacım dışındakiler sadece ağırlık yapardı. Nasılsa eşyalarımı koyacak bir yerim de olmayacaktı. Anne ve babamın, o koca kalplerinde benim sevgimi koyacak yer bulamadıkları gibi.
Bunları düşünmemeye çalışarak odamda gözlerimi gezdirdim.

Komodinin üstündeki telefonumu cebime; kulaklığımı ve şarj aletini valize tıktım. En son okumaya başlayıp da yarısında kaldığım son kitabı almayı da ihmal etmedim tabii ki. -kitaplar için her zaman yer vardı- Gardırobu açıp yağmurluğumu  aldım,  öyle ki ağustos ayında olmamıza rağmen. Boston'ın havasına pek güven olmazdı çünkü. Olur da yağmur yağarsa, dışarda iliklerime kadar ıslanıp zatürre olmak, isteyeceğim en son şey olurdu.

Atak: Saklı Gerçekler Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin