5. Bölüm: Ne İstediğine Dikkat Et

290 30 52
                                    

Multimedyada Mia.

Bölüm şarkısı: Muse - Time is Running Out, medyada bulabilirsiniz.

İyi okumalar.

***

5. BÖLÜM

Neden hep ben neyi öngörsem tersi oluyordu? Cidden ağzımdan bile çıkmayan bir sözle imtihan oluyordum. Sadece düşünmüştüm, tanrı aşkına.
Siz siz olun, bir insan hakkında peşin hüküm vermeyin, sonradan pişman olursunuz, aklınız başınıza gelir.

Bir konuda karar verirken, seçim yaparken çok iyi düşünün.
Evet, kesinlikle iyi düşünün çünkü sonuçlarından pek de memnun kalamayabilirsiniz. Tıpkı, benim şu an içinde bulunduğum durum gibi.

Zamanı geri almanın bir yolu yok mu tanrı aşkına? Çok değil, sadece yarım saat kadar geri...

"Hey, onu bırak. Yerini değiştirme, o orada iyiydi! Ya duymuyor musun beni? Dağınıklığın içinde bir düzenim var benim!" Bu kızı beni aldırtmak için değil de çıldırtmak için gönderdiklerini düşünmeye başlıyordum. Bir insan ne kadar titiz olabilir cümlesinin tam olarak karşılığıydı adetâ.

Bez tutmayan elini beline koydu - tahmin edersiniz ki bez için sevdiğim bir tişörtümü de feda etmiştim- ve o çok bilmiş tavrını benden esirgemeden konuşmaya başladı. "Sen bu pisliğin içinde nasıl yaşayabiliyorsun merak ediyorum. Ben şu an sadece kabasını alıyorum hem. Köpek bağlasan durmaz buraya, mikroplar halay çekiyor resmen!" Hayır söylediklerindeki hakaretvâri içeriğe takılmamıştım, asıl mesele; deyimleri ne ara öğrenmişti bu kız ?! Konuşmasındaki hafif Amerikan aksanı olmasaydı karşı dairedeki teyzeyle kapışırdı bu haliyle.

"Yahu, bir durur musun? Seni bu titizlikle herhangi bir görevde düşünemiyorum. Gerçi daha tam teşekküllü bir ajan da sayılmazsın ya." Yüzüne vurmak hoşuma gidiyordu, bazı zamanlar sinir bozucu bir insandım kabul ediyorum, hatta çoğu zaman. "Mikroplar mikropluğundan utandı, bırak artık şuraları toplayıp silmeyi."

Dediklerimi hiç duymamışçasına pencereye doğru ilerledi ve camları açtı. "Kaç gündür havalandırmıyorsun burayı?"

"Ah, sen ciddi misin?"

Otuz dakika önce...

"Seni buraya, benim için yolladılar..."

"B-ben, ben seni tanımıyorum bile!"
Ürkek cümlesi, korkunun ve endişenin getirdiği kekelemelerle bezeliydi. Yalan söylediği o kadar belli oluyordu ki...
Daha çaylak olduğunu anlamam için başka herhangi bir belirtece gerek yoktu; yalan söyleyemeyen bir casus...
Biraz önce soygunu engelleyerek gücünü sergilemişti fakat her şey bununla bitmiyordu işte, bu yaptığı bir CIA ajanının yapabileceklerinden, sadece buz dağının görünen kısmıydı.
Gerçekten daha iyisini bulamamışlar mıydı, yoksa bana layık mı görmemişlerdi? Bu küçük kızı her türlü alt edeceğimi çok iyi bildiklerine emindim. Neydi amaçları?

"Bak küçük kız, inkar etme CIA'dan olduğunu biliyorum. Şimdi benimle gelecek ve bana ne istediklerini bir bir anlatacaksın." Belinin oralarda gelecek herhangi bir hamleye karşı hazırda tuttuğum bıçağı, ona gösterecek şekilde ortaya çıkardım. "Anladın mı?"

Başını aşağı yukarı hızlıca sallamakla yetindi, ona sorgulayıcı bir tavırla baktığımda "Evet, anladım." diye ekleyiverdi çabucak.

"Güzel."

Bıçağı belime sıkıştırdım ve ceketimin onu gizlemesine izin verdim. Kıza beni takip etmesini işaret ettiğimde önce dursa da sonra adımlarıma ayak uydurdu.
Ne için geldiğimi unutacaktım neredeyse. Kasaya yakın bir yere bırakmış olduğum içi aldıklarımla dolu alışveriş poşetlerinin birkaçını kıza uzatıp kalanları da kendim aldım, taşımaya başladık. Kız neye uğradığını şaşırmış gibi gözükse de sesini çıkarmamaya kararlı gibiydi. Bu iyiydi işte, konuşan insanlar başımı ağrıtır.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Dec 13, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Atak: Saklı Gerçekler Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin