Bir genç kızdan, ölüm kokan nefesler.

1K 113 5
                                    

Soğuğun içine doğan küçük bir kız çocuğuna  acıyı giydirdi hayat, üşümesin diye.

Kan donduran bir geleceğin beni beklediğine işaretti kar fırtınasının içine doğmam, sanırım. Annem bir keresinde, irislerimdeki mavinin  doktorlara kör olduğumu düşündürecek kadar parlak olduğunu söylemişti. Uzun zaman sonra bir hastane koridorunda o doktorla  karşılaştığımda beni durdurmuş, uzun süre  gözlerime  bakmıştı. Gözlerimden tanımıştı beni. Sol gözümdeki küçük, yeşil-gri lekeyi inceledi bir  süre. "Doğduğunda saf  maviydi gözlerin, lekelenmişsin," dedi gülümseyerek.

"Lekelenmişsin."

Şakaydı. Evet, bu yaşlı doktor için bir şaka ola bilirdi belki ama benim hayatımın gerçeğiydi. Lekelenmiştim. Ve bu öyle  çirkin bir leke ki, en kutsal su bile  temizleyemez  artık beni. Binlerce kez kutsansam ve günah çıkarsam bile bu damga  ruhumun üzerinden silinmez artık.
Öyle sıcaktı ki o damga, ruhuma aniden öyle bir  yapışmıştı ki. İtiraz edecek, çırpınacak gücü bulamamıştım kendimde. Bedenim çırpınmıştı ama.

O gün, doğum günümdü.

En yakın arkadaşımın ölümünün birinci yılında yas  tutmayıp  doğum günümü  kutladığım için miydi  yoksa devamlı "En kötüsü bu!" Diye sızlandığım ama dışarıdan mükemmel ve lüks gibi görünen hayatım için miydi bilmiyorum ama, o gün belki de hiç  işlemediğim ve işlemeyeceğim tüm günahlarımın bile bedelini ödedim. Ruhumla. Çocukluğum ve tüm benliğimle.

Zaten yaralı olan ruhum o gece son nefesini vermişti.

Yine  üzerime geçirilmiş pahalı bir elbise ve kahkahalar  eşliğinde doğum günü   partime yol aldım, sözde arkadaşlarımla.
Ailem, en yakınlarım, hayatımdaki herkes ve tüm davetliler o gece beni bir kaç saatlik de olsa bu ürkütücü karanlığımdan çıkarıp  gerçek dünyaya çekmek için toplanmışlardı. Bense gözlerimi her kapattığımda  zihnimdeki o aşağılanan karanlıkta canlanan üvey babamın aç bakışlarını unutmaya çalışıyordum başkalarını inceleyerek. Bir salona doldurulmuş yüzlerce etten duvardı davetlilerin hepsi gözümde.

Gece bitti.

Saat  on ikiyi  vurduğunda, Sindirella'nın  masalına hapsolmuşum gibi, davetin en  dikkat  çekici adamıyla dans ettim.
Tuhaf olan, aç bakışları üzerine toplayan bu genç adamın bende hiçbir duygu ve ihtiras  uyandırmamasıydı. Tuhaf olan ben ve hastalıklı yalnızlığımdı. Tecrübesizdim.  Zavallı, kendini savunmaktan aciz günaşırı üvey abi ve babasının tacizine uğrayan bir zavallıydım ben.

Saniyeler dakikaları kovaladı. Uyku, en büyük düşmanım bedenimi ele geçirdiğinde, ayaklarım beni taşıyamaz olmuştu.

Davet bitti. Gece asıl şimdi başlıyordu. 
Melekler benim yok oluşumu resmedecekti   o gece gökyüzüne.

Habersizdim.

Sarhoş olan arkadaşlarım ve abimin ısrarıyla, dans ettiğim o adama, abimin en yakın arkadaşına emanet edildim. Görevi beni eve tek parça halinde götürebilmekti.

Dolunay. Dolunay şahitti herşeye. Gökyüzü  gördü  acımı. Yıldızlar  ağladı o gece bana.
Ellerini  belime yerleştirdiğinde, yorgun bedenimi istemsizce ona yaslamıştım. Her  adımımda  açılan yırtmacıma takıldığında  aç bakışları, bunun bir kabus olmasını diledim. Üvey babamı  düşündüm. Onun  eğer burada olsa söyleyeceklerini. Aşağılamalarını. Muhtemelen, bir fahişe olduğumu, bu genç adamı da tahrik ettiğimi söylerdi.

Aniden belimdeki eller  sıkılaştı. Elbisemin  derin sırt dekoltesine davetin her saniyesi ve onu üzerime ilk geçirdiğim anki gibi lanet ettim.

Bir Bedenin HaritasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin