Adrasteia, Blair, Umbra, Johann ve diğerleri bizi izliyordu. Nico kılıcını savuruyor, artistik hareketler yapıyordu. Wayne'nin işareti ile 3. maç başladı. Kılıcım Gece Gölgesi'ni kullanarak hamleleri savurmaya başladım. Nico da devasa kılıcıyla saldırıyordu. Savurduğu her hamlede kılıç yılan gibi kıvrılıyordu. Kılıcımı tutarken, nedenini bilmiyorum ama parmağımı kılıcın üstündeki göz işaretinin üstüne getirmemeye çalışıyordum. Aptal kılıcıyla baş etmeye çalışıyordum ama zordu. Bana bir hamle savurdu ve kılıcım yere düştü. Yerden aldım ve parmağımı sarı gözün üzerine getirdim. Birden Nico'nun hamlelerinde tutarsızlık başladı. Sanki nereye vurduğunu görmüyor, karalamaya vuruyor gibiydi. Fırsattan istifade edip, dönen bir tekme savurdum. Yere düştü, tam kalkacakken kılıcımla omzuna vurdum. Yine kapaklandı ama kalkması uzun sürmedi. Yine çok iyi hamleler savuramasa da en azından daha tutarlıydı. İlk olarak kılıcın kabzasını boynuna geçirdim, sonra atik bir hareketle sırtına bir hamle daha savurdum, dizlerinin üstüne düşmüştü. Ayağa kalktı ve bana bir tekme attı. Bu sefer de ben yere kapaklandım. Yılan gibi esnek olan, uzayıp kısalabilen şu kılıcı sinirlerimi bozmaya başlamıştı. Ve tekrar pozisyonunu aldı. "Dostum, bu iş birazdan bitecek." dedi ve kılıcını yere doğru savurdu. Kılıçın kıvrımlı kısmı yerdeki taşları da kırıp toprağın içine girdi. Kabzası hala elindeydi. Ve yerdeyken sırtımda bir acı hissettim, dayanılmayacak bir acıydı bu. Kılıcın toprağın içindeki kısmı benim bulunduğum yerden çıkıp sırtıma saplandı. Bir kılıç nasıl bu kadar uzayabilirdi? Nico'nun elini bir kez daha savurmasıyla kılıç tekrar kısalıp eski halini aldı. Kılıcu bu kez direkt bana doğru savurdu ve kolumu kesti. İyi yerimden darbe almıştım, ayağa güçlükle kalktım. Kılıcı tutarken parmağımı yine göz işaretinin üstüne getirdim. Ona doğru son sürat koştum ve yaklaşır yaklaşmaz yine gözleri kamaşmaya başladı. Bu kılıcın hikmeti miydi anlamamıştım. Kılıcımla ilk önce Nico'nun bacağına vurdum, aaaahhh diye bağırdı. Kılıcı kendime doğru çektim ve son hamleyi de savurdum, tamamen yere yığıldı. Daha soluklanamadan Wayne hemen kürsüye çıktı. Tıpkı Adrasteia'nın galibiyetine sevindiği gibi, bir o kadar da bana sevinmişti. "Tebrikler Edwin, sen inanılmazdın doğrusu!" Normalde bunları yapmak istemezdim ama maalesef yapmak zorundaydım. Dönüp bizimkilere baktım, Adrasteia memnun görünüyordu. Blair ise ellerini çenesinde kavuşturmuş büyük bir mutlulukla bana bakıyordu. Sendeleyerek Successu grubunun yanına gittim. Varmamla Blair'in bana sarılması bir oldu. "Sen harikaydın Edwin, ama yaraların kötü görünüyor." Gülümsedim. "Teşekkür ederim, o kadar kötü değilim." Blair koluma girdi. "Gel, biraz otur." Johann "Tebrikler dostum, iyiydin." diyerek tebrik etti ama Umbra hiç oralı değildi. Wayne tekrar konuşmaya başladı. "Bugünün son müsabakası da yapıldı. Vetustatem grubunundan Arakon, Pugnae grubundan Lollie ve Nico elendi. Turnuvada kalan diğer yarışmacılara başarılar." dedi ve kürsüden indi. Ve Adrasteia yanıma geldi. "Hey, merhaba. Gerçekten iyiydin, seni tebrik etmek istedim." Ne yapacağımı şaşırdım ve sanırım aptalca gülümsedim. "Şey...Te-Teşekkür ederim. Sen de gerçekten iyiydin." Onunla ilk kez konuşmuştum ve çok heyecanlandım. Çok güzeldi ve tam bir peri gibiydi, parıl parıldı. Gerçekten gözlerim kamaşmıştı. O sırada gözüm Nico'ya takıldı. Yerden hemen kalkmıştı, oysaki aldığı son kılıç darbesinden sonra bu kadar zinde olması imkansızdı. Grup arkadaşları onun etrafına toplanmış, şaşkınlıkla bakıyorlardı. Nico çok garip görünüyordu, adeta bir sinir küpü gibiydi. Hemen bana yöneldi. Meydanda pek kimse yoktu, birçok kişi dağılmıştı. O an ne yapacağımı şaşırdım. O da neydi!? Nico, dönüşüm geçiriyordu. Ten, değişmeye başladı, yüzü korkunç bir hal aldı. Ve....kanatları çıkmaya başladı! O an kendimi tutamadım. "Oha!" Heryer Nico'nun bağırışıyla inledi, haaaaaaaaaarrhrhh. Evrim geçiriyordu, bir yaratığa dönüşüyordu. Evrimi 1-2 dakika içinde tamamlandı ve saldırıya geçti. Uçabiliyordu ve ateş topu da fırlatabiliyordu. Meydanda kalanlar olarak gardımızı aldık, Blair, Adrasteia, Johann da buradaydı. İçimden Nico'nun asıl derdinin benimle olduğunu düşündüm. Havadan ateş fırlaymaya başladı, ama isabet ettiremiyordu. Bu nedenle yaklaşmak zorunda kaldı. Pençelerini omzuma indirdi, Adrasteia ok atmaya başladı, bu oklar mavi renkte, şeffaf, sihirli oklardı ve Nico'ya saplandıktan sonra yok oluyorlardı, Adrasteia'nın okları hiç azalmıyordu. Ardı ardına 9-10 ok atabildi. Nico yalpalamaya başladı, Blair ise birşey yapamıyordu. Ben de kılıcım Gece'nin Gölgesi'ni kullanarak onun aklını karıştırmaya çalışıyordum. Omzum çok acıyordu. Nico pençesini bir kez daha bana savurdu, göğsüme gelmişti. Bu darbeyle 3-4 metre sürüklendim. Başım dönüyordu, Blair elimi tutup beni ayağa kaldırdı. Bu sırada diğerleri Nico'yu durdurmaya çalışıyorlardı. Durumum kötüydü, Nico'nun tekrar benim üstüme geldiğini gördüm. Elimi kılıcım kabzasının üstündeki göz işaretinin üzerine gelecek şekilde kılıcı tuttum ve Nico'ya sapladım. Neresine geldi tam görememiştim. Nico acıyla bağırdı ve kanatlarını çırpmaya başladı daha sonra uçarak gitti. Kısa süre içinde gözden kayboldu. Gücüm kalmamıştı, yere yığıldım. Diğerlerinin etrafıma toplandığını gördüm, görüntüler bulanıktı, başım dönüyordu. Daha sonrasını hatırlamıyorum.