|Bölüm 9| "Sadece anı yaşa."
Castiel Dean'i uyandırıp uyandırmaması konusunda bir türlü bir karara varamıyordu.
O uyurken çok masum gözüküyordu... Huzurlu. Halinden memnun. Yüz hatları çok yumuşaktı. Bu duruşundan, Castiel onun dün gece kabus görmediğini çıkardı.
Aslında dün geceki anlaşmalarına göre Dean uykuya dalar dalmaz Castiel'in gitmesi gerekirdi. Ama yapamamıştı... Avcının kokusunun, yakınlığının, nefesini yüzünde hissetmenin verdiği o hisse ihtiyacı vardı çünkü. Her şeyin düzeleceğine inanmaya ihtiyacı vardı.
Bu yüzden sabah olduğunda bile onu rüyalarından ayırmadı. Bu güzel halini izlemeye devam etti sadece. Dağınık saçlarına baktı... Onlara dokunmak istedi. Bunu yapmayı özlemişti. Bir an eli Dean'in saçlarına gider gibi oldu ama uyandırmadan ve anın büyüsünü bozmaktan korkarak vazgeçti. Uzaktan onu izlemeye devam etti.
Yatakta yan dönerek ona daha da yaklaştırdı bedenini. Dean hala sakince uyuyordu, kıpırdanmadı bile. Gözü hafifçe yukarı kıvrılmış koyu yeşil tişörte kaydı Castiel'in.. Sonra hemen bakışlarını kaçırdı. Tekrar yüzüne bakmaya zorladı kendine. Ama bu sefer de Avcının güzel dudakları dikkatini dağıttı. Başını iki yana sallayarak düşüncelerinden kurtulmaya zorladı kendini. Şimdi bunların zamanı değildi. Aslında, muhtemelen, hiçbir zaman değildi.
Yüzünü iyice yakınlaştırdı Avcıya. Soluğu yüzüne çarpınca gülümsedi. Seviyordu işte onu. Her şeyini. Nefes alışını bile. Aşk gerçekten de böyle bir şey olmalıydı.
Sarhoş olmuş bir Melek gibi hareket dahi etmeden, sadece hayal kurarak sevdiğini izliyordu ki, bu dalgın hali yüzünden Dean'in birden uyanmasına hazırlıksız yakalandı.
"Cass?" dedi Dean uykulu haliyle homurdanarak. Başta ne olduğunu anlamadığından Castiel'e bakıp aptal aptal gülümsedi. Sonra birden Melekle aynı yatakta olduğunu kavradı ve gözleri büyüyerek yataktan çıktı.
"Cass!? Ne arıyorsun burada?" diyerek gözlerini ovuşturup tekrar baktı Meleğe. Rüyasında da aynı kişiyi gördüğü için gerçek olup olmadığından emin olamıyordu.
"U-uyuyakalmışım. Ben- ben dün gece yanındaydım ve-"
Castiel bir dakika kadar saçmalamaya devam etti. Bir yandan da kendini azarlıyordu içinden. Uyuyakalmak mı? Melekler uyumazdı ki! Dean kesinlikle anlayacaktı bilerek yanında kaldığını.
Oysaki Dean sadece belli belirsiz başını salladı ve yüzünü yıkamak için banyoya girdi. Castiel ise arkasından başını eğmiş ve anlamaz bir ifadeyle bakakaldı. Cidden uydurduğu bahaneye inanmış mıydı? İyi ama nasıl!
Sonra birden Meleğin kafasına dank etti. Dean Melekler hakkında hiçbir şey hatırlamıyordu ki. Sadece Castiel'in anlattı kadarını biliyordu.
Fark ettiği bu ayrıntı Castiel'i gülümsetirken Dean'i beklemek için salona yöneldi. Belki de Avcıya, Melek öpücüğünün her derde deva olduğunu söylemeliydi?
❄❄❄
"Hadi, Cass, geç kalıyoruz. Çıkmamız lazım artık." diye söylendi Dean saatlerin ardından. Zavallı Melek büyü kitapları içinde boğulmak üzereydi ve Dean'in acele ettiren sesi ona hiç de yardımcı olmuyordu. En sonunda Dean Castiel'in gereksiz önlemlerine daha fazla dayanamadı ve trençkotunun kolundan tuttuğu gibi onu dışarı çıkardı.
Tüm bunların başladığı ilk zamanlarda, Castiel Dean'i sürekli bir yerlere götürüp onunla vakit geçirerek eskileri hatırlatmaya çalışmıştı. Aynı şeyleri yaparak bıraktıkları izlerin üzerinden geçmek işe yarar diye düşünmüştü. En sonunda kısmen amacına ulaşmıştı da zaten, ama bugün Dean'in amacı daha farklıydı. Zira bu sefer yolu gösteren o olmuştu.
O an Castiel'i geçmişte, tabi ona göre şimdiki zamanda, sevdiği bir etkinliğe götürmeye çalışıyordu. O zamanlar henüz Melekle tanışmamış olduklarından büyüyü dert etmemişti bile. Henüz bu konuda ne yapacaklarına tam olarak karar vermemişlerdi, bu yüzden Dean her şeyi yoluna sokmak için bu akşamlık tüm bunlardan birazcık uzaklaşmak ve ara vermek sorun olmaz diye düşünüyordu.
Sokakları büyük bir hız ve kararlılıkla geçti. Hala bir av sırasında uzun zaman kalıp vakit geçirdiği bu yeri hatırladığı için şanslı hissediyordu. Yürürken, hatta koşarken Meleği de onunla beraber peşinden sürüklemeyi sürdürdü.
Son bir dönemeçten sonra ağaçlarla kaplı küçük bir parka ulaştılar. Güneş yeni yeni batıyordu ve hava kararmaya başlıyordu. Oraya gelene kadar Castiel tek bir soru için bile ağzını açamamıştı. Nefes nefese kalmış Dean'e bakarken de soracağı soruların cevapsız kalacağını anladı. O yüzden susmaya devam edip akşama adım atarlarken etrafını gözlemeye koyuldu.
Park fazla büyük olmadığından, çevrede sadece birkaç çift insan vardı. Hepsi onlarla ortak bir amaç için toplanmışlardı ve bir an önce gerçekleşmesi için sabırsızlanıyorlardı. Dean gülümsedi. Bu kentte, tam da bu günlerde düzenli olarak yapılan küçük bir kutlama vardı. Kasabanın efsanesini ölümsüzleştirmek içindi bu. Dean hikayenin aslını bilmiyordu ama av sırasında sorduğu birinden efsanenin iki aşık hakkında olduğuna, birbirleri için hayatlarını vermek gibi büyük bir fedakarlık yapmaları gerektiğine ve bunun karşılığında ise Tanrı'nın onları birbirlerine bağışladığına dair bir şeyler dinlemişti. Bu yüzden efsaneyi hatırlatmak ama daha çok da aşık insanlara görsel bir şölen sunmak için bu minik gösteri düzenlenirdi. Bunu hatırladığında anlamlı bulmuştu ve her nedense, Castiel'in de görmesini istemişti.
Dean başlamasını beklerken nefesini tuttu. Castiel hala anlamaz bakışlarla, Dean'i taklit ederek gökyüzüne bakıyordu. Sonra birden havai fişekler patlamaya başlayınca ürküp Avcının kolunu tuttu.
"Endişelenme Cass, bu sadece bir gösteri. Bak, gördün mü?"
Melek, Dean'in yatıştırıcı sesinin dediği gibi izlemeye devam ettikçe bunun aslında hiçbir şeye zararı olmadığını gördü. Ayrıca çok güzel bir görüntüydü... Renkler, şekiller, sesler birbirine karışıyordu, her şey anlamsız bir karışım izlenimi verse de göz alıcı görünüyordu. Tıpkı aşk gibi...
Onlar farkında olmasa da parktaki çiftler birbirlerinin omuzlarına yaslanmış, o çift şeylerini yapmaktaydı. Ortam bunu gerektiriyordu çünkü. Ve Castiel'in, Dean'in kolunu tutan eli gevşeyip tekrar yanına düşerken Dean ortama uyum sağlayarak onu yakaladı ve parmaklarını birbirine kenetledi.
Castiel şaşkınlıkla baktı Avcının yüzüne.
"Şşş, sadece anı yaşa."
Böylece yan yana durarak, birbirlerinin elleri ellerinde, gökyüzünün renkli ışıklarla aydınlanışını izlediler. İkisi de durumu kabullenip hiçbir şey düşünmedi. Hiçbir şey için endişelenmedi. Sadece en güzel duygularının yüzeye çıkmasına izin vererek anı hissettiler.
Gösterinin sonlarına doğru Dean avucundaki Meleğin elini son bir kez sıkıp ardından serbest bıraktı. Anında bunu bir boşluğun takip ettiğini fark etmeye başladı. Ona alışıyordu. Varlığına alışıyordu. Yanında olmaya alışıyordu. Aşkına alışıyordu.
Ve galiba, belki de, o da Meleğe aşık oluyordu...
❄❄❄
Bir önceki bölüm pek içime sinmediğinden ve aradan geçen zamandan dolayı, iki gün üst üste bölüm yayınladım. Ve finale daha birkaç bölüm var, yani endişelenmeyin...
Yorumlarınızı bekliyorum! xx
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Memory Loss // Destiel
FanfictionAvcı Dean ve Melek Castiel. Sahip oldukları tek şey birbirleriydi ve onlar birlikte o kadar güçlüydü ki durdurulamazlardı, çünkü aralarında yıkılması imkansız bir bağ vardı. Ya da en azından öyle deniyordu, kısa bir süre önce.