•4•

4 5 0
                                    

Kendimi önümde bulduğum bara atmıştım. Kapıyı çarparak girmiştim fakat kimse bana kafasını çevirip bakmamıştı. O gürültüde kimse de duyamazdı kapıyı. Bakmasınlardı zaten, ben sıradan bir insandım. Hep de öyle olacaktım.
Bir sandalyeye oturdum.
"Limonlu naneli votka."
Barmen dediğimi duyabilmek için öne eğilmişti çünkü mekandaki müzik rahatsız edici bir şekilde yüksek tonda çalıyordu.
Votka bardakları bir gelip bir gidiyordu masama. Kafam yine kişisel sorunum olan hisle ilgili git gel yapıyordu.
Yalnızlık! Cevabım bu muydu? Hissettiğim duygu bu muydu? Alıştığım, hayatımın bir parçası hâline gelmiş olan duygu. İnsanların içinde yalnız hissetmek miydi? Kirpiklerimi ansızın ıslatan, yanaklarımı kızartan bu duygu. Sıradan  yaşamıma renk katacak bir kadınım yoktu. Şimdiye kadar da hiç olmamıştı. Peki sebebi neydi? Ben beğenilmeyecek kadar kötü müydüm yoksa kimse gözüme girebilecek kadar iyi değil miydi?
  Sorun bendeydi. Ben herkesle genel olarak kötüydüm. Sosyal biri değildim, insanlarla iletişim kurmakta zorlanırdım. Junk hariç fazla dostum yoktu. İşim ve hayatım vardı sadece. Başkalarının da olmasını istiyordum. Sıradan evimde bir çiçek, eski Dünya haritaları yerine renkli bir tablo.
Yalnızdım, yalnızım ve hep yalnız kalacaktım.
Sonunda nefsim kazanmış ve sarhoş olmuştum. Yalnızlık hissi nefesimdeki serin naneli votkayla karışmış, içimi ferahlatan hoş bir hisse dönüşmüştü. Alkolün vücuduma kattığı sıcaklığı ve adrenali hissediyordum. Başka şeyler de geliyordu; daha çok meyve , renk, müzik, ritmik hareketler...
  Uyandığımda geldiğimi hatırlamadığım bir sokaktaydım. Eve bir kaç sokak uzaklıktaydım. Henüz Güneş tam anlamıyla doğmamıştı ve  apartmanların gölgeleri yok denecek kadar kısaydı. Sıradan evime gidip sıradan kapısını açtım. İçerisi de sıradanlık kokuyordu.
Kendimi yatağa atıp kış uykusuna daldım.

Kızıl ÖlümHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin