Bölüm 6

14 5 0
                                    

"İlk günlerde, en ilk günlerde,

İlk gecelerde, en ilk gecelerde,

İlk yıllarda, en ilk yıllarda,

Gök yerden uzaklaştığı,

Ve yer gökten ayrıldığı,

İnsanın adı konduğu zaman;

Gök tanrısı An göğü götürdüğü zaman,

Ve hava tanrısı Enlil götürdüğü zaman,

Yüce Aşağının kraliçesi Ereşkagil'e yeraltı dünyası verildiği zaman

İşte o zaman, bir ağaç, tek bir ağaç

Bir huluppu ağacı

Dikildi Fırat'ın kıyısına."*

M.Ö. 2500

Mezopotamya


Sabah güneşi henüz etrafı aydınlatmaya başladığında Kahin sessizce evden çıktı. Köyün içerisinde, hayvan pisliklerine basmamaya çalışarak dolaşmaya başladı. Gece uykuya daldıktan sonra hissettiklerinin etkisi hala geçmemişti. Gece gözleri kapalı, ruhu açık iken göklere uzanan basamaklı kuleleri görmüştü. Söz ile tarif edilemeyecek kadar güzel ağaçtan yapılmış kapıya sahip bir tapınak, etrafında arı gibi işleyen şehrin çarşısını ve ovalara doğru dümdüz uzanan yolları, şehrin hemen dışından geçen nehri, üzerinde salına salına yüzen tekneleri ve tekneler ile dolup taşan iskeleleri görmüştü. Bütün gördüklerinin yanında ise bir ses, en uzak diyarlara kadar giden bir fısıltı duyuluyordu. Uzak diyarlarda fısıltıyı duyan bu kutsal ve güzel kente dönüyor, yürümeye başlıyordu. Yer üzerinde dolaşan tüm insanlar kente yaklaşıyor, zaman geçtikçe kent insanlar ile dolup taşıyordu. Kentin üzerinde parlayan güneş yavaş yavaş ışığını kaybediyor, önce kara bulutlar göğü kaplıyor, etraf kararıyordu. Ardından her şey ve herkes yanmaya başlıyordu. Karanlığın içinden çıkan dolunay tek bir ışık demetini, alevlerin içindeki tek bir adama gönderiyordu. Kahin, ışığın altındaki adama yaklaşıyor, adamın omzuna dokunuyordu. Adamın yüzünü dönmesi ile Kahin'in yatağında gözlerini açması aynı ana denk gelmişti. Kahin, adamın kim olduğunu görememişti. Rüyayı nasıl yorumlaması gerektiğini de henüz çözmüş değildi. Gördüklerinin iyiye işaret olduğunu düşünmek istiyordu ama rüyasındaki tüm simgeler, tüm görüler kötü şeyler olacağına işaret ediyordu. Tek bir adama ve onun yaptıklarına bağlı olarak yaklaşan büyük bir yıkım.


Kahin köyün içerisinde yürümeye devam etti. Evlerden birinden çıkan yaşlı bir adam gördü ve onun yanına gitti. Yaşlı adam, Kahin'i görür görmez kafasını öne eğdi. Bir dua mırıldandı. Kahin, yaşlı adamın kafasına yavaşça dokundu.


"An sana yardım etsin, Enki her zaman yanında olsun." dedi.


Yaşlı adam bir adım geri attı ve bir dizinin üzerine çöktü.


"Bu gece dolunay var. Köyümüzü beladan ve savaştan uzak tutması için İnanna'ya kurban vereceğiz."


Yaşlı adam anladığını belli edecek şekilde kafasını salladı. Kahin, adamın yanından ayrıldı ve evlerin arasındaki yürüyüşüne devam etti. Köyün son evine geldiğinde durdu. Karşısındaki ormana ve orman ile ev arasında kalan büyük ağaca baktı. Her zamanki görkemi ile her zamanki yerinde yemyeşil bir şekilde duruyordu. Ağaca doğru yürüdü ve tam önünde durdu. Dizlerinin üzerine çöktü. Hemen önünde duran iki büyük taşa dokundu. Gözlerini kapadı. Karanlığın içinde huzuru aradı. Aniden beyaz bir ışık parladı. Kahin gözlerini açtı. Yer yüzünde değişen bir şey yoktu. Hala güneş göğün en tepe noktasına çıkmaya çalışıyor, hala ağaç ve taşlar önünde duruyordu. Gözlerini tekrar kapadı. Beyaz bir ışık tekrar parladı ve sonra tekrar karanlık. Kahin, karanlığın içinde bir imge görmeyi umuyordu. Ancak hiç bir şey yoktu. Sadece karanlık ve tekrarlayan parlak bir ışık. Siyahın içinde beyazı, beyazın içinde siyahı gördü. Ardından gözlerini açtı. Dizlerinin üzerine çöktüğü yerden kalktı ve geldiği yoldan geri döndü.

Sonsuz SavaşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin