Meraba :) Bu benim ilk hikayem ama burada. Daha önce başka yerlerde yazmıştım. Olumlu yorumlar aldım ama yazarlar okuyucu konusunda doyumsuz olurlar bende sanırım öyleyim. Ama vote'ları pek önemsemesemde beni beseleyen okuyucu yorumlarıdır. Yorumlarınızı bekliyorum.
Sevgiler :)
Burası Londra'nın en büyük kütüphanesi. Bu zamanda hala kütüphaneye giden gençler var mı diye sormayın. Çünkü burada hayat bir nevi ya gece barlarda ya da gündüz kütüphanelerde geçiyor. Özellikle entellektüel insanların en sevdiği yerler. Bir fincan kahve alıp servisten cam kenarı bir masaya oturup kitap okumak benim için büyük bir keyif. Bazen de kitap okumayıp yola bakan camdan dışarıyı, insanları izliyorum. Onların yüzlerini, yüzlerindeki ifadeleleri... Bunun bir zaman sonra benim gibi bir psikaytri adayı için çok faydalı olacağını düşünüyorum. "İnsanları tek bir kırışıklık çizgisinden tanıyabilmek..." Şimdilik hedefim buydu.
Aradığım kitabı saatlerdir bulamıyordum. Bulsaydım da bir kahve alıp otursaydım artık. İyice sabırsızlandığımı hissediyordum damarlarımda. Koskoca kütüphane de nasıl olmazdı. Aşağıdaki raflara bakmak için eğdiğim başımı bir çırpıda kaldırıp hemen göz hizamda bulunan kitaba elimi uzattım. Tam o sırada bir şey, bir el kitaba uzandı ve onu çekti. Hemen o boşlukta görünen aşırı kahve tonundaki gözler ve pempe bir dudak bana gülümsedi. Dudağının bitiminde bir gamze vardı. Tam da öpülesi, diye geçirdim içimden.
O yüzünü dönüp giderken "ah aptal kafam , kitap.." diye söylenerek onun olduğu raf kısmına geçtim. Kafasını belli belirsiz sallıyordu. Müzik mi dinliyor? Hayır kulaklık yok. Beni görünce yanına yaklaştım ve kitabı işaret ettim. Sanki kızın dilin yok konuşsana...
"Bu kitabı mı alacaksın?"
sesindeki cennet tınısını bir kenara bırakıp cevap verdim.
"Hayır, aslında bu kitabı almayacağım. Ama buna da bakmam lazım."
"Aradığın kitap nedir peki?"
"İmam Gazali-Tefahüt."
Yavaş hareketlerle arkasını döndü bir kaç raf ilerledi. Onun peşinden gidiyordum. Son rafta durup merdiveni çekti ve yukarı çıktı bir kaç basamak.
Kitabı uzanıp alırken
"Ağır bir kitap"
"Bende hafif biri sayılmam"
şu an da yüzümde kesinlikle kibirli bir çocuk ifadesi vardı. "Müzik güzel değil mi?" diye sorduğunda tekrar kulağına baktım. Hayır, yok. Burası bir kütüphane üstelik.
"Hangi müzik?
Gözlerini saniyelik gözlerime dikip hemen kaçırdı
"Yok bir şey, hiç, hiç."deyip yanımdan uzaklaştı.
gözlerinden bir kaç ton açık kahverengi saçları beline dökülüyordu. Giderken onu izledim. Kızlarla çok aram yoktu. Evet seviliyordum, belki de fazlasıyla. Ama benim aradığım bambaşka bir şeydi. Bu kız bende tuhaf bir his bırakmıştı ama gittikten sonra diğer kızları önemsemediğim gibi onu da önemsemeyip kütüphane görevlisinin yanına gittim. Bugün kitabı evimde okuyacaktım.
"Kartınız lütfen."
Aynı ses tınısı.
Yine o kız. İstediğim kitabı bir çırpıda bulmasına şaşmamalı...
Kitabı uzatıp onun işini yapmasını izledim.
"Sınıfta görüşürüz Marcus" dedi kitabı tekrar bana uzatırken.
"Efendim?" cevabımı alamadan arkamdaki hanfendi (!)
'İşin bittiyse çekil şurdan çocuk! '
beni itekleyip sıramı alırken o bana bakıp kısa bir gülüş fırlatmıştı kucağıma.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen Gerçek Misin?
RomanceHikaye tam anlamıyla 4. bölümden sonra gelişmeye ve heyecan kazanmaya başlıyor. Hiçbir sürprizi bozmak istemediğim için ipucu veremiyorum ama aşkın en imkansız ve en gizemli halini okuyacaksınız? Melek'in sakladığı büyük sır ne? Babasına ne oldu? Ma...