Turqois'e geldikten ve turnuvadaki grup arkadaşlarımı öğrendikten sonra Wayne ile kalacağım yere gelmiştik. Tamam, burası bir saraydı işte, hani şu çizgi dizilerde, filmlerde gördüğümüz türden. Sarayın kapısından girince 2 muhafız eşliğinde kralın huzuruna gidiyorduk. Hiç kimse konuşmuyordu. Yol boyunca gözüm avizelere, duvardaki postlara, kılıçlara takılıyordu. Burada gördüğüm şeyler o kadar saçmaydı ki şu anda ne görürsem göreyim şaşırmayacaktım. Aklıma evimden apar topar ayrılmam, silah deposundaki silahlar, kurada gördüğüm parlayan kız ve başka birsürü olay geliyordu. Yarın nasıl bir gün olacaktı acaba? Wayne konu açtı "Edwin, kralın huzuruna çıktığında göreceklerine hazırlıklı ol. Görmeyeceklerine desem daha doğru olur ama..." kaşlarımı çattım "Ne demek istiyorsun?" cevap vermedi.
Saray o kadar büyüktü ki kralın odasına gidene kadar yorulmuştum ve sonunda o odaya geldik. Altın, yakup taşlarla döşenmiş bir kapı önümdeydi. Muhafızlarla kapının önüne durduğumuz anda kapı aniden açıldı. Bu da nasıl olmuştu? Ve içeriden dumanlar geliyordu, içerisi karanlıktı. Çok sıradan gelebilir ama içinde olduğunuzda aksine çok garip geliyordu. Kral karanlıkta ne yapıyordu? Kör müydü acaba? Kafam karışıktı. En önemlisi kapılar nasıl kendine kendine açılmıştı !? Wayne bana bakıyordu. "Wayne, neden içeri girmiyoruz?" Yutkundu. "Edwin,şimdi duyacaklarına hazırlıklı ol. Sana öncelikle bir lanetten bahsetmem gerek. Senin buraya gelme sebebini annen sana nasıl anlattı bilmiyorum ama gerçekleri bilmelisin. Yıllar yıllar önce, kral Kahn henüz çocukken, babası öldü ve üç oğluna bir tılsım bıraktı. Bu tılsım devasa güçleri olan, hatta yeryüzündeki en güçlü unsur olarak sayılabilecek bir tılsım. Eğer kullanmasını bilirsen sonsuz yaşam, doğa olaylarını kontrol etme, sınırsız altın gibi birçok şeye sahip olabilirsin. O zamanlar bu üç kardeş henüz 16-17 yaşlarında olduğu için tılsımı kullanmayı yeni yeni öğreniyorlardı. İlk başlarda uyum içinde yaşayan bu üç kardeşten en büyüğü Leard, zamanla içindeki güç isteğine ve kıskançlığa engel olamadı ve tılsımı çaldı. Kardeşlerini de bu tılsımla lanetledi. Lanete göre Leard'dan küçük diğer kardeşler, yani ikizler, 40 yaşlarına geldiklerinde ruhları bedenlerinden ayrılacaktı. Ve her ikisinin de en büyük çocukları 19 yaşına geldiğinde babalarının kayıp bedenlerini aramak zorunda kalacaklardı. Zalim prens Leard, diğer iki kardeşinin bedenlerini dünyanın farklı noktalarına hapsetti. Eğer ikiz prenslerin çocukları babalarının bedenlerini arama mücadelesinde yaşamını yitirirse, babaları bedenlerine kavuşma hakkını kaybedecek ve ikiz kardeşlerin krallıkları sonsuza dek mühürlenecek, soyları yok olacaktı. Sana silah deposunda kayıp prensesten bahsetmişim. Prenses, birkaç yıl önce kral Kahn'ın bedenini aramak için keşfe çıktı, o günden sonra geri dönmedi. Çok şükür ki kral Kahn'ın ruhu halen sarayda, böylece prensesin hala yaşadığına emin olabiliyoruz." Ne anlatıyordu bu? Çok gizemli bir hikayeydi anlattığı, gerçek olması imkansız bir hikaye..Hem benimle ne ilgisi vardı? "Ve son olarak bunu duymaya hazır ol Edwin, vereceğin her tepkiye hazırım. İkiz prenslerden diğeri Raden, senin.....baban. Ve sen de kendi babanın kayıp bedenini aramak için buraya geldin." "Tamam ama bu kadarı saçmalık, evet, babamın adı Raden'di ama bu kurgu ve hikayelerle ancak bir roman yazabilirsin. Bu anlattıklarına inanmamı bekleme." Çok sinirlenmiştim, bir yanım bunu duyduğum en aptalca şey olarak ele alırken, diğer yanım nedenini bilmediğim halde inanmaya meyilliydi. "Wayne, neler anlattığının farkında mısın? Bunlara nasıl inanmamı beklersin? Kralın beni bir turnuva çağırdığını söyleyip evimden buraya getiriyorsun, sonra bir bakıyorum ki öyle bir kral yok, aa ama çok şükür ki ruhu burada yoksa ne yapardık he!" Wayne, vereceğim bu tepkilere alışıktı ki, sadece bakıyordu. "Haklısın Edwin, bunlara inanmak zor ama sana kral Kahn'ın ruhunun burada olduğunu şöyle ispatlayayım." dedi ve muhafızlara işaret etti. İçeri girdik ve kapı kapandı, birden ışıklar yandı. O da neydi? Yorgan sanki altında biri varmış gibi duruyordu ve üstündeki kitap da havadaydı. Yani kralın ruhu yorganın altına girmiş kitap okuyordu ama boşluktan ibaretti, bu muydu yani? "Yıllardır pek çok bilgin, cadı, peri bu laneti bozmaya çalıştı ama bir sonuca varamadık." Artık dediklerine tepki vermiyordum çünkü inanmaya başlamıştım. Gerçekten dediği gibi gölge gibi birşey yatağında kitap okuyor, sayfalar kendi kendine dönüyordu." O anda aklıma birşey geldi."Bedeni olmadığı halde görebiliyorsa, o zaman konuşabilir de. Birşey söylesin bize?" Wayne cevapladı. "Tabi ki konuşabilir, beni dinle." Boğazını temizledi."Kralım, bugün nasılsınız?" Ve efsanevi bir biçimde cevap geldi. Normal insan sesiydi bu. "İyiyim Wayne. Merhaba delikanlı, Turqois'e hoşgeldin. Seni bu şekilde karşılamak istemezdim, üzgünüm.." Kiminle konuştuğumu bilmediğim halde cevap verdim. "Sorun değil, Kral Kahn, sadece bu olaylara inanmam biraz zor oldu." "Seni anlayabiliyorum." Wayne söze girdi. "Kralım, siz dinlenin, ben de yiğeninize odasına kadar eşlik edeyim" "Tamam Wayne, çekilebilirsin." Kralın odasından ayrıldıktan ve amcam Kahn ile tanıştıktan sonra kalacağım yere geldik. Wayne söze girdi "Bugün senin için çok sarsıcı ve yorucu bir gündü Edwin, git ve dinlen, yarın sabah saat 7'de turnuvanın yapılacağı meydanda ol." Şaşırtıcı, saat ve zaman kavramı bizimkiyle aynıydı. Bugün yaptıklarıma bakacak olursak, çok yorulacak bir şey yapmamıştım ama nedense çok yorgundum. Hemen odama girdim. Burası şahane bir yerdi. Çok büyüktü ve çok lükstü. Duvarda yine her sarayda olduğu gibi kılıçlar, kalkanlar ve postlar asılıydı. WiFi de olsaydı benim için tam olurdu aslında. Yatağıma girer girmez uyudum.