Sahne dekorları bir bir üniversitenin kampüsüne taşınırken oturduğum bankta her sene gerçekleşen bu rutinin ne zaman sona ereceğini düşünüyordum. Üniversiteler arası tiyatro yarışması en çok beni yıpratıyordu. Yazmam gereken bir senaryo, seçmem gereken oyuncular, bulmam gereken eşsiz bir ses... En zoru hep yazmak olur. İnsan evladının yazdıkça ya kelimeleri bitiyordu ya da yazacağı bir şey kalmıyordu. Belki de bunların hiçbiri... Ya bugüne kadar yazılmaya değecek bir şey yaşamadıysam? Tutkulu bir aşk, şehvet, macera, aksiyon... Bu yaşıma kadar aramadığım şeyler bu sene içimde cirit atıyor, dışarıya çıkmak için göğüs kafesimi yumrukluyorlardı.
"Beste?" dedi nereden geldiğini anlamadığım ve beni düşüncelerimden ayıran ses.
Sesin nereden geldiğini anlamak için etrafıma bakmaya başladım. Bana el sallayan Uğur'u görünce yüzüme geniş bir tebessüm yayıldı ve oturduğum banktan ayağa doğruldum.
Yanına gittiğimde kolunu omzuma attı ve sahne dekoru için seçtiğim eşyaları göstererek, "Sen bir efsanesin Beste Erdem," dedi.
"Kesinlikle öylesin," dedi Batu.
Yüzüme yayılan tebessüm gittikçe derinleşiyordu. Sahip olunabilecek en güzel arkadaşlara sahip olduğum kanaatine bir kere daha varmıştım.
"Hep birlikte konferans salonuna taşıyalım, haydi!" dedim.
"Dün yoga yaparken belimi kırmışım, siz taşıyın," dedi Batu şakayla karışık.
Omuzlarından tutarak onu ışıklandırma için aldığım dekorların bulunduğu koliye doğru sürükledim. "Sen bunları taşırsın. Koçum benim be!" dedim omzuma vurarak. Uğur'un yanına dönmeden önce kafamı yana yatırarak, "Yaparsın, yaparsın..." dedim ve ardından bir kahkaha patlattım.
"Ben süs eşyalarını alıyorum, sen de herhangi birini alırsın," dedim.
Hazır ol pozisyonuna geçti, asker selamı verdikten sonra gülerek, "Emredersiniz komutanım!" dedi ve hemen yanında duran ağır materyallerin olduğu koliye uzandı.
Konferans salonuna gelene kadar ikimizde tek kelime etmedik. Sessizlik aramızda ağ örmüş gibiydi. Aslında son zamanlarda hep böyleydi. Söylemek istediği bir şey olduğu belliydi ama asla bunları ağzından çıkartıp kelimelere dökmüyordu. Bende onu sıkıştırmıyordum. Elbet bir gün söylerdi.
Salondan içeri girdiğimizde kolilerin hepsi sahnenin ortasına yığılmıştı.
"Düzenlemesini sen yaparsın diye rastgele koyduk," dedi Hicran yüzümü buruşturduğumu görünce.
"Doğru," dedim elimdekini diğerlerinin yanına koyarken.
"Yazdığın senaryoya bir isim bulabildin mi ? " dedi Su.
"Evet, buldum." Tüm kafalar bana çevrildiğinde içimdeki heyecan kıvılcımları birleşerek bir yangın başlattı. Bu huyumu sevmiyordum.
"Yeniden. Projenin adı Yeniden."
Güneş'in meraklı gözleri üzerimde dolanırken bir soru sormak için kıvrandığını fark etmiştim. "Konusu ne peki?"
Sorusunu cevaplayamadan salonun kapısı aralandı ve Gökhan Hoca kafasını aralıktan uzattı.
"Her şey yolunda mı?" dedi. Anlamayarak kaşlarımı çatınca, "Yani kolilerde bir problem var mı?" diye yineledi.
"Ha onlar mı? Detaylı incelemedim ama yok gibi görünüyor."
İçeri girdiğinde arkasında rektörü görünce hepimiz birden ayağa kalktık. Gökhan Hoca'nın arkasında Ferda Hoca vardı, Ferda Hoca'yı ise bizden bir sınıf büyük iki genç adam izliyordu.
Ferda Hoca ellerini göğsünde birleştirdi ve salonda bulunan herkesi tek tek süzmeye başladı. Bu sırada Gökhan Hoca konuşmaya başladı.
"Zümre olarak tiyatronun içine ayrıca sanatsal bir şeyler eklemek istedik. Bu arkadaşlarınız gitar,bateri, piyano, kontrbas, bağlama gibi müzik aletleri çalabiliyorlar. Bu iki sanat dalını harmanlayıp ortaya farklı bir şey çıkarmak istiyoruz."
Gökhan Hoca sözünü bitirdiğinde gözleri benimkilerle buluştu. Sanki onaylayıp onaylamadığımı merak ediyor gibiydi.
"Tiyatro ve müzik. İkisi bir arada karışık olmaz mı?" dedi Güneş.
"Bunu karışık hale getirmemek tamamen bu salondakilerin elinde. Karışık hal getirmek istersen o en kolay iş zaten" dedi gitarının üzerinde Rüzgar –büyük ihtimalle adı- yazan genç.
Güneş gözlerini devirirken gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Uğur' baktığımda karşı tarafa öldürücü bakışlar atıyordu. İşte kaos. Her şey iyi gitmezken bir de düşman iki tarafa kesinlikle hazır değildim.
"Cihangir ve Rüzgar müzik dalında çok başarılı iki öğrencimiz. Size ayak uydurabileceklerine eminim." dedi Ferda Hoca.
Uğur tam itiraz etmeye hazırlanırken ondan önce davrandım ve, "Tiyatro zaten içinde müzik barındıran bir sanat. Hepimiz için bu ortaklığın makul olduğunu düşünüyorum," dedim.
Sessizlik kısa bir süre salona hakim oldu.
"Konusu ne?" dedi Cihangir.
"Yeni başlangıçlar," dedim kısaca özetleyerek.
"Bu çok geniş bir ifade. Daraltmadığın sürece sana yardım etmemizi zorlaştırırsın," dedi Rüzgar.
"Yeniden bir aşk yaşamak gibi... Bir insanı yeniden sevmek, hayata yeniden bağlanmak, yeniden mutlu olmak gibi... Her şey yeniden başlamaz mı zaten? "
"Saçma," dedi Cihangir.
"Senin için her şey saçma zaten değil mi?" dedi Uğur. Aralarında eskiden yaşanan bir gerginlik olduğunu yeni fark etmiştim.
"Sana saçma gelen yeri söyle. Düzeltelim," dedim ortamı yumuşatmaya çalışarak. Oysaki kendim bile çok gergindim. Elimdeki kalemin tepesine basarak gerginliğimi atmaya çalışıyordum.
"Her şey yeniden başlamaz. Ölen bir insan artık gitmiştir. Onu bir daha geri getiremezsin. Tıpkı kopardığın bir çiçeği suya koyup yaşatmak için çırpınman gibi. Çoktan gitmiştir.Bu hayatta hiçbir şeyi geri döndüremezsin."
Derin bir nefes aldıktan sonra kafamı Gökhan Hoca'ya çevirdim. Herkes için sancılı bir süreç olacaktı. Ama aşılamaz değildi.
"Zülfü Livaneli'nin dediği gibi : Dünyayı güzellik kurtaracak, bir insanı sevmekle başlayacak her şey," dedim Zülfü Livaneli'den alıntı yaparak.
Yüzünde samimiyetten tamamen uzak alaycı bir tebessüm oluştu.
"Asıl Sait Faik Abasıyanık'ın dediği gibi: Yalnızlık dünyayı doldurmuş. Sevmek, bir insanı sevmekle başlar her şey. Burada her şey bir insanı sevmekle bitiyor," diyerek meydan okudu.
" O zaman Beste sen bize bir insanı severek nasıl her şeyin başlayacağını göster," dedi Gökhan Hoca bana dönerek.
Ardından Cihangir'e dönerek, " Sende bir insanı sevdiğinde her şeyin nasıl bitebileceğini göster ve bizde bunu sunalım."
"Size sevmenin aslında sadece bir yıkımdan ibaret olduğunu göstermemi mi istiyorsunuz?" dedi Cihangir boş bakışlarla.
Gökhan Hoca kafasını sadece bir kere sallayarak onayladı.
"O zaman bu projede Cihangir'e ve Beste'ye büyük bir görev düşüyor," dedi Ferda Hoca.
"Evet, bu yüzden her okul çıkışı müzik odasında bu proje için birlikte olacağız arkadaşlar," dedi Gökhan Hoca.
Herkesten itiraz sesleri yükselirken yaşadığı umutsuz hayatı göz altlarında taşıyan bu gence baktım. Asıl şimdi her şey yeniden başlıyor gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YENİDEN
Teen FictionHerkes için sancılı bir süreç olacaktı. Ama aşılamaz değildi. "Zülfü Livaneli'nin dediği gibi : Dünyayı güzellik kurtaracak, bir insanı sevmekle başlayacak her şey," dedim Zülfü Livaneli'den alıntı yaparak. Yüzünde samimiyetten tamamen uzak alaycı...