Bölüm 1 -Transilvanya-

109 11 1
                                    

Herşey aslında sıkıcı bir gecenin başlangıcında yaşandı; asırlar sonra yine karanlık bir geceydi ve ben sıkıntıdan şato da dört dönmekle meşkuldüm. Çok değil birkaç yıl önce kefettiğim televizyonun karşısına geçerek tek tek kanalları gezmeye başladım. Bu lanet icat oldukça iyiydi. Ben şatomdan çıkmadığım süre zarfınca dünya nede çok değişmişti, modernleşmiş ve korkutucu olmuştu, benim şatomdan daha korkunç...
Sıkıntı dayanılmayacak kadar artmıştı bu gece, şatodan çıkamıyordum, daha doğrusu bu yeni dünyaya yabancıydım. Artık kimse Şatomu ziyarete gelmiyordu, en azından küçük de olsa bir heyecan yaşayayım dedim, insanların uğramadığı bir şatoda bunu nasıl becereyim ki?

Bunlar yetmezmiş gibi birde şatom müze haline getirildi ve girişler insanoğluna uzun bir müddet yasaklandı. Neyseki arada içeri giren birkaç güvenlik  görevlisi ve bir grup meraklı genç sayesinde midemi kanla dolduruyorum. Ah onlarda olmasa ben ne yapardım?
Beni ilk gördüklerinde yüzlerinde beliren korku ifadesi en sevdiğim şey, ağızları ya bir karış açık dona kalırlar, yada korkudan oradan oraya kaçısırlardı. Kaçışıp durmaları veya gizlenmeleri en sevdiğim av oyunuydu. Kendimi yüzyıllarca geriye gitmiş gibi hissettirirdi. Avımı yakaladığımda korkuyla attıkları tiz veya kalın çığlıklar kulağıma hoş bir melodi gibi gelirdi. En sonunda hasretle bedbaht kurbanımın boynuna gömülür dişrimi nazikçe ve ustalaşmış bir edayla şah damarlarına saplardım. Kanın oluk oluk akarak ağzıa doluşması kadar zevk almam hiçbirşeyden. En sonunda şüphe taşımamak için ölü kurbanımı taşır, eski ve küf kokulu zindanların birine çürümesi için atarım. Hayat böyle geçiyordu yillarca benim için. Ah eski yıllar, her zaman o yılları yâdeder dururdum; o zamanlar geceleri şehre açılır insanlara korku ve dehşet saçardım. Beni görenler korkudan kaçışır, saklanacak delik ararlardı. Kraliçe Victoria bile benden bezmiş ve korkmuştu. O güzel ve hoş kokulu kadını zamanınada çok arzulamıştım, hem şehvet duyuyor, hemde delice kanını içmek istiyordum. Lakin lanet olası yanından biran dahi muhafız eksik etmezdi, beni her seferinde korkutup uzaklaştırırdı. Ama oda öldü her ölümlü insan gibi, bedeni çürüdü ve unutulanlar arasına karıştı...
Aslinda bir bakıma bende unutmuş sayılırım; zamanın gençleri artık benimle ilgili yazılan hiçbir kitabı okumuyor, filmi izlemiyor. Bu onlara sıkıcı geldi sanırım, korku ve dehşet istemiyorlar artık. Şimdilerde Seksi ve yakışıklı vampirler moda oldu. Herkes onları izliyor ve okuyor. Hoş ben onlardan yakışıklı ve heyecan olsamda kimse artık Kont Drakulaya ilgi duymuyor.
Geçenlerde bir filme rast gelmiştim, karanlığın Şafağı diye, genç ve güzel bir kızın, yakışıklı bir vampire aşık olmasını konu ediniyordu, daha doğrusu bizim yakışıklı salak vampirimiz bir insana aşık oluyordu. Yeni nesil Vampirlere yeni güçlerde eklemiş geleceği görme, zihin okuma vs. Sanki herbiri büyücü ya (!)
Biz vampirlerin tek özelliği vardır oda kan içmek...
Şimdilerde moda olan yakışıklı ve modern vampirleri insanlar oldukça benimsemiş durumda, hatta anladığıma göre bu Vampirler insan kanı içmekten vazgeçmişlerdi.
Saçmalık, insan kanı olmadan olmazdı ki, hayvanların kanı fazlaca yağlı ve iğrenç bir tadı olurdu. Ama insaninki öylemi, kendine has bir aroması ve hoş bir kokusu var. Bu kokuyu metrelece uzaktan bile alabilirim.
Bu Vampirler insanlar arasına karışmış, onlar gibi yaşamaya başlamıştı ve oldukça mutlu ve mesuttular. İşte ben bu sahneyi izledikten sonra kafama dank etti tüm olacak olanlar.
Kont Drakula'nın tahtını yeni yetme Vampirlere devredemezdim, insanlar arasında yaşamam Modern olmamı gerektirecekse bende Modernleşirdim, Ortaçağın karanlığını ve tozunu üzerimden silkeleyip modern dünyanın giysilerine bürünmeliydim.
Bekle beni dünya, Bay Drakula geliyor..
Yeni ve Alışkın olmadığınız bir Drakula hikâyesi, Modern Drakula Başlıyor...

Modern Drakula | 21. yüzyılHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin