Çıkışa kadar bir daha görmedik birbirimizi. O kendi derslerine girmişti , ben kendi derslerime... Ders aralarında buluşup bahçede kimseye aldırmadan konuşuyorduk. Arkadaşlarım -özellikle Erica- iğneleyici bir çok laf etse de bir süre sonra kabullenmişlerdi. Ya bunun geçici bir heves olduğunu düşünüyorlardı ya da gözlerimizdeki aşkı görmüşlerdi. İçim ikinci şıktan yana da olsa biliyordum ki aşkı hiç tatmayan insanlar başkalarının gözlerindeki aşkı da tanıyamazdı.
**
Çıkışta onu dış kapıda beklemeye başladım. Onunla olmak istiyordum yine, ondan hiç sıkılacakmışım gibi gelmiyordu. Aksine doyamıyordum.
Gülerek bana doğru hızlı adımlar attığını gördüğümde kalp ritmimde tuhaf hareketlenmeler oldu. Karnımda kelebekler uçuşuyordu. Ellerini boynuma dolayıp
"Sevgilim üzgünüm seninle gelemem, halletmem gereken bir kaç işim var. Mazur gör."
'Ne işi' diye kıskançlık krizine girebilirdim ama onu ürkütmek, sıkmak istemiyordum.
" Ne işi?"
neysen o'sun işte. Kendimi tutamadım.
"Rüya'ya söz vermiştim. Alışveriş yapacağız."
gözlerimi devirip "Peki ." diyebildim
Bana özür dileyen bakışlarıyla ,gitti.
Ellerimi cebime sokup arkadaşlarımın yanına gittim.
"Selam millet."
Yeşil gözlü, esmer Zack çekici ses tonuyla
"Teşrif ettiniz demek bay pezevenk."
Erica sert bir kahkaha patlamıştı.
Yumruk yaptığım elimi Zack'in omzuna dokundurarak
"Onu seviyorum."
Grubun yatıştırıcısı olan Layra
"Hadi ama çocuklar, birimizin sevgilisi olması güzel bir şey. Yoksa hepimizin turşusu kurulacak."
Ve kıvırcık, kumral yakışıklı Joe her zamanki neşeli ses tonuyla
"öyleyse ps3 oynamaya gidiyoruz."
Bu fikir hepimizi güldürmüştü. Her zaman gittiğimiz yere doğru yan yana yürümeye başladık.
Boyleydik işte. Çocukluktan beri ailelerimiz ve biz birlikte büyümüştük. Aynı üniversitedeydik. Birbirimizi her zaman anlardık.
**
Büyük bir salonda dev ekran Playstation karşısında deri koltuklara yayılmış oyun oynuyorduk. Aklım ister istemez Melek'teydi. Onu şimdiden özlemiştim. Zack bana sinsi bakışlar atıp sinirlerimi hoplatıyordu zaten. Çalan telefonumla , ona bi yumruk atmaktan vazgeçmiştim
"Efendim?"
-....
"Tamam 15 dakkaya oradayım."
Telefonu kapatıp çocuklara döndüm.
"Yakışıklı beyler ve güzel hanımlar Babam staj yeri için beni çağırıyor. Size iyi eğlenceler." deyip t-shortümü çekiştirerek ayağa kalktım. Hepsi arkamdan ayrı bir şey söylüyordu. Onlarla gülümseyip kapıdan çıktım. Bunu Melek'le de paylaşmak için can atıyordum.
(YAZARIN AĞZINDAN)
Melek sarı tabelaya tekrar baktı. 'Londra Cle Ruh Sağlığı Hastanesi'
Derin bir nefes alıp , rutin kontrollerden sonra içeriye girdi. Ziyaret saati başlayalı bir kaç dakika olmuştu daha. Ürkek adımlarla B Blok yazan kısma doğru yürüdü. Bu blok ileri seviye hastaların olduğu yerdi.
İçeriye göz atıp aradığı kişiyi buldu. Köşede bir sandalyede oturmuş biriyle konuşan yaşlı, beyaz saçlı kadına şefkatle baktı.
Aslında kadının yanında kimse yoktu. Olmayan biriyle konuşuyordu.
Annesi şizofrendi Melek'in.
Seviyordu annesini ama onun bu halleri Melek'in yıllar boyu korku ve ümitle bir arada yaşamasına sebep olmuştu. Çabuk büyümüştü bu yüzden. Yaşıtları koşup oynarken o annesiyle ilgilenmişti. Onu iyileştirmek için Psikiyatri okumaya karate vermiş ve bunu başarmıştı. Ama ne yazıkki annesinin durumu oldukça ileriydi. Onu her an öldürecek kadar.
Annesinin kolundan tutup bahçeye çıkardı. Bir banka oturup mavi gözlerine baktı annesinin.
Bu gözler bir zamanlar ona uyumadan önce şefkatle bakan gözlerdi.
Babası gözlerinin önüne geldi. Urperdi. Sevdiği adamı düşündü.
"Biriyle tanıştım anne. Çok yakışıklı ,zeki, anlayışlı. Bir zamanlar babamın sana aşkla bakan gözlerini görüyorum onda. Beni babamın seni sevdiği gibi seviyor,bunu biliyorum da. Ondan uzak durmam gerektiğini de biliyorum. Genetik bir hastalık bu ailemizde. Ya ben de şizofren olursam? Ya ben de senin babama yaptığın gibi o çocuğu casus sanıp öldürürsem? Hiç değilse, ya çocuğuma bu hastalığı miras bırakırsam?
Anne! Onu seviyorum. Görünce onu, pamuk şeker gibi oluyor kalbim. Hayal kurmamak için zorluyorum kendimi. Kızacaksın ama teslim oluyorum. Bu zamana kadar beni seven herkesten kaçtım. Ama ona izin vermek istiyorum. Ondan zaten kaçamıyorum.
Keşke sana bunu normal bir durumda 'anne ben aşık oldum' diye anlatabilseydim."
Annesinin boş bakan gözlerinde onu anlayan bir parıltı aradı Melek.
Bulamadı. Her zaman ki gibi annesi onu tanımıyordu, anlamıyordu. O kendi dünyasında yaşıyordu.
**
'Londra Cle Ruh Sağlığı Hastanesi'
"Staj yapacağım yer burası mı?"
Babam bana bakıp koltuğuna yayıldı.
"Evet oğlum, burası senin için çok iyi bir staj yeri olacak. Ayrıca seninle önemli bir konu daha konuşmak istiyorum."
"Seni dinliyorum."
"Sevgilin, Melek, o benim en gözde öğrencilerimden ve ona bakışlarını gördüm. Onu yakından tanimak istiyorum. Yarın yemeğe çağırmanı isteyecektim."
Babama tuhaf baktığıma yemin edebilirdim. Babam benim kız arkadaşımla yemek yemek istiyordu.
"Bakma bana öyle. Yaşlandım, seni mutlu eden kızı tanımak gerekirse mutluluğunuzu tamamlamak istiyorum."
"Mutluluğumuzu tamamlamak?"
Soruma cevap vermek yerine gülümsedi.
5 Yıl Sonrasından Bir Kısım
Marcus Stain El Günlüğü
Güzel gözleri vardı. Kahvenin koyu tonlarında. Sıcacık bakardı. Ve beni sevdiğini o gözlerden anlardım. Sözlere gerek kalmazdı çoğu zaman. Sabah uyandığımda onu beni izlerken bulurdum. Ne güzel bakardı gözleri.
Şimdi bomboş bakıyor. Beni tanıyıp tanımadığına bile emin değilim.
Sevdiğim kadın seni kendinde arıyorum, bulamıyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen Gerçek Misin?
Storie d'amoreHikaye tam anlamıyla 4. bölümden sonra gelişmeye ve heyecan kazanmaya başlıyor. Hiçbir sürprizi bozmak istemediğim için ipucu veremiyorum ama aşkın en imkansız ve en gizemli halini okuyacaksınız? Melek'in sakladığı büyük sır ne? Babasına ne oldu? Ma...