Zaman kavramının yok olduğu bir yerden.
İnsanlardan nefret etmek için milyonlarca sebep vardı nefes aldığım süreçte. Aslında her göz kırpmalık saniyede birinden daha nefret edebilir, nefesimizi verdiğimiz anda öldüresiye kin besleyebilirdik. İnsanlık, insan olmak Kabil'den bu yana lekeliydi kanla; insanın elleri kirdi, zihni karaydı. Ve onlardan sonra dünyaya gelen her insanda olduğu gibi benim de zihnim kara lekelerle kaplıydı.
Bileklerimi kaşındıran sargılara baktım tiksintiyle, ellerim; yattığım yatağa ismini bilmediğim bir şeyle sabitlenmişti, boş bakışlarımı rengi akmış beyaz tavana çevirdim. Akıl hastalıkları hastanesi, rehabilitasyon merkezi, ruh ve sinir hastalıkları araştırma hastanesi... Olduğum yere verilen isimler bunlardı, benim gibilere yapıştırılan etiket ise deli. Hor görülen bir kimse olmaya alışıktım aslında, buna gocunacak değildim fakat bu damgayı yemeyecek kadar da başımdaydı aklım. Belki de bu yüzden deli olduğum düşünülüyordu, bir şeylerin farkında olduğum için... Bir şeylerin dibini gördüğüm için... Ya da ruhuma sinen o müphem, mülevves beneklerden deli sanılışım. Dudaklarıma yapışan o soğukkanlı tebessüm, boş bakan gözlerim ve soğuğunu kendimin bile hissettiğim tenim bir ölüye yakışırdı. Deli değildim, ölü olmayacak kadar da hayattaydım üstelik.
Kapı açılıp içeri bir hemşire girdi, elinde sakinleştirici iğnesi vardı. Günlük rutini tamamlayıp sakinleştiriciyi vurdu, bileklerimi açtı. "Bugün psikiyatr seni görecek," dedi çıkmadan hemen önce, "Hasta bakıcı gelecek, uslu dur."
Kahkahalarla gülmek istedim ama yapamadım, sesim tıkandı boğazımda; nefes bile aldırmadı.
Hemşirenin dediği gibi bir iki dakika içinde gelmişti hasta bakıcılar, uslu durmayacağımı düşündüklerinden herhalde; iki kişiydiler. Kollarımdan tutup kaldırdılar beni bileklerimdeki aldıklarında, terliklerimi giyip güçsüz bacaklarıma acıyarak kalktım yataktan. Kolumdan tutan iki adam olmasa düşerdim, onlara duacı olacaktım belki ama beni bağladıkları için de nefret ediyordum onlardan. Beni yönlendirmelerine izin verdim her şeyi bir kenara bırakıp, ta ki psikiyatrın odasına girip ikili koltuğun bir köşesine oturana kadar. Bundan sonrası o kadınla yalnızdık.
Gözlüklerinin üstünden bana baktı, orta yaşlarındaydı ama yaşlı duruyordu. Gözlerinin etrafında şimdiden çizgiler belirmişti. Bense ondan daha yaşlıydım, bileklerimdeydi benim izlerim; ruhumdan taşmışlardı.
"İsmin?" diye sordu önündeki kağıtta yazmasına rağmen, boş gözlerimi gözlerine sabitleyip cevapsız bıraktım sorusunu; kadının adı var mıydı kadın olmaktan başka?
"Zorluk çıkaracağın söylenmişti..." Sesinde hayıflanır bir ton vardı, yüzü buruştu çirkinlikle. "Neden intihar etmeye çalıştığından bahsedelim mi biraz?"
İnanmayacağını bilsem de söyledim, belki inanır diye ümitlendim aslında. "Tecavüze uğradım, katlettiler ruhumu. Neden yaşasaydım?"
"Bunu söyleyeceğini söylemişlerdi..."
Sonra sustum, sorduğu hiçbir soruya cevap vermedim içim kanasa da. O konuştu, bekledi, inanmadı, sabretmeyi denedi. Yapamadı. Hasta bakıcılar gelip aldılar beni, sürüklediler peşlerinden. Odaya gelince de yatağa bağladılar bileklerimden.
Tavandaki çatlaklara çevirdim gözlerimi, üzerim ince ve soluk mavi renkli bir pikeyle örtüldü, odamın kapısı kapandı hemen ardından. Bense gözlerimi tavandaki çatlaklardan ayırmadım. Yanımda varlığını hissettiğim hayalete bakmadım hiç, o hayaletin elleri üstümde gezinse de gözlerimi ona eğmedim.
İşte burası Araf'tı. Önüm, arkam, sağım, solum, aldığım nefes, akmayan gözyaşlarım... Uzansam Araf, dokunamayacağım yine Araf. Bedenim bütünüyle buraya aitti. Cehennemin sıcağına, karanlığına sahip olan bu yerde uçuşuyordu ruhumun külleri. Cehennem olamayacak kadar vardı burası ve cennet olamayacak kadar da yok.
Čistilište.
Yaşayan bedenlerin ölü ruhlarının gömüldüğü, kül olup savrulduğu yer. Biz, ölemeyen kadınların öldüğü yer.
Göz kapaklarım ağırlaşıp kapandı, sıkıca tutundi kirpiklerim birbirine. Uyku muydu bedenimi esir alan yoksa sahici ölüm mü, anlamadım. Sadece üşüdüm ve kapadım gözlerimi ölmeyi dileyerek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Bedenin Haritası
ContoSevişti bir bakir ile bakire. Erkeğe milli dediler, kadına fahişe. -C. Süreya "Benim bedenim, benim kararlarım!" diye bağırmak istedi...