"Paraya ihtiyacımız var, önceki soygunun üzerinden 2.5 ay geçti" dedi. "Aklında ne var?" dedim.
"Beyoğlu'ndaki bir güzellik salonunu gözüme kestirdim. Baya para dönüyor. Senin aklına var mı herhangi biryerler?""Var!"
Cümlemi tamamlamamı bekliyordu.
"Benim evimin olduğu sokağın aşağısında lüks bir kıyafet mağazası var. Bu sefer orayı soyacağız."
İtiraz etmedi. "Planın var mı?" diye sordu.
"Akşam 22.00'da dükkanını kapatıyor. Her cuma ise kasadaki paraları çantasına koyup ertesi gün bankaya yatırmaya gidiyor. Mümkün olduğunca dükkanda para bulundurmamaya gayret ediyor. Biz de bu gece adam dükkandan çıktıktan sonra takip edip müsait biryerde indireceğiz.""Bu seferki baya kolay gibi görünüyor. O zaman saat 21:40'ta buluşalım."
"Tamam o zaman 21:40'ta görüşürüz." diyip Batya'nın evinden ayrılıp tekrardan sokağa çıktım ve otobüs durağına doğru yürümeye başladım.Herkesin biryerlere yetişmeye çalıştığı ve koşuşturduğu kalabalığın arasından sakin adımlarla yürüyordum. Küçük bir kız çocuğu annesinin elinden tutmuş beraber önümde yürüyorlardı. Küçük kız annesine "anne bulutlar çok güzel değil mi?" diye sordu tasdiklenmesini bekler bir halde. Annesi kafasını kaldırmaya bile tenezzül etmedi. "Hı hı" diye geçiştirdi. Belli ki kızını 2 saniye tatmin etmekten daha önemli düşünceleri var.
Küçükken moralim bozulduğunda annem bana her zaman gökyüzüne bak, bulutları izle derdi. Neden diye sorardım. İnsan gökyüzüne bakınca herşey mümkünmüş gibi hissediyor derdi. Ertesi gün okuldaki bir arkadaşım yüzünden moralim bozulmuştu. Okul çıkışında eve giderken annemin bu sözü aklıma gelmişti. Gökyüzüne baktım, bulutları izledim. Önce güzel hissettirmişti. Sonra bulutları izleyerek yürümeye karar vermiştim. Yürüdükçe bulutlar benden kaçıyordu sanki. Koşmaya başladım. Ben kovaladıkça kaçtı. En son gözlerimi hastanede açtım. Araba çarpmış. Ben o günden sonra daha gökyüzüne bakıp da büyüsüne kapılmadım. Güzel hisler o yaşımdayken bile ben kovaladıkça benden kaçıyordu. Sonradan anladım onları kovalamamam gerektiğini ama geç oldu. Ben mutluluğu artık bana durduğu mesafeden izliyorum. İzliyorum ama gördüğüm tek şey gri bir boşluk. Ben onu göremiyorum ama onun beni gördüğünden eminim. Ve bir gün ona ulaşacağım, ruhumun bedenimi terketme pahasına olsa bile...
Şimdi geçmiş zamanda sergilenmiş olan bir oyunun sahne arkasını ve oyuncularını gözetlemeye devam edeceğim. Babam hakkında sadece ne iş yaptığını ve kimin için çalıştığını biliyorum. Daimi kaldığı biryer yok, sürekli seyir halinde. Tır şoförüdür kendisi. Sanırım pis işlere bulaştı ve kardeşimi de büyük ihtimal yanında sürüklüyordur. En son Suriye sınırından para karşılığı Avrupa yakasına kaçak mal getirdiğini duydum. Amcamlar da işin içinde. Mümkün olduğunca aynı yere mal taşımamaya çalışıyor. Lakin Bağcılar'da bir fabrikaya yılda 2 kez mal taşıdığını tespit ettim. Mayıs ve Kasım ayında oraya mal taşıyor. O leş sıfatını hiç unutmadım. Hatta her geçen gün yeni bir ayrıntısı takılıyor gözüme, kırışıklıklarının yerlerini ezberliyorum yüzünde. Annemin ise mezarını bile bilmiyorum. Öptüğüm elmacık kemikleri şimdi kimbilir hangi böceğe lunapark olmuştur.
Bağcılar meydanından tekrar bir otobüse binip fabrikaya yakın biryerde indim. Bir süre yürüdüm. Sonrasında bacasından koyu gri dumanlar çıkan kocaman beşeri yapıtla karşılaştım. Kenara geçip girip çıkanları izlemeye başladım. 12-13 yaşlarında bir çocuğu gözüme kestirdim. Çocuğu takip etmeye başladım. Fabrikanın tenha bir köşesinde, her ne kadar zorluk çıkardıysa da, kolundan tutup sıkıştırdım. Her an tetikte bekleyen insanlarla dolu olan bir semtte ufak bir hamleyle kendisini teslim etmesi beklenemezdi zaten.
"Sen hayırdır abla? Belanı mı arıyosun? Ha?" dedi kendine güvenen bir halde.
"Belamı değil birini arıyorum ve sen de bana yardım edeceksin." dedim sert bir tonda.
"Ablacığım bi' yürü git işine ya! Seninle mi uğraşacağım!" diyip gitmeye çalıştı. Bu sefer kolundan tutup yere savurup geri çekildim. İşte bunu yapmamı hiç beklemiyordu. "Ulan babasına koyduğuma bak!" diyip cebindeki çakıyı bir hışımla çıkarttı. Tam yerden kalkıcakken ceketimin iç cebindeki tabancayı çıkartıp üstüne doğrulttum. Sonra elindeki çakıyı yere atıp, düştüğü yere sakince geri oturdu. "Ablacığım bak sen beni yanlış anladın. Gel hele bir derdini söyle. Olmaz ki böyle elindeki makineyle. Hele bi otur konuşalım." dedi sakin ve yumuşak tonda. Önüne küçük bir kağıt attım. "Bu ne?" diyerek kağıdı aldı, sonra da açtı.
"Bu sizin fabrikaya mal getiren bir tırın plakası. Bu tır, bu fabrikadan içeri girer girmez haberim olucak." dedim kararlı bir ses tonuyla.
"Neden?" diye sordu. "Çünkü burdan canlı bir şekilde gitmek istiyorsun, değil mi?" dedim tehtitkar bir şekilde.
Anlamış olucak ki hemen itaatkar bir hale büründü. "Ya ablacığım sana da birşey söylenmiyor. Yapmayacağım demedim ki ! Diyelim ki tır geldi, nasıl haber edeceğim ben seni? " dedi. "Kağıtta numaram yazıyor. Geldiğinde ararsın." dedim. Çocuk kağıda baktı, sonra da kafa salladı.
"Ve bundan tek bir kişiye bile söz edersen ölürsün. Seni takip ediyor olacağım." dedim. Hiçbirşey söylemedi, bakmakla yetindi. Daha sonra biraz para verdim, çenesini daha iyi tutması için. "Tamam sen merak etme, herkesten önce senin haberin olacağına emin ol." dedi güvenilir biri olduğunu kanıtlarcasına. "Umarım." dedim sadece. Sonrasında oradan uzaklaştım. Tekrardan otobüse bindim, en arka koltuğa oturdum.Gara gittim. Sonra gardaki bekleme salonundaki bir bankta oturmaya başladım. Batya'yla buluşmama daha beş buçuk saat vardı ve benim yapacak başka bir işim yoktu. Zaman öldürmek için harika bir yer. Her köşesinde ayrı bir veda ayrı kavuşma bulunduran bir yer. İstediğin yerden izle hayatlarını.
İster gelen yolcu peronlarındaki heyecanlı bekleyişlere tanık ol, ister giden yolcu peronlarındaki hüzne tanık ol. Seçim senin. İçinde milyonlarca hikaye, cümle ve kelime barından bir bina. Ne devasa birşey !Geçmiş zamanımı öldürdüm. Şimdi ise zamanımın geri kalanını başkalarını öldürerek öldüreceğim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PERA #Wattys2016
Teen FictionBenden saklanamazsın, bulurum. Benden kaçamazsın, yakalarım. Ben kaçan değil kovalayanım. Ben senin içinde dizginlemeye çalıştığın deliliğinim. Ben senin korkularınım. Ben senin derinliklerinde yaşayan, karşına çıkmamam için üstüme her gün umut...