"Sen kime şerefsiz diyosun ulan !" diye çıkışıp annemin üstüne yürüdü ve boğazına sarıldı.
Benim için o an durmuştu. Belki bir-iki saniyeydi lakin bana saatler gibi geldi. Zihnimde kocaman ne olduğunu bilmediğim birşey vardı. Hiçbir şey hissetmeme izin vermeyen ve düşündürmeyen birşeydi. Salonun bir köşesinde duran grileşip solmuş çiçek gibiydim. Etrafa bakıyorum ama görmüyordum, bütün sesleri işitiyorum ama duymuyordum.Sonra bir asit damlası düşer gibi öldürme isteği önce zihnimi sonra bütün bedenimi yaktı. Ben de izin verdim.
Yaklaşık 5dk önce getirdiğim nescafe ve meyve tabağının içindeki bıçak gözüme takıldı. Ani bir hareketle Nescafe'yi babamın yüzüne döktüm. Sonra can havliyle annemin boğazını bırakıp ellerini yüzüne götürdü. Tam o anda meyve bıçağını sol bacağına sapladım. Bağırarak yere düştü. Karşı koymaya çalıştı. Başaramadı.
Sinirlendi, sinirlendiğiyle kaldı.
Bağırdı, bağırdığıyla kaldı.
Yaptığı her hareketi, sesi ve mimiği dikkatlice izledim. Sonra bayıldı.
Tam bir zavallıydı ve ben pişman değildim.Annem tamamen perişan durumdaydı kaldıramadı bu olanları, bayıldı. Bayıldığını farkedince hemen yanına gittim. Ne hissettiğimi bilmiyorum. Bu his dünyadaki bütün lisanlar ve harfler birleşse bile anlatamayacağı türden birşeydi.
Annemin başını dizlerime koydum, ağlamaya başladım. Gözyaşlarım annemin önce yüzüne düşüyor sonra halıya düşüp kayboluyordu. Sonra annemin saçlarını kokladım, okşadım. Yanağından öptüm. Dünyanın hiçbir parfüm firması onun kokusunu yapamaz. Daha çok ağlamaya başladım.
"Sen bunları haketmedin... Sen bunları haketmedin... Sen bunları haketmedin..."
Sonra kardeşime baktım. Korku dolu gözlerle etrafa bakıyordu. Çaresizlik dolu bakışlarla bizleri inceliyordu.
Sonra kardeşimi de kucağıma aldım. Onu da kokladım, sarıldım. Daha sonra babamın telefonla konuştuğunu duydum. Hemen babamın yanına gidip telefonu elinden aldığım gibi duvara fırlattım. Sonra bıcakladığım yere sert bir tekme attım. Bağırmaya başladı tekrardan.
"Seni ö-ldüreceğim! E... enin-de sonunda! Elim-de ka-lıcaksın!"
Kapının büyük bir gürültüyle açıldığını gördüm. Gelen amcalarımdı ve misafirlik için geldiklerini sanmıyorum. Direk üstüme koştular. Pencere tarafına yöneldim.
Pencereden atlayacakken annemle kardeşime son birkez baktım ve pencereden atladım.
Telefonumun çalmasıyla geçmişimimin izlerindeki zihin yolculuğumdan uyandım. Benim geçmeyen geçmişim hep şimdimde duruyor. Anılar unutmayı zorlaştırmak için verilmiş cezalardır.
Ama iyi tarafları da var tabii. Bir zaman sonra alışıyorsun, eskisi kadar canın yanmıyor. Sonrasında ise hiçbirşey canını yakamıyor. Çünkü can yakan sen oluyorsun !Arayan Batya'ydı. Batya benim sokakta tanıştığım, onunla büyüdüğüm ve yürüdüğüm hayatımdaki başlangıcımdır. Babamı bıçaklayıp evden kaçtığım gece kelimenin tam anlamıyla deli gibi sokakta koşup, en sonunda hissettiğim acıdan dolayı trafiğin ortasına geçip herhangi bir arabanın bana çarpması icin dua ettiğim sırada tanıştık. Farklı bir tanışma oldu.
Çok yakın olmamıza rağmen pek konuşmazdık. İnsan çocukluğunda neye güldüğünü unutuyor, ama neye ağladığını asla! O gece sabaha kadar herşeyi anlattık birbirimize, içimizdeki alev sönünceye kadar anlattık. Gözümüzdeki bir avuç su ile söndürdük o yangınları.
Ama o gece bir söz verdik. Artık ağlayan değil ağlatan olucaktık. Ve biz o geceden sonra daha hiç ağlamadık.
"Söyle?" dedim çünkü pek selamlaşmazdık, direk konuya girerdik. "Paraya ihtiyacımız var. Yeni bir soygun yapmamız lazım. Birkaç yer araştırdım. Gelip bakmanı istiyorum." dedi monoton bir sesle. "Tamam geliyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PERA #Wattys2016
Teen FictionBenden saklanamazsın, bulurum. Benden kaçamazsın, yakalarım. Ben kaçan değil kovalayanım. Ben senin içinde dizginlemeye çalıştığın deliliğinim. Ben senin korkularınım. Ben senin derinliklerinde yaşayan, karşına çıkmamam için üstüme her gün umut...