Bu bölümdeki iki ayet ve on dokuz hadis-i şeriften, zalimlerin yani yaratılış maksatları dışında hareket edenlerin hiçbir dostlarının ve sözü dinlenecek hiçbir şefaatçilerinin ve yardımcılarının olmayacağını, zulüm ve cimrilikten sakınmak gerektiğini, kıyamet günü boynuzsuz koyun için boynuzlu koyundan kısasla hakkının alınacağını, Rasulullah’ın Deccali nasıl tarif ettiğini, müslümanın müslümana kanı, malı ve ırzının haram olduğunu, bir kara toprağa zulmen sahip olana yedi kat yerin kıyamet günü boynuna geçirileceğini, Allah’ın bu dünyada zalimlere mühlet verdiğini ama yakalayınca da kıskıvrak yakaladığını, mazlumun bedduasından sakınmak gerektiğini, devlet memurlarının aldığı hediyenin rüşvet ve zulüm olduğunu, kul hakkı olan kimselerin kıyamet günü günah ve sevapların takas edilmesi ile ödeştirme yapılacağını, müslümanın elinden, dilinden kimsenin zarar görmeyeceği kimse olduğunu, muhacirin ise Allah’ın yasaklarından uzak olan kimse olduğunu, savaşta elde edilen ganimetten çalan kimselerin cehennemlik olduğunu, veda hutbesinden bir bölümü, yeminle bir müslümanın hakkını yiyen kimseye Allah’ın cennetini haram kılacağını, tahsildarlık yapan bir kimse iğne kadar bile bir şeyi zimmetine geçirirse bunun hıyanet olduğunu, şehitliğin kul borcu dışında her şeye keffaret olduğunu, gerçekten müflis kimsenin kıyamet günü alacaklılarına sevaplarını vererek sevabı tükenen kimse olduğunu, haksız yollarla hüküm veren kimseyi aldatıp başkasının hakkını gasbedenin cehennemlik olduğunu öğreneceğiz.
[1]
“... O gün yaratılış gayesi dışında sürdürenler ne bir dost bulacaklar ne de sözü dinlenecek bir şefaatçi.”
(Mü’min: 40/18)
“... Yaratılış gayelerine aykırı yaşayanlara hiçbir yardımcı da yoktur.”
(Hacc: 22/71)
205.
Câbir radıyallahu anh’ den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Zulümden sakınıp kaçınınız. Çünkü zulüm, kıyamet gününde zâlime zifiri karanlık olacaktır. Cimrilikten de sakınınız. Çünkü cimrilik sizden önceki ümmetleri helâk etmiş, onları birbirlerinin haksız yere kanlarını dökmeye, haramlarını helâl saymaya sevketmiştir.”
[2]
*
Zulmün en güzel tarifı: Yaradılış gayesi dışında yaşamak demektir. Haddi aşmak başkalarının hukukuna tecavüz etmektir. Zulüm kıyamet günü karanlıklarda kalmak demektir. Cimriliğin en şiddetli olanına da şuh denilir ki her işte ve her konumda cimri davranmak demektir. İsra: 17/29 ve 100 ayetlerde bu durum en güzel biçimde açıklanır. İnsanlar cimrileştikçe yeryüzünde fakirle zengin arası açılmış olur bu mesafe çoğaldıkça da zulüm her çeşidiyle toplumlarda görülmeye başlar. Bugünkü toplumlarda olduğu gibi zulme sebeb ve vasıta olmak ta aynen günahtır. Zulüm ve cimrilik dinden sapmanın önde gelen sebeblerindendir.
[3]
206.
Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kıyamet gününde, haklar sahiplerine mutlaka verilecektir. Hatta boynuzsuz koyun için, boynuzlu koyundan kısas alınacaktır.”
[4]
*
Bu hadis kıyamet günü hayvanların da mahşer yerine getirileceğine delildir. Tekvir: 81/5 de olduğu gibi yani kıyamet günü her türlü hak, hak sahibine verilecektir. Kendilerine teklif yüklenmeyen hayvanlara böyle adil davranılırsa her hareketinden sorumlu olan insana yapılacak muamelenin ne derece adil olacağı kolayca anlaşılabilir. O gün bu adaleti ve dehşetli manzarayı gören kafirler keşke toprak olsaydık diyecekler. Nebe: 78/40 ayetinde belirtildiği gibi.
[5]
207.
İbni Ömer radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem aramızda iken Vedâ haccı’ndan söz ediyorduk, ama Vedâ haccı’nın ne olduğunu bilmiyorduk. Nihayet, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Allah’a hamd ve senada bulundu, sonra da deccâldan bahsederek onun hakkında uzunca bilgi verdi. Şunları söyledi:
“Allah Teâlâ’nın gönderdiği her peygamber, ümmetini deccâl konusunda uyarmıştır. Nuh ve ondan sonraki peygamberler, ümmetlerini bu konuda uyarıp sakındırdılar. Şüphesiz ki o sizin aranızda çıkarsa, onun durumu ve hali size gizli kalmaz. Rabbinizin tek gözü kör olmadığı size gizli kalan, bilmediğiniz bir şey değildir. Deccalin ise, sağ gözü kör olup, sanki salkımından dışarı fırlamış yaş bir üzüm tanesi gibidir. Uyanık olunuz! Allah Teâlâ birbirinizin kanlarını ve mallarını, şu ayınızda bugününüzü haram kıldığı gibi, birbirinize haram kılmıştır. Dikkat ediniz, sizlere tebliğ ettim mi?”
Ashâb–ı kirâm:
– Evet tebliğ ettin, dediler. Peygamberimiz:
–”Allahım! Şahit ol”
diye üç defa tekrarladı. Sonra da:
“Size yazık olur, bakınız, sakın benden sonra birbirinizin boynunu vurup da küffara dönmeyiniz”
buyurdular.
[6]
208.
Âişe radıyallahu anhâ’ dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kim bir karış mikdarı bir yere haksız olarak zulümle sahip olursa, o yerin yedi katı boynuna geçirilir.”
[7]
*
Bir kimsenin arazisine tecavüz ve malını gasbetmek de en büyük zulümlerdendir. Her zulmün olduğu gibi bunun da kıyamette cezası şiddetlidir. Bugün kırsal kesimlerde çok olarak rastlanan arazi tecavüzleri ve bunun neticesinde ortaya çıkan pek çok kötülük ve kan dökmeleri kırgınlık ve dargınlıkları önlemek için bu işin ahiretteki cezası hatırlatılmış ve ne büyük bir zulüm işlendiği ortaya konulmuştur.
[8]
209.
Ebû Mûsâ el–Eş’arî radıyallahu anh’ den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Hiç şüphesiz Allah zâlime mühlet verir. Onu yakalayınca da kaçmasına fırsat vermez.”
Sonra şu âyet–i kerîmeyi okudu:
“Rabbin, zâlim bir kasaba halkını yakalarken işte böyle yakalar. O’nun yakalaması gerçekten çok acı ve çetindir.”
(Hûd: 11/102)
[9]
*
Allah kötülüklerinden belki vazgeçerler diye tevbe ederler ve pişmanlık duyarlar diye süre tanır, bazılarının ise cezalarını kıyamete tehir eder. Bunun için bkz. Al-i İmran: 3/178, İbrahim: 14/42, Al-i İmran: 3/196, 197.
[10]
210.
Muâz radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem beni (yönetici olarak Yemen’e) gönderdi ve şunları söyledi:
“Sen kitap ehli olan bir topluma gidiyorsun, Onları, Allah’dan başka ilah olmadığına ve benim Allah’ın Resûlü olduğuma şahitlik etmeye dâvet et. Eğer onlar, bu dâvete uyup itaat ederlerse, Allah’ın kendilerine her bir gün ve gecede beş vakit namazı kesin olarak farz kıldığını bildir. Şayet buna da itaat ederlerse, Allah Teâlâ’nın, zenginlerinden alınıp fakirlerine verilmek üzere, kendilerine zekâtı mutlak surette farz kıldığını bildir. Buna da itaat edip uydukları takdirde, onların mallarının en gözde ve kıymetli olanlarını almaktan sakın. Mazlumun bedduasını almaktan da son derece çekin, çünkü onun bedduası ile Allah arasında bir perde yoktur.”
[11]
211.
Ebû Humeyd Abdurrahman İbni Sa’d es–Sâidî radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Ezd kabilesinden İbni Lütbiyye denilen bir adamı zekât toplamak üzere görevlendirmişti. Bu zât vazifesini yapıp Resûlullah’ın huzuruna gelince:
Şu mallar sizindir, şunlar da bana hediye edilenlerdir, dedi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem minberde ayağa kalkdı ve Allah’a hamd ü senâdan sonra şöyle buyurdu:
“Size söyleyeceğime gelince: Allah Teâlâ’nın benim idareme verdiği işlerden birine sizlerden birini görevli tayin ediyorum, sonra da o kişi dönüp geliyor ve bana diyor ki:
Şunlar size ait olanlardır; şunlar da bana hediye edilenler.
Eğer o kişi sözünde doğru ise, babasının veya anasının evinde otursaydı da kendisine hediyesi gelseydi ya! Allah’a yemin ederim ki, sizden biriniz haksız olarak bir şey alırsa, kıyamet gününde o aldığı şeyi yüklenmiş vaziyette Allah’ın huzuruna çıkar. Ben sizden herhangi birinizin, Allah’ın huzuruna böğüren bir deve veya bir inek yahut da meleyen bir koyun yüklenmiş vaziyette mi çıkacağınızı kesinlikle bilemem.”
Sonra Resûlullah koltuklarının altının beyazı görülecek kadar ellerini yukarıya kaldırıp:
“Allahım! Tebliğ ettim mi?”
buyurdu.
[12]
*
Devlet işiyle uğraşanların aldıkları hediyeler de rüşvettir. Adı hediye olsa bile caiz değildir. Rasulullah bu gerçeği ashabına duyurmuş ve sonunda da tebliğ ettim mi diyerek dikkatleri çekmiştir. Yani devlet memurlarının işlerini yaparken alacakları her şey haramdır, ganimetten mal çalmak gibi günahtır.
[13]
212.
Ebû Hüreyre radıyallahu anh’ den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kimin üzerinde din kardeşinin ırzı, namusu veya malıyla ilgili bir zulüm varsa altın ve gümüşün bulunmayacağı kıyamet günü gelmeden önce o kimseyle helalleşsin. Yoksa kendisinin sâlih amelleri varsa, yaptığı zulüm mikdarınca sevaplarından alınır, (hak sahibine verilir. ) Şâyet iyilikleri yoksa, kendisine zulüm yaptığı kardeşinin günahlarından alınarak onun üzerine yükletilir.”
[14]
*
Müslümanın her türlü zulüm ve haksızlıktan uzak durması gerekir. Bilerek veya bilmeyerek zulüm ve haksızlık yapmış olan bir kimse haksızlık ettiği kimselerle bu dünyada helallaşıp hesaplaşmalıdır. Çünkü kıyametteki hesaplaşma sevapların alınması veya günahların karşı tarafa yüklenmesi şeklinde olacaktır. İlahi adalet gereği kıyamette böyle yapılacaktır.
[15]
213.
Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ’ dan rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Müslüman, dilinden ve elinden müslümanların zarar görmediği kimsedir. Muhâcir ise, Allah’ın yasakladığı şeylerden uzak duran kimsedir.”
[16]
*
İnsanoğlunun en çok kullandığı el ve dil ve bunlarla yapılan zararlar ve kötülüklerden uzak durulması emredilen hadisimiz gerçek mümin olma özelliğini bize kazandırmayı hedefliyor. Gerçek fazilet kötülüklerden uzak durmaktır.
*
Muhacir ise önce günah ve suçlardan uzak durup müslümanca yaşıyamıyacağı bölgeden yaşayabileceği yere göç etmektir. Kişi hayatı boyunca günah ve kötülüklerden uzak durmak durumundadır. Gerekirse vatanını da terkedecektir.
[17]
214.
Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhüma şöyle dedi:
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in seferde bazı yükleme hizmetlerini gören ve kendisine Kirkire denilen bir adam vardı. Adam öldü. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
“O cehennemdedir”
buyurdu.
Sahâbe gelip adamın evindeki eşyalarına baktılar; ganimet malından çaldığı bir abâ buldular.
[18]
*
Rasulullah (s.a.v.) efendimize Kur’an dışında da vahiy gelmiştir. Bu gaybe dair haberi ile bu kimsenin paylaşılmadan önce ganimet malından bir şey çalması ve bu büyük günahtan dolayı da cehennemlik olması bildiriliyor. Ganimet, İslam devletinin geneline ait bir maldır. Bu genel mala ihanet ve onu çalmak büyük günahlardan olup cezası cehennemdir.
[19]
215.
Ebû Bekre Nüfey’ İbni Hâris radıyallahu anh’ den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Zaman, Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü şekliyle dönmektedir. Bir yıl on iki aydır. Bunlardan dördü haram olan aydır. Üçü birbiri ardınca gelen, zilkade, zilhicce ve muharremdir. Biri ise cemaziyelâhir ile şâbân arasında bulunan ve Mudar kabilesinin daha çok değer verdiği receb ayıdır. ” Peygamberimiz:
– “Bu hangi aydır?”
diye sordu. Biz:
– Allah ve Resûlü daha iyi bilir, dedik. Bunun üzerine Hz. Peygamber sustu. O kadar ki, biz aya başka bir ad vereceğini zannettik.
–”Bu ay zilhicce değil mi?”
dedi, biz:
– Evet, dedik.
– “Bu hangi beldedir?”
diye sordu, biz:
– Allah ve Resulü daha iyi bilir, dedik. Bunun üzerine Hz. Peygamber bir süre sustu. Biz, bu şehre başka bir ad vereceğini zannettik:
– “Burası Belde–i Haram (Mekke) değil mi?”
dedi, biz:
– Evet, dedik.
– “Bu hangi gün?”
diye sordu, biz:
– Allah ve Resûlü daha iyi bilir, dedik. Bir müddet sustu. Öyle ki biz o güne başka bir ad vereceğini zannettik.
– “Bugün kurban günü değil mi?”
dedi, biz:
– Evet, diye cevap verdik. Sonra Resulullah sözlerine şöyle devam etti:
“Şüphesiz ki, sizin kanlarınız, mallarınız, ırz ve namusunuz, şeref ve haysiyetiniz, şu gününüzün, şu beldenizin ve şu ayınızın haram olduğu gibi, birbirinize haram kılınmıştır. Rabbinize kavuşacaksınız ve o size amellerinizi soracak. Sakın benden sonra birbirinizin boynunu vurarak kâfirlere dönmeyiniz. Dikkat ediniz! Burada bulunanlar bulunmayanlara sözlerimi ulaştırsın. Umulur ki, sözlerim kendilerine ulaştırılan bazı kimseler, sözümü işiten bazı kimselerden daha iyi anlayıp koruyabilirler.”
Hz. Peygamber, sonra:
– “Dikkat edin, tebliğ ettim mi?”
diye sordu, biz:
– Evet, diye cevap verdik. Resûl–i Ekrem:
– “Allahım! Şahit ol”
buyurdular.
[20]
*
Veda haccındaki son hutbede cahiliye döneminin her türlü inanç ve amelleri İslamla ortadan kaldırılmıştır. Birbirinin boynunu vurmak kafir adeti olup müslüman müslümana silah çekemez öldüremez. İslamı tebliğ etmek her müslümanın başta gelen vazifelerindendir. Rasulullah dikkatleri çekmek için veya konunun önemini bildirmek için Tebliğ ettim mi sorusunu sorar ve Allah’ı da şahid tutardı. Bu hutbede de önemli konular anlatılıp aynı şekilde sorulmuştur.
[21]
216.
Ebû Ümâme İyâs İbni Sa’lebe el–Hârisî radıyallahu anh’ den rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Yemin ederek bir müslümanın hakkını alan kimseye, Allah cehennemi vâcip kılar, cenneti de haram eder.”
Bir adam dedi ki:
– Ya Resûlallah! Şayet o küçük ve değersiz bir şey ise?
Bunun üzerine Peygamberimiz:
“Misvak ağacından bir dal bile olsa böyledir”
buyurdu.
[22]
217.
Adî İbni Amîre radıyallahu anh şöyle dedi:
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’ in şöyle buyurduğunu duydum:
“Mal tahsili için memur tayin ettiğimiz bir kimse, bizden bir iğneyi veya ondan daha küçük bir şeyi gizlese, bu hıyanet olur ve o şeyi kıyamet günü getirir.”
Bunun üzerine ensardan siyah tenli bir adam ayağa kalktı, –ben sanki onu görüyor gibiyim–:
– Ya Resûlallah! Benden görevlendirmeni geri al, dedi.
Peygamberimiz:
– “Sana ne oldu?”
buyurdu. Adam:
– Senin söylediklerini işittim, dedi. Peygamber efendimiz:
– “Ben o sözü şimdi de söylüyorum: Sizden kimi mâlî bir göreve tayin edersek, o malın azını da çoğunu da getirsin. O maldan kendisine verileni alır, yasaklanandan ise vazgeçer.”
[23]
*
İslami devlette görev almaya düşkün olmamak, ancak vazife verilmişse bunu dürüst biçimde yerine getirmek İslamın önemli kurallarındandır. İslami devlette görevli memur ve işçi ücreti ve maaşı dışında bir şey alma hakkına sahip değildir.
[24]
218.
Ömer İbni Hattâb radıyallahu anh şöyle dedi:
Hayber Gazvesi günü idi. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabından bir grup geldi ve:
– Falanca şehittir, falanca da şehittir, dediler.
Sonra bir adamın yanından geçtiler:
– Falanca kimse de şehittir, dediler. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Hayır, ben onu, ganimetten çaldığı bir hırka –veya bir abâ– içinde cehennemde gördüm”
buyurdu.
[25]
*
Ashabın savaşlardaki şehidleri haber vermelerinin sebebi imrenme duygusundandır. Çünkü Ashab Bakara: 2/154 ayetini çok iyi biliyorlar ve o ölümsüzlerden olmayı istiyorlardı. Amme malı ve kul hakkı dışındaki tüm günahlara keffaret olan şehitliğin ne kadar yüce bir makam olduğu bildirilmiştir.
[26]
219.
Ebû Katâde Hâris İbni Rib’î radıyallahu anh’ den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ashâbın arasında ayağa kalkarak, onlara, Allah yolunda cihadın ve Allah’a imanın amellerin en üstünü olduğundan bahsetti. Ashâbdan bir kişi ayağa kalkarak:
– Ya Resûlallah! Eğer ben Allah yolunda öldürülürsem, bu şehitlik benim günahlarıma keffâret olur mu, ne dersiniz? diye sordu. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
“Evet, eğer sabrederek, karşılığını sadece Allah’tan umarak, cepheden kaçmaksızın Allah yolunda öldürülürsen, günahlarına keffâret olur”
buyurdu.
Sonra Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem :
– “Nasıl demiştin?”
diye sordu. Adam:
– Eğer ben Allah yolunda öldürülürsem, bu şehitlik benim günahlarıma keffâret olur mu, ne dersiniz? demiştim.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Evet, eğer sen sabrederek, ecrini sadece Allah’tan bekleyerek ve cepheden kaçmaksızın, Allah yolunda öldürülürsen, günahlarına keffâret olur. Ancak borçların bunun dışındadır. Bunu bana Cibrîl söyledi”
buyurdu.
[27]
220.
Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
“Müflis kimdir, biliyor musunuz?”
diye sordu. Ashâb:
– Bizim aramızda müflis, parası va malı olmayan kimsedir, dediler. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
“Şüphesiz ki ümmetimin müflisi, kıyamet günü namaz, oruç ve zekât sevabıyla gelip, fakat şuna sövüp, buna zina isnâd ve iftirası yapıp, şunun malını yiyip, bunun kanını döküp, şunu dövüp, bu sebeple iyiliklerinin sevabı
şuna buna verilen ve üzerindeki kul hakları bitmeden sevapları biterse, hak sahiplerinin günahları kendisine yükletilip sonra da cehenneme atılan kimsedir” buyurdular.
[28]
*
Gerçek iflas eden dünyada malı, mülkü, serveti, makamı, atı, arabayı kaybeden kimse değildir. Çünkü bu iflas ölümle bitebilir veya tekrar zengin olmakla telafi edilebilir, ama gerçek müflis hadiste bildirilen kimsedir. Çünkü orada o kimse tamamen mahvolmuş ahirete götürdüğü sevap, hayır ve hasenattan hiç bir şeyi kalmamıştır. Çünkü hepsi alacaklıları olan kimselere verilip yetişmeyen yerde de o kimsenin günahları buna yükletilmiştir ki işte gerçek iflas da budur. Allah İslam ümmetini böyle olmaktan muhafaza buyursun, Amin!...
[29]
221.
Ümmü Seleme radıyallau anhâ’ dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Ben sadece bir beşerim. Sizler bana yargılanmak üzere geliyorsunuz. Belki sizin biriniz, delilini getirmekte diğerinizden daha becerikli ve daha üstün anlatımlı olabilir. Ben de dinlediğime göre o kimsenin lehinde hüküm veririm. Kimin lehine kardeşinin hakkını alıp hüküm vermişsem, ona cehennemden bir parça ayırmış olurum.”
[30]
*
Gerçekten de peygamberimiz bizim gibi bir insandır. İbrahim: 14/11, Kehf: 18/110, Fussılet: 41/6. Her insan gibi peygamberimiz de Allah bildirmedikçe gaybı ve olayların arka planını bilemez ve böylelikle de başkaları gibi görünürdeki hale göre hükmetmesi gerekmektedir. Bunun için şahidlerin ifadesi belgeler, deliller ve yemin gibi esaslara dayanarak hüküm vermekle mükellef kılınmıştır. Peygamberimiz din olarak bir şeyde yanılırsa bu hemen Allah tarafından düzeltilir ve hata üzere bırakılmaz. (Abese: 80/1, En’am: 6/52, Hud: 11/29, Şuara: 26/114’de olduğu gibi) (Ebu Davud Akdiye 7)’de geçen bir hadiste: “Ben bana vahiy indirilmeyen konularda aranızda kendi görüşümle hükmederim.” Peygamberimiz peygamberliği tebliğde haramları işlememekte ve günaha düşmeme de masumdur. Allah tarafından korunmuştur, böyle bir hataya düşerse anında hatası düzeltilir. Ama vahiy nazil olmayan konularda görünüşe göre ve şeriatın gösterdiği kaide ve kurallara göre hüküm verilir. Bu hüküm zahire göre verilmiş uygun ve adil bir hükümdür. Kişi ve şahitler yalan söylemiş, yalan yere yemin etmişler ve sahte belgeler kullanmışlarsa, hüküm veren peygamber bile olsa verdiği hükümde hata etmiştir, denilemez. Böylece haksız yollardan biriyle başkasının hakkını yiyen kimse cehennemi hak eder.
[31]
222.
İbni Ömer radıyallahu anhümâ’ dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Haram kan dökmediği müddetçe mü’min, Allah’ın rahmetini ummaya devam eder.”
[32]
*
Nisa: 4/93 ayetinde belirtildiği gibi haksız yere cana kıymak büyük günahlardan olup bu günahı işleyenin yeri cehennemdir. Ama yine de Zümer: 39/53 ve Hıcr: 15/56’da beyan edildiğine göre dinimizde Allah’tan ümid kesme yasaklanmış olup tevbe kapısının daima açık olduğu bildirilmiştir. (13 ve 24 hadisler arasına bilhassa 20 numaralı hadise bakınız.
[33]
223.
Hamza’nın eşi Havle Binti Sâmir el–Ensârîye radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’ in şöyle buyurduğunu işittim:
“Şüphesiz ki, haksız olarak Allah’ın malını kullanan kimseler, kıyamet gününde cehennemi hak ederler.”
[34]
*
İslam devletinin hazinesinden veya ganimet mallarından zekat, haraç, cizye gibi gelirlerden haksız yere hangi yollarla olursa olsun elde edilen ve yenilen tüm mallar haramdır, cezası da cehennemdir. Çünkü bunlar kamu malları olup bunlarda toplumun her ferdinin hakkı vardır, dolayısıyle bunlar kul hakkıdır, cezası ise cehennemdir.
[35]
[1]
Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 87
[2]
Müslim, Birr 56.
İleride 563’te tekrar gelecektir.
[3]
Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 87
[4]
Müslim, Birr 60. Ayrıca bk. Tirmizî, Kıyâmet 2.
[5]
Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 88
[6]
Buhârî, Meğâzî 77. Bir bölümü için bk. Müslim, Îmân 274, Fiten 100.
Benzeri uzunca 215 ve 698’de gelecektir. Deccalle alakalı 1810-1821 arası hadisler okunmalıdır.
[7]
Buhârî, Mezâlim 13, Bed’ül–halk 2; Müslim, Müsâkât 139–142. Ayrıca bk. Tirmizî, Diyât 21.
1507’de tekrar gelecektir.
[8]
Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 88
[9]
Buhârî, Tefsîru sûre (11); Müslim, Birr 61. Ayrıca bk. Tirmizî Tefsîru sûre (11); İbni Mâce, Fiten 22.
[10]
Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 88
[11]
Buhârî, Zekât 41, 63, Meğâzî 60, Tevhîd 1; Müslim, Îmân 29, 31. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Zekât 5; Tirmizî, Zekât 6; Nesâî, Zekât 46; İbni Mâce, Zekât 1.
1077’de tekrar gelecektir.
[12]
Buhârî, Hiyel 15, Zekât 3, Hibe 17, Cihâd 189, Eymân 3, Ahkâm 24; Müslim, İmâre 26–27. Ayrıca bk. Ebû Davûd, İmâre 11; Nesâî, Zekât 6.
[13]
Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 89
[14]
Buhârî, Mezâlim 10, Rikak 48.
[15]
Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 89
[16]
Buhârî, Îmân 4–5, Rikâk 26; Müslim, Îmân 64–65. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cihâd 2; Tirmizî, Kıyâmet 52, Îmân 12; Nesâî, Îmân 8, 9, 11.
1567’de tekrar gelecektir.
[17]
Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 89
[18]
Buhârî, Cihâd 190. Ayrıca bk. İbni Mâce, Cihâd 34.
[19]
Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 90
[20]
Buhârî, Hac 132; Müslim, Kasâme 29.
Kısa şekliyle 207’de geçmişti. 698’de daha kısa olarak tekrar gelecektir.
[21]
Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 90
[22]
Müslim, Îmân 218. Ayrıca bk. Nesâî, Kudât 30; İbni Mâce, Ahkâm 8.
1715’de tekrar gelecek açıklama orada verilecektir.
[23]
Müslim, İmâre 30. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Akdiye 5.
[24]
Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 91
[25]
Müslim, Îmân 182. Ayrıca bk. Dârimî, Siyer 48.
[26]
Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 91
[27]
Müslim, İmâre 117.
1314’de tekrar gelecek gerekli açıklama orada verilecektir.
[28]
Müslim, Birr 59. Ayrıca bk. Tirmizî, Kıyâmet 2.
[29]
Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 92
[30]
Buhârî, Şehâdât 27, Hıyel 10, Ahkâm 20; Müslim, Akdiye 4. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Akdiye 7, Edeb 87; Tirmizî, Ahkâm, 11, 18; Nesâî, Kudât 12, 33; İbni Mâce, Ahkâm 5.
Dava halledilmesine dair 1829’da bir benzeri gelecektir.
[31]
Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 92
[32]
Buhârî, Diyât 1.
[33]
Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 92
[34]
Buhârî, Hums 7.
[35]
Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 92