|Bölüm 4| Öpüşmek yok
Avcı bekledi. Belki sihirli bir değnekle geçmişe dönmekti beklediği, belki de onun gibi bir mucize. Ama hiçbir şey olmadı.
Tedirgindi, Avcı da, Melek de. Avcı Meleğin ona teleportlanırken yaptığı gibi bir dokunuşla anılarını geri verebileceğini düşünüyordu ama Castiel, o lanet yaratığın yaptığı güçlü büyüyü bu küçük Melek hareketi ile alt edemeyeceğini iyi biliyordu.
O yüzden endişeliydi işte, çünkü Dean'e ancak tekrar yaşayarak anılarını geri verebilirdi.
Titrek bir iç çekiş. Melek tarafından. Castiel, Dean'in artık bir şeyler yapmasını beklediğini görebiliyordu. Ne yapacağını da biliyordu aslında, ama geri tepmesinden korkuyordu.
Mavilerini, yeşillere dikti Melek. İster istemez geçmişten izler aradı ona cennetin güzel bahçelerini hatırlatan gözlerde.
Ama hayır, gerçekler Meleğin derisine sivri bıçaklar gibi batıyordu.
Melek bir anda sonuçlarını düşünmeden hızla öne doğru eğildi ve Avcının dudaklarını kendisininkilerle örttü. Özlemle öpmeye başladı. Hüznünü, telaşını ve ne kadar özlediği, kısacası tüm hisleri dudaklarının ucundaydı sanki. Ve bu öpücük aracılığı ile bunu Dean'e anlatıyordu.
Defalarca öpüşmeden sonra bile hala dudakları Dean'inkileri kavradığında bulutlarından üzerinden aşağı bırakılıyormuş gibi çocuksu bir heyecan içinde buluyordu kendini.
Ama her güzel şeyin olduğu gibi, bu öpücüğün de bir sonu vardı.
Dean biraz sonra elini Castiel'in göğsüne koyarak onu ittirdi. Bu hareket ne çok sertti, ne çok yumuşak. Daha çok anın telaşına kapılıp yapılmış bir şey gibiydi.
İkisi de nefes nefeseydi, kısa öpücük değil de, daha çok duyguların yoğunluğu yüzünden.
Castiel bakışlarını kaldırıp tekrar Dean'in yüzüne baktığında, hayal kırıklığı içerinde öpücüğünü işe yaramadığını düşündü.
Aptal Castiel, diye düşündü. Şimdi bir daha seninle konuşmayacak.
Dean, kızarmış yanaklarını kamufle etmek için ayağa kalktı ve bir şey söylemeden mutfağa gidip kapıyı arkasından kapattı. Castiel de az sonra peşinden gelmişti, ama Avcı kapıyı içeriden kilitlediğinden kapının önünde beklemekle yetindi. İstese içeri teleportlanabilirdi. Ama içinden bir ses bunu durumu daha da kötüleştireceğini fısıldıyordu.
Diğer taraftan, Dean sırtını kapıya yaslamış öylece duruyordu.
O öpücük..
Küçük bir şey gibi görünebilirdi, ama Avcı üzerinde etkisi büyük olmuştu. Daha fazlasını istediğini düşündü. Yüzü alev alev olmuştu. Ama bu kadarı bile Avcı için çok fazlaydı.
Kayarak yere çöktü Dean. Gözlerini hala açmamıştı. Ne hissetmesi gerektiğini bilemez bir haldeydi. Kapının ardındaki adamı tanımıyordu. Öpüşünü tanımıyordu. Ama yine de çekip gidemiyordu işte. Ruhunu o mavilere bağlayan bir şey vardı sanki, ama bu şey ne zihnindeydi ne de anılarında belli ki.
Kalbinin oralarda bir yerlerdeydi.
Melek ise bir kez daha derince iç çekti. Bu aralar çok yapıyordu bunu. Sebebini bilmiyordu, dudaklarından öylece dökülüyordu nefesi.
Tıpkı öpücüğü kontrol edemediği gibi.
Melek deli gibi korkuyordu. Dean'i kaybetmekten. Avcısını kaybetmekten. Onu bir daha öpememekten korkuyordu.
Birbirine öylesine bağlı iki ruh, aynı kapının iki yanında, iki farklı duygu içerisinde savaş veriyordu.
☆☆☆
Günün kalanı ikisi için de zor geçmişti. Dean sanki o şey hiç olmamış gibi davranıyor olsa da ona hissettirdiklerini unutamıyordu. Yine de bunu ustalıkla davranışlarına yansıtmaktan kaçındı.
Öte yandan Castiel de Dean'e uyum sağlamaya çalışıyordu. Kendini tutamayıp yaptığı aptal bir hareket sonucu aralarının açılacağını sanıyordu ve bunun gerçekleşmemesine oldukça memnundu. Ayrıca ikisi arasında yeni bir kural daha konmuş gibiydi.
Öpüşmek yok, dedi Castiel kendi kendine. Hatta dokunmak da.
Ama ne zaman Dean'le göz göze gelse, bakışları anında dudaklarına kayıyordu.
Böylece, bu çift için uzun saatlerden sonra, akşam oldu.
Castiel kapı eşiğinden mutfakta kendisi için kahve yapan Dean'i izlerken düşündü. Onun için ne yapabilirdi?
Melek düşünedursun, Avcı elinde kahvesi ile birlikte Castiel'i görmezden gelerek mutfaktan çıkıp televizyonun olduğu odaya ilerledi. Kumandayı eline alıp birkaç kanal gezdi. Takip ettiği bir program olduğundan falan değil, amacı mümkün olduğunca uyanık kalabilmekti. Hafızasını kaybettiğinden beri görmeye başladığı kabuslarından bu şekilde kaçabileceğini zannediyordu.
Başlarda gayet de iyi gidiyordu aslında. Ama birkaç saat sonra koltukta uzanmış bir halde, elinde kumandasıyla uyuyakaldı.
Dean uykuya dalar dalmaz Castiel yanında bitti. Üzerine üşümesin diye kalın bir battaniye örttükten sonra koltuğun kenarına çöktü ve sevdiği adamı izlemeye başladı. Sevdiği, özlediği..
Kirli kumral saçlarına baktı önce. Bir tsunami dalgası gibi kıvrılmışlardı.
Tsunami, diye düşündü Melek. Avcı'nın Melek üzerinde bıraktığı etki de tam olarak bu olmalıydı.
Kapalı göz kapaklarına kaydı bakışları, Meleğin. Örtülüyken bile gözleri ne kadar da güzeldi. Kirpikleri bile çok cazibeliydi. Onu sol gözünün altından öpmek istedi Castiel. Ama sadece seyretmeye devam etti. O aşk dolu yeşil bakışları hatırladı sonra. Hatırladıkça mavileri bir sis tabakası kapladı. Ama hayır, ağlayamazdı.
Önce Dean'i kucaklayıp yatağına taşımayı düşündü. Eğer koltukta uyursa boynu tutulabilirdi belki Avcının. Fakat bu sırada uyanma ihtimalini düşünce, Castiel'in istediği son şey biraz daha mesafeydi.
Sessizce oturmaya devam etti ve az sonra Avcının düzene girmiş nefesini dinliyordu.
Eski bir alışkanlık.
Bazı geceler, çok zor geçen ya da ölümü kıy payı atlattıkları bir avdan sonraki, Castiel, tüm bedeni ve ruhu derin bir uykuda olan Dean'in nefes alış verişini dinlerdi. Hala orada olduğundan emin olmak isterdi Melek, onu bırakıp gitmediğine emin olmak isterdi. Bundan öyle korkardı ki, öylece oturup saatlerce o muhtaç olduğu soluğu dinlerdi.
Üzerine titrediği kişinin şimdi paylaştıkları en ufak bir anıyı bile hatırlayamaması öyle ironikti ki.
O an, Castiel aklına gelen fikirle aniden ayağa kalktı.
Hala umudu vardı belki, Dean'in onu hatırlamasının?
Paylaştıkları anları ona tekrar yaşatabilirse eğer.
Öpüşmek dışında tabii, diye düşündü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Memory Loss // Destiel
FanfictionAvcı Dean ve Melek Castiel. Sahip oldukları tek şey birbirleriydi ve onlar birlikte o kadar güçlüydü ki durdurulamazlardı, çünkü aralarında yıkılması imkansız bir bağ vardı. Ya da en azından öyle deniyordu, kısa bir süre önce.