Odanda oturmuş Wayne'in bana verdiği efsanevi ejderha yumurtasını izliyordum. Oldukça büyük ve tırtıklı bir yumurtaydı bu. Ama onu daha ne kadar süre daha burada tutacaktım? Daha da önemlisi ona nasıl sahip olacaktım? Bunları düşünürken kapı çaldı. Gecenin bu saatinde kimdi bu? Açtım, Wayne'di. "Merhaba Edwin, belki soğuk bir şeyler içmek istersin diye düşündüm." Elindeki cam şişeyi bana uzattı. "Bu kokteyller harika, Turqois'e özel çeşitli meyvelerden yapılıyor." Teşekkür manasında kafamı salladım ve şişeyi aldım. Wayne gitmişti, şişeden birkaç yudum aldım, gerçekten güzel bir tadı vardı. Bugün çok yorulmuştum, göz kapaklarımın ağırlaştığını fark ettim. Uykuya daldım ve korkunç bir kabus görmeye başladım.
Yatağımdan kalktığımda sabah olmuştu ama hava akşamüstü gibiydi. Dışarıda fırtına kopuyordu. Saraydaki odamda değildim, kaleye gittiğimiz araçlardan birinin içinde kalıyordum. Dışarı çıktım ve fırtınaya meydan okumaya çalışarak saraya doğru ilerledim. Etrafta kimse yoktu, hava da fazlasıyla korkutucuydu. Direkler devrilmiş, meydan talan olmuş haldeydi. Birçok araç duvarlara, oraya buraya çarpmış, öylece duruyordu, ama içinde kimse yoktu. Sarayın önüne geldiğimde gördüğüm şey tüylerimin diken diken olmasına sebep oldu. Bir insan büyüklüğünde halkalardan oluşmuş, dev bir zincir sarayın etrafına sarılmıştı, ucunda da dört insan büyüklüğünde bir kilit vardı. Yanda duran tabelada 'satılık' yazıyordu. Amcamın krallığı Turqois'e ne olmuştu böyle?
Kendimi gördüğüm dehşete kaptırmışken, bir şey beni sertçe dürttü. Baktığımda ise, benim neredeyse yarı boyumda, yeşil, çirkin bir cadı gördüm. Savaştıklarımdan daha değişikti, daha çirkindi.
"Akator'un kehaneti gerçek oldu." dedi cadı. Anlamamıştım, ona bakıyordum. Cadı tekrarladı. "Akator'un kehaneti gerçek oldu. Burayı terketsen iyi olur çocuk!"
"Akator kim? Amcam nerede?" Cadı cevapladı. "Çok çok uzaklarda." Her yer cadının kahkasıyla inledi. Daha sonra bu kahkaha metalik ve kudretli bir sese dönüştü. Kafamı kaldırdım. Gökyüzü son derece korkutucuydu ve rengi kırmızıya yakındı. Bulutların meydana getirdiği şekil bir adam silüetini andırıyordu. Görüntü hareket etmeye başladı. Gerçekten de bir adamdı bu. Yer yüzüne nefret dolu gözlerle bakıyordu. Cadı tekrar söze girdi. "Akator'un kehaneti gerçek oldu. Burayı terketsen iyi olur çocuk!" Lafını bitirmesiyle adeta bir kara deliğe çekilmemiz bir oldu. Ben de dahil olmak üzere gördüğüm her şey garip bir hortuma kapılmıştı. Turqois yok oluyordu.
Uyandığımda terden sırılsıklam olmuştum ve kalbim yerinden fırlayacak gibi atıyordu. Yatağımdan kalktım ve pencereye yöneldim. Dışarısı aynen kabustaki gibiydi. Gözlerimi ovuşturdum ve tekrar baktım, hayır yanılmıyordum. Aniden kapı yumruklanmaya başladı, ve çalan kişi içeri girdi. Hizmetkarlardan biriydi, yıpranmış görünüyordu. "Prens Edwin, acilen buradan uzaklaşmanız gerek." Sesi çok heyecanlıydı. "Nasıl yani?" Hizmetkar yatağa oturup soluklandı ve lafına devam etti. " Siz uyurken çok kötü şeyler oldu prensim, çok kötü şeyler." Şaşırdım. "Bir gecede ne olmuş olabilir ki?" diye sordum. "Yedi gündür uyuyorsunuz prensim."
"Yedi gün mü?"
"Artık buradan gitmeliyiz, Akator öfke saçıyor, cadılar ve kurtlar her yerde. Diğer herkes gitti, kral kayıp, bir tek siz ve bir kaç hizmetkar daha kaldınız, size yolda anlatırım efendim." Hiçbir şey anlamamıştım, gördüğüm kabus gerçek olmuştu, çok...korkunç bir şeydi bu. Eşyalarımı ve ejderha yumurtamı aldım, sarayı terk ettik. Dışarıda fırtına devam ediyordu. Kapıda büyük bir araç vardı, hizmetkarlarla beraber aracın içine doluştuk. En arkaya cam kenarına oturdum ve az önce konuştuğum hizmetkar da yanıma oturdu. Camdan dışarıya baktım, her şeye son bakışımdı belki de, meydanın ortasındaki süs havuzuna, sarayın geniş kapısına...O eski halinden eser yoktu Turqois'in. Her yer talan olmuş, adeta lanetlenmiş gibiydi. "Neler olduğunu bana anlatır mısın?" Hizmetkarın gözünden süzülen bir damla yaşı gördüm. "Bütün savaşçılarımız kanlarının son damlasına kadar savaştı. Sizi uyandırmaya çalıştık fakat ne yaptıysak uyandıramadık efendim. Sanki lanetlenmiş gibiydiniz, garip bir büyünün etkisinde gibiydiniz. Elimizdeki bütün savaşçılar öldü, bazı soylular ülkeyi terk etti."